Derya Sazak Milliyet'i anlatıyor: Bizi harcadılar!
Derya Sazak, Milliyet gazetesindeki son dönemini anlattığı 'Batsın Böyle Gazetecilik' adlı kitabı ve yaşadıklarını El Cezire'ye anlattı...
Derya Sazak Genel Yayın Yönetmenliği'nden alınmasıyla sonuçlanan süreçten, başta gazete ve yönetimine baskı yapan hükümeti ve bu baskılara karşı duramayan gazete sahibini sorumlu tuttu. Sazak Al Jazeera Türk'ten Şükran Pakkan'ın sorularını yanıtladı.
Gazeteci Derya Sazak, dokuz ay süren Milliyet Genel Yayın Yönetmenliğini, bu süreçte yaşadıklarını ve işten çıkarılmasını Cumartesi günü piyasaya çıkan “Batsın Böyle Gazetecilik” adlı kitabıyla ilk kez kamuoyuyla paylaştı. Sazak, kitabında göreve geldikten hemen sonra İmralı tutunaklarını yayımlamasını, Gezi Parkı sürecinde yaşadıklarını, hükümet ve gazete sahipleriyle ilgili perde arkasında yaşananları anlattı.
İşte Sazak'ın Al Jazeera Türk'e verdiği röportaj:
"MİLLİYET'İ HAKSIZ YERE HIRPALADILAR"
"İlk tepkiyi (İmralı görüşme tutanaklarının yayımlanmasıyla ilgili) Başbakan’ın danışmanı Yalçın Akdoğan verdi. Beni arayarak, 'sabotaj' dedi. İki gün sonra Başbakan, Balıkesir’de meydandan bize çok ağır yüklendi, 'Batsın sizin gazeteciliğiniz' diyerek. Daha sonra da bu sallama hali bütün yandaş, iktidar yanlısı medyada sabotoja, Oslo’ya, hatta Paris’te öldürülen üç PKK'lı kadına bağlandı. Sabotaj, komplo niye olsun? Bunlar büyük bir yalandı. Milliyet’i çok haksız yere hırpaladılar. Ben bu tepkinin ilk etapta fazlasıyla duygusal ve fazlasıyla komplocu, paranoyaya yönelik, 'süreci sabote edecekler' düşüncesine dönük bir tepki olarak algıladım. Ya da ona inandım."
"ERGENEKONCU VE CEMAATÇİ DEĞİLİM GAZETECİYİM"
"Ben Ergenekoncu değilim. Ben cemaatçi değilim. Ben iktidarın bir yandaşı değilim. Muhalif görüşlerim var. Partilerin biriyle organik bir bağlantım yok. Ben salt gazeteciyim."
"Ben bunun barışa yüzde yüz katkısı olacağına inanmasam yine tereddüt eder, belki basmazdım. Ama buradaki metin, Öcalan’ın sözleri ve BDP’lilerle olan görüşmesi bir yol haritası veriyor."
"Burada Milliyet olarak, Derya Sazak olarak, Hasan Cemal, Can Dündar olarak uğradığımız haksızlıklar var. Bizi salladılar. Önce Hasan Cemal’i kaybetmek zorunda kaldık. Onların baskısıyla gönderdik.”
HASAN CEMAL'İ KORUYAMADIK
“Hasan Cemal’i koruyamadık. 'Madem öyle, veda olarak alıyorum son yazıyı' dedim. Yine de kapıyı açık bırakan bir yazı yazarak Hasan Cemal’in işine son verdim. Bunu ben yaptım. Ben yaptığım için bana kırıldı."
"Eğer Başbakan 'Batsın sizin gazeteciliğiniz' demeseydi, uçaktan Erdoğan Demirören’e telefon açılmasaydı, Demirören gelip bana ‘Hasan Cemal’e yazdırma’ demeseydi, Başbakan'dan özür dilemeseydi, ‘İsterseniz gazeteyi satayım’ demeseydi, Yalçın Akdoğan iktidar medyasını örgütleyip üzerimize saldırtmasaydı... Bir siyasi iklimden bahsediyoruz.”
BENİ İŞİMDEN EDEN GEZİ DİRENİŞİDİR
“Beni işimden eden de Gezi Parkı direnişidir. Taksim'e çıkmamdır. 2-3 hafta kalmamdır. Can Dündar’ı korumamdır. Dündar’ı Tahrir’e göndermemdir. Bunlardır.
"Ama iyi gazetecilik yaptığınız sürece bu bana koymaz."
"Ama Hasan Cemal'in İmralı nedeniyle gitmesi bana çok geldi. Argo kullanayım; koydu. Hükümet cephesi de sonradan bundan büyük pişmanlık duydu. Peki bu ağır siyasi iklimi kim yarattı, o demeçleri kim verdi?"
"DEMİRÖREN AİLESİ ARKAMIZDA DURMADI"
"Demirören ailesinin o kurumsal mirasa, İpekçi mirasına sahip çıkması gerekirdi. Onların bizim arkamızda durması lazımdı. Bu yayınların arkasında durabilseydi Demirören ailesi, o zaman gazeteci ve yayıncı aile olabilirlerdi. Ama bu fırsatı onlar da kaçırdılar. Çok çabuk harcadılar hepimizi.”
GAZETECİLER ARTIK MESEĞE SAHİP ÇIKACAK
"Eğer siyasette bu dönem bir değişim olursa veya bu tek parti görünümü, bu oligarşik yapılanmadan toplum rahatsızlık duyar, bu yolsuzluk başka olaylar, olayları etkilerse, orada bir kırılma olursa, medya da ona göre yeniden yapılanacaktır. Artık burasına geldi insanların. 'Artık yeter' diyen bir gazeteciler topluluğu var. Gazeteciler kendi mesleklerine sahip çıkacaklar."
NİÇİN SABAH'LA YENİ ŞAFAK'LA YETİNMİYORLAR?
"Milliyet gibi ana akım gazetelerde de o yüzde 50’nin içinde mi? Milliyet'in yönetimini nasıl değiştiriyorsun? Sahibi üzerinden yazar-çizerleri nasıl tasfiye ediyorsun? Bunu sormazlar mı? Onların gözü Milliyet, Hürriyet, HaberTürk’te. Çok tuhaf birşey bu. Bu yerleştirdikleri tüm adamlar merkez medyaya yöneliyor. Niçin siz gazetelerinizde, Sabah'ta Yeni Şafak’ta olan bitenle yetinmiyorsunuz? Demek ki hala etkisizler."
"İktidarı kendi amaçlarını, hedeflerini bozacak herşeyi önleme gayreti içerisinde görüyoruz. Bu konuda en büyük baskıyı medyaya yöneltiyorlar. Şu üç beş ay içerisinde iktidarın görünümü netleşecek. Ya daha bağımsızlaşacak, özgürleşecek. Medya yapıları bundan çok bunaldılar ve itibar kaybettiler. Hükümet komiserleri atanmış, onlara telefon açılıyor. Bağımsız gazeteciliği tekrar yükseltmek gerekiyor."
İki kez yayın yönetmeni oldu
Sazak Milliyet’in genel yayın yönetmeliği koltuğuna gazetecilik hayatında iki kez oturdu. Birinci 28 Şubat dönemini de içerisine alan 1995-1998 yılları arasındaydı. İkinci kez genel yayın yönetmenliğine ise gazete Demirören ailesine satıldıktan sonra 2012 yılında getirildi. Sazak’ın bu son görevi ise dokuz ay sürdü, 2013 Temmuz'unda görevden alındı. Yerine Ankara Temsilcisi Fikret Bila getirildi.
Sazak bir süre yazılarına devam etti, ancak daha sonra kurumla ilişkisi kesildi. Bu süreçte herhangi bir kurumda yazmadı, ekranlara çıkmadı.
Gazeteci Derya Sazak, dokuz ay süren Milliyet Genel Yayın Yönetmenliğini, bu süreçte yaşadıklarını ve işten çıkarılmasını Cumartesi günü piyasaya çıkan “Batsın Böyle Gazetecilik” adlı kitabıyla ilk kez kamuoyuyla paylaştı. Sazak, kitabında göreve geldikten hemen sonra İmralı tutunaklarını yayımlamasını, Gezi Parkı sürecinde yaşadıklarını, hükümet ve gazete sahipleriyle ilgili perde arkasında yaşananları anlattı.
İşte Sazak'ın Al Jazeera Türk'e verdiği röportaj:
"MİLLİYET'İ HAKSIZ YERE HIRPALADILAR"
"İlk tepkiyi (İmralı görüşme tutanaklarının yayımlanmasıyla ilgili) Başbakan’ın danışmanı Yalçın Akdoğan verdi. Beni arayarak, 'sabotaj' dedi. İki gün sonra Başbakan, Balıkesir’de meydandan bize çok ağır yüklendi, 'Batsın sizin gazeteciliğiniz' diyerek. Daha sonra da bu sallama hali bütün yandaş, iktidar yanlısı medyada sabotoja, Oslo’ya, hatta Paris’te öldürülen üç PKK'lı kadına bağlandı. Sabotaj, komplo niye olsun? Bunlar büyük bir yalandı. Milliyet’i çok haksız yere hırpaladılar. Ben bu tepkinin ilk etapta fazlasıyla duygusal ve fazlasıyla komplocu, paranoyaya yönelik, 'süreci sabote edecekler' düşüncesine dönük bir tepki olarak algıladım. Ya da ona inandım."
"ERGENEKONCU VE CEMAATÇİ DEĞİLİM GAZETECİYİM"
"Ben Ergenekoncu değilim. Ben cemaatçi değilim. Ben iktidarın bir yandaşı değilim. Muhalif görüşlerim var. Partilerin biriyle organik bir bağlantım yok. Ben salt gazeteciyim."
"Ben bunun barışa yüzde yüz katkısı olacağına inanmasam yine tereddüt eder, belki basmazdım. Ama buradaki metin, Öcalan’ın sözleri ve BDP’lilerle olan görüşmesi bir yol haritası veriyor."
"Burada Milliyet olarak, Derya Sazak olarak, Hasan Cemal, Can Dündar olarak uğradığımız haksızlıklar var. Bizi salladılar. Önce Hasan Cemal’i kaybetmek zorunda kaldık. Onların baskısıyla gönderdik.”
HASAN CEMAL'İ KORUYAMADIK
MEDYA SIKINTILI SÜREÇTE Türkiye’de medyanın birkaç saygın örnek dışında sıkıntılı bir süreçten geçtiğini anlatan Sazak, kitabında şunları söylüyor: “Gazeteciler işlerini kaybediyor. Kurumlar çökertiliyor. İşi sadece gazetecilik olan yayıncılara sahip bir medya yapılanmasından söz ediyor olsak; sadece Gezi Parkı olayları inanılmaz bir haber potansiyeli ve habercilik standartı yaratabilirdi. Bizim medya tersini yaptı, ekranlar karartıldı, penguen belgeselleri yayınlandı. Alana çıkan gazeteci ve yazarlar ise fişlenerek işlerinden oldu. Halkın gerçek haber alma görmezden gelen kişi ve kuruşların ise gelecekte var olabilme hayli güçleşecek” | |
“Hasan Cemal’i koruyamadık. 'Madem öyle, veda olarak alıyorum son yazıyı' dedim. Yine de kapıyı açık bırakan bir yazı yazarak Hasan Cemal’in işine son verdim. Bunu ben yaptım. Ben yaptığım için bana kırıldı."
"Eğer Başbakan 'Batsın sizin gazeteciliğiniz' demeseydi, uçaktan Erdoğan Demirören’e telefon açılmasaydı, Demirören gelip bana ‘Hasan Cemal’e yazdırma’ demeseydi, Başbakan'dan özür dilemeseydi, ‘İsterseniz gazeteyi satayım’ demeseydi, Yalçın Akdoğan iktidar medyasını örgütleyip üzerimize saldırtmasaydı... Bir siyasi iklimden bahsediyoruz.”
BENİ İŞİMDEN EDEN GEZİ DİRENİŞİDİR
“Beni işimden eden de Gezi Parkı direnişidir. Taksim'e çıkmamdır. 2-3 hafta kalmamdır. Can Dündar’ı korumamdır. Dündar’ı Tahrir’e göndermemdir. Bunlardır.
"Ama iyi gazetecilik yaptığınız sürece bu bana koymaz."
"Ama Hasan Cemal'in İmralı nedeniyle gitmesi bana çok geldi. Argo kullanayım; koydu. Hükümet cephesi de sonradan bundan büyük pişmanlık duydu. Peki bu ağır siyasi iklimi kim yarattı, o demeçleri kim verdi?"
"DEMİRÖREN AİLESİ ARKAMIZDA DURMADI"
"Demirören ailesinin o kurumsal mirasa, İpekçi mirasına sahip çıkması gerekirdi. Onların bizim arkamızda durması lazımdı. Bu yayınların arkasında durabilseydi Demirören ailesi, o zaman gazeteci ve yayıncı aile olabilirlerdi. Ama bu fırsatı onlar da kaçırdılar. Çok çabuk harcadılar hepimizi.”
GAZETECİLER ARTIK MESEĞE SAHİP ÇIKACAK
"Eğer siyasette bu dönem bir değişim olursa veya bu tek parti görünümü, bu oligarşik yapılanmadan toplum rahatsızlık duyar, bu yolsuzluk başka olaylar, olayları etkilerse, orada bir kırılma olursa, medya da ona göre yeniden yapılanacaktır. Artık burasına geldi insanların. 'Artık yeter' diyen bir gazeteciler topluluğu var. Gazeteciler kendi mesleklerine sahip çıkacaklar."
NİÇİN SABAH'LA YENİ ŞAFAK'LA YETİNMİYORLAR?
"Milliyet gibi ana akım gazetelerde de o yüzde 50’nin içinde mi? Milliyet'in yönetimini nasıl değiştiriyorsun? Sahibi üzerinden yazar-çizerleri nasıl tasfiye ediyorsun? Bunu sormazlar mı? Onların gözü Milliyet, Hürriyet, HaberTürk’te. Çok tuhaf birşey bu. Bu yerleştirdikleri tüm adamlar merkez medyaya yöneliyor. Niçin siz gazetelerinizde, Sabah'ta Yeni Şafak’ta olan bitenle yetinmiyorsunuz? Demek ki hala etkisizler."
"İktidarı kendi amaçlarını, hedeflerini bozacak herşeyi önleme gayreti içerisinde görüyoruz. Bu konuda en büyük baskıyı medyaya yöneltiyorlar. Şu üç beş ay içerisinde iktidarın görünümü netleşecek. Ya daha bağımsızlaşacak, özgürleşecek. Medya yapıları bundan çok bunaldılar ve itibar kaybettiler. Hükümet komiserleri atanmış, onlara telefon açılıyor. Bağımsız gazeteciliği tekrar yükseltmek gerekiyor."
İki kez yayın yönetmeni oldu
Sazak Milliyet’in genel yayın yönetmeliği koltuğuna gazetecilik hayatında iki kez oturdu. Birinci 28 Şubat dönemini de içerisine alan 1995-1998 yılları arasındaydı. İkinci kez genel yayın yönetmenliğine ise gazete Demirören ailesine satıldıktan sonra 2012 yılında getirildi. Sazak’ın bu son görevi ise dokuz ay sürdü, 2013 Temmuz'unda görevden alındı. Yerine Ankara Temsilcisi Fikret Bila getirildi.
Sazak bir süre yazılarına devam etti, ancak daha sonra kurumla ilişkisi kesildi. Bu süreçte herhangi bir kurumda yazmadı, ekranlara çıkmadı.