Derya Sazak kime karşı ayıp etti?..

Ya da yasa dışı gizli kamera çekiminden farkı olmayan bir şey o mektubun yayımlanması…

ADNAN BERK OKAN

Çok sevdiğim, değer verdiğim ve sohbetlerinde bulunduğum, gurup şirketlerinden birinin (İntema A.Ş.) Kurucu hissedarı olduğum merhum Nejat Eczacıbaşı Beyefendi'ye bundan yaklaşık 30 yıl kadar önce bir mektup göndermiştim..

Ki…

İçinde saygı ve sevgi sözcüklerinden başka hiçbir cümlem yoktu…

İşte o mektubum bir gün, medyanın en çok okunan yazarlarından birinin köşesinde yayımlandı.

Merhum Nejat Beyefendi, gereğinin yerine getirilmesi için mektubu gurup şirketlerinden birinin genel müdürüne vermişti. 

O genel müdür de Nejat Beyefendi vefat ettikten ve kendisi de emekli olduktan sonra aynı mektubu o köşe yazarına göndermiş.

Neden?..


Alçı'yı savunma mı?..

Kimileriniz (Bilhassa Alçı’dan nefret edenler); “Nagehan’ın hiç mi ayıbı yok?” diye sorabilirsiniz…

Tabii var…

Var ama ayıp olan o mektubu göndermek değil…

Zira hepimiz yayımlanmayan bir yazımız için genel yayın yönetmeninden ricacı olabiliriz…

Kimimiz alt perdeden sorgular yazısının neden yayımlanmadığını, kimimiz öfkesine mani olamadan…

Alt perdeden itiraz eden işine devam eder aldığı cevap ne olursa olsun…

Üst perdeden itirazı olan ise alacağı cevaba göre çeker gider…

Ya da öfkesinin şiddeti o kadar yüksek olur ki kovulur…

Nagehan’ın mektubundaki ayıp, Başbakan’a olan yakınlığını ileri sürmesi…

İkizlerin (O, “Bebişler” diyor) “İsim Babası” olduğunu hatırlatması…

Bir gazeteci/yazar hiçbir siyasi lidere olan yakınlığı ve bazen de uzaklığını “avantaj” olarak kullanmak ve bunu da göstere göstere yapma hakkına sahip olamaz…

İyi, kurallara uyan bir gazeteci yazar Bir başbakan veya muhalefet lideriyle aynı mesafede olmalı.

Nezaketi ve hatta saygıyı elden bırakmadan ama karşılarında da ezilmeden durmalı…

İyi yapmışsa “iyi” diyebilmeli…

Ama…

Yanlışını da görmezden gelmemeli…

Ancak…

Bütün bunlara; yani Nagehan’ın Başbakan’a olan yakınlığını hatırlatmasına rağmen asıl ayıp eden o özel mektubu yayımlayan Derya Sazak’tır…

İnsanlar bazen karşılarındaki kişiye güvenip telefonda veya yüz yüzeyken “ayıp” edebilirler…

Önemli olan o ayıbın kamuoyunun gözleri önünde yapılmamasıdır…

Nagehan, mektubunun okurla paylaşılacağını bilseydi büyük ihtimalle Başbakan’a yakın olduğunu söylemek ayıbını yapmayacaktı…

Neyse…

Bu yazı bir “Nagehan Alçı savunması” değildir…

Zira…

Savunma sadece “suçlular” için yapılır…

Nagehan ise asla “suçlu” değildir…

Peki…

Nagehan’ı “Korumak amacıyla” mı yazılmıştır?..

Evet, aynen öyle…

Çünkü savunmasız bir meslektaşım saldırıya uğramıştır…

Benzer saldırılar karşısında Derya’yı koruduğum da unutulmasın lütfen…

Çünkü o günlerde ben 28 Şubatçılarla ve ille de mektubu köşesinde yayımlayan yazarla kavga ediyordum...

Emekli genel müdür de o yazarın müritlerinden biri olmalı ki kendisine emanet edilene hıyanet etmişti...

Kendi el yazımı ve yazdıklarımı o yazarın köşesinde okuyunca, yasa dışı veya utanacağım tek bir cümlem ve kelimem olmadığı halde, kendimi çırılçıplak hissetmiştim...

Yazar, mektupta yer alan ve benden 38 yaş büyük olan Nejat Eczacıbaşı Beyefendi’ye gösterdiğim saygıyı abartılı bulup benimle dalga geçiyordu...

Yani, kendilerine karşı kabadayıymışım…

 

Ama…

Aslında mektupta da görüldüğü gibi âcizin biriymişim...

Onu nereden çıkarıyordu?..

Merhum Nejat Eczacıbaşı Beyefendi'nin adını vermiyordu…

Haliyle, sıradan birine yazdığım bir mektup olduğu sanılıyordu…

Yani…

Yazar benim sıradan ve belki de benden yaşça küçük birine (Mektubu yazdığımda otuzlu yaşlardaydım) "ellerinizden öperim" dediğimin düşünülmesini istiyordu.

Bu girişi neden mi yaptım?..

Sözü, son günlerde yazdığı kitapla (Batsın Böyle gazetecilik) gündeme gelen Derya Sazak'tan söz etmek için.

Kime sorarsanız sorun (Bana da), "Derya Sazak iyi bir gazeteci mi?" sorusunun cevabı mutlaka "Evet" olacaktır.

Ama...

Bugün bana birisi gelse ve "Derya Sazak iyi bir insan mı?" diye sorsa, "hayır" derim...
Neden mi?..

Anlatayım o halde...

Hepimize ve her gün yüzlerce "özel mesaj/mektup" geliyor. 

Bunların kimileri yayımlanmamız ricasıyla geliyor…

Mesleki açıdan sakıncası yoksa veya kamuoyunu ilgilendirecek şeylerse onları yayımlıyoruz da...

Kimi mesajlar "lütfen adımı yayımlamayın" notuyla gönderiliyor...

Kimisi "aramızda kalsın, lütfen kimseyle paylaşmayın" diye not düşüyor...

Bazıları ise hiçbir nota gerek bırakmayacak kadar "özel" oluyor...

Bu açıklamadan sonra…

Derya Sazak için neden "İyi Gazeteci ama iyi insan değil" diye düşündüğüme geleyim.

Önce aynı kitaptan bir başka konuda hatırlatma yapayım.

Erdoğan Demirören'in, Nagehan Alçı'yla ilgili Derya'ya söylediği iddia olunan sözlerle ilgili söyleyecek şeyim yok...

Derya öyle yazıyorsa, son günlerin moda deyimiyle "Beyan Esas"tır...

Yani…

Erdoğan Demirören çıkıp da "Ben Derya'ya Nagehan için öyle bir şey söylemedim" deyinceye kadar Derya'nın yazdıkları doğrudur...

Ama…

Derya’nın yönettiği gazetenin (Milliyet) yazarlarından Nagehan Alçı'nın, sansür yiyen bir yazısının yayımlanması için “rica mahiyetinde” gönderdiği özel mektup/mesajı kitabında aynen ve hem de PDF olarak yayımlaması hem insani açıdan ayıp hem de gazetecilik ilke ve ahlâkı açısından ayıptır…

Bir defa “özel”…

Yani…

Yasadışı dinlenmiş bir telefon konuşması gibi…

Ya da yasa dışı gizli kamera çekiminden farkı olmayan bir şey o mektubun yayımlanması…

Çünkü…

Nagehan, yazısının neden yayımlanması gerektiğini bazı özel gerekçeleriyle izah ediyor.  

Tamamen özel...

Genel Yayın Yönetmeniyle yazar arasında kalması gereken özel bilgiler...

Ve...

 

Bir gün geliyor...

Derya Sazak o günleri anlatırken işte o özel mektubu da kitabında yayımlıyor...

Ceza kanunlarımız bu tür özel mektupların veya mesajların yayımlanmasını "suç" olarak tanımlıyor...

Toplumsal açıdan bakarsanız da "çok ayıp"...

Kaldı ki…

Nagehan'ın, Derya'ya yazdığı özel mektubun kamuoyunu ilgilendiren hiçbir yanı da yok...

Hâsılı…

Derya Sazak gibi bir ustanın yazdığı kitapta o özel mektubu yayımlamaması kitabın değerini düşürmezdi…

Ama bence o ayıp kitabın itibarını zedeledi…

Belki okurların Nagehan’dan nefret edenler bölümü için “iyi bile oldu”…

Ama benim için berbat…

Çünkü ben damdan düşenim…

Çünkü ben özel mektubu, ülkenin en çok satan gazetesinin en çok okunan köşesinde ve hem de alay edilerek yayımlanmış biriyim…

Olmadı Derya Sazak…

Hem de hiç olmadı…

adnanberkokan@gmail.com