Dershaneler cemaatin olmasaydı kapanmazdı!
Radikal Gazetesi Ankara temsilcisi Deniz Zeyrek, AKP ile Cemaat arasındaki dershane savaşlarını İnternethaber'e yorumladı.
NESRİN YILMAZ
İNTERNETHABER-ANKARA Gündemdeki en sıcak konuları internethaber okuyucuları için yorumlayan Radikal Gazetesi Ankara temsilcisi Deniz Zeyrek, medyanın şu anki durumuna da dikkat çekti.
Mısır Büyükelçimiz Mısır'da istenmeyen adam ilan edildi, beklenen bir gelişme miydi?
PERŞEMBENİN GELİŞİ ÇARŞAMBADAN BELLİDİR
"Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir.Türkiye bu işte taraf oldu, Mursi'yle çok içli dışlı oldu, dolayısıyla oradaki darbe yönetimi Türkiye'yi kendi işlerine karışan bir ülke olarak görüyor. Bugün yaşanan olayın nedeni de bu. Ben böyle bir diplomatik kriz bekliyordum, kaçınılmaz olan buydu. Dünyada bir tek Türkiye vardı Mursi'yi bu kadar destekleyen. Haliyle de Mısır yönetimi Türkiye'nin daha fazla iç işlerine karışmasını istemedi."
Bu kriz çözülür mü?
Bölgedeki denge nasıl etkilenecek?
"Hem Suudi Arabistan darbecilerle gayet sıkı fıkı hem ABD sıkı fıkı. En son John Kerry'nin yaptığı açıklama çok ağırdı. Mursi'yi ciddi anlamda suçladı ve yine darbecileri övdü. Bunun anlamı şu; barı ittifakı darbecilerin arkasında, Arapların önde gelen paralıları olan kesimi darbeciler arkasında. Dolayısıyla Mısır eski düzenini yeniden bulacak. Bu da Müslüman kardeşler odaklı, geleceğin yaratılmak istenen sunni bolğunu ortadan ikiye böldü, batı buna izin vermedi."
Dershaneler üzerinden yaşanan cemaat ve hükumet tartışması aslında nasıl başladı?
DERSHANELER BUZDAĞININ GÖRÜNEN KISMI
Bürokrasi de başladı kavga. AK Parti iktidara geldiğinde elinde insan malzemesi yoktu. Geldiklerinde "Kemalist" bir bürokrasiyle karşılaştılar. Kafalarındaki Türkiye ile o bürokrasi arasında bir uyumsuzluk vardı. Orduyu örnek verecek olursak, onlar geldiğindeki komuta kademesinde Çetin Doğan vardı, şimdi Necdet Özel var. İkisi arasındaki farkı görebiliyoruz. Ya da ondan sonra gelecek olan Genelkurmay Başkan adayı Hulusi Turgut'u tanıyoruz. Bu nedenle iktidarlarının ilk döneminde cemaatle birlikte çalışma ihtiyacı duydular. Çünkü cemaat, iyi öğrencileri destekleyerek hem iyi üniversitelerde okuttu hm de devletin değişik kademelerinde önemli görevlere gelmelerini sağladı. Hükumet de kendine ideolojik olarak yakın bulduğu bu insanları önemli görevlere getirdi. Fakat bir süre sonra AK Parti'nin kendi tabanı bu dudumdan rahatsız oldu ve artık biz buralara gelmeliyiz diye baskı yaptı."
"2005 yılında bunun ilk sesleri duyulmaya başladı, 2009'dan sonra pik yaptı, 2011'den sora da bürokrasi içinde cemaatçi bürokrat avı başladı. MİT müsteşarının ifadeye çağrılması da bardağı taşıran son damla oldu. Sonra emniyet istihbarattaki hesaplaşmalar vesaire devam etti. Aslında dershane buzdağının görünen kısmı. Hükumetle cemaat arasında son 4-5 yıldır ciddi görüş ayrılıkları var ve her seferinde de ya Başbakan Türkçe Olimpiyatları'na giderek, ya Fethullah Gülen'e Bülent Arınç gibi önemli isimleri göndererek bir tansiyon düşürme çabasına girdi. Cemaat de elindeki medyayla zaman zaman tansiyon düşürme çabasına girdi ve bu işbirliği bu dönemlerde bitti."
DERSHANELER CEMAATİN OLMASAYDI KAPATILMAZDI
"Aralarında bir simbiyotik yaşam vardı, o simbiyotik yaşamın bittiği noktaya geldik. Bir ağaçla bir mantar veya bir bir köpekbalığı ve onun hemen altında yüzen küçük bir balık gibi, artık şunu demeye başladılar; "ben olmasan sen yaşayamazsın, sen olmasan ben yaşayamam." Bunu demeye başladıkları anda bu kavga da başladı. Dershaneler hükumete yakın sermayenin elinde olsaydı, bunu yaparlar mıydı emin değilim. Dershaneler cemaatin değil de AK Parti'ye destek veren bir işadamının olsaydı, bence kapatmazlardı."
Mesele dershaneler değil o zaman?
HÜKUMET BENİ İKNA EDEMİYOR
"Bence değil. Çünkü işin pedagojik boyutuyla bakıldığında hükumetin izahatı çok tutarlı görünmüyor, ben ikna olmadım. Ben deshanelre karşıyım, hiç dershaneye de gitmedim, çocuğumu da göndermek istemem ama hükumet beni ikna edemiyor."
"Hükumet Anayasa gereğince devletin asli yükümlülüğü olan eğitimi özelleştirmeye çalışacak ve hizmet satın alacak. Bunu dershanelrin hepis yapamaz, yeni girşimciler için sermaye sahipleri için iyi bir girişim olabilir. Sağlıkta bu oldu, hastane sahipleri için böyle bir süreç başladı. Yani yeni bir ekonomik düzen kurulacak."
Cemaat bu duruma neden bu kadar öfkeli?
İKTİDAR CEMAATE KAPIYI KAPATIYOR
"Dershaneler ve etüt merkezleri cemaatin insanlara ulaşmak için kullandığı ilk kapı. Cemaat onlar sayesinde yayıldı. Anadolu'nun ücra kesimlerinde bir çocuğa bu eğitim eliyle uzandı ve onu öyle kazandı. Dolayısıyla da şimdi iktidar bu kapıyı kapatıyor. Şahin Alpay güzel bir tanım yapmıştı; cemaat bir ticaret ve eğitim organizasyonudur demişti. Gerçekten de öyle, dünyanın ve Türkiye'nin her yerindeki okullarıan bakıldığında bir eğitim organizasyonu olduğu anlaşılıyor ve bu eğitim organizasyonu cemaatin ticaret organizasyonu ile iç içe. Sonuçta bir siyasi hedefleri var mı bilmiyorum ama AK Parti'lilerin söylediğine bakılırsa cemaatle AK Parti aynı siyasi hedefe doğru gidiyor."
KRİZ DAHA DA BÜYÜYECEK
"Bu çok önemli bir kriz ve derinleşecek çünkü cemaat hala hükumetin geri adım atabilme ihtimalini düşünüyor ben öyle görüyorum. Zaman gazetesinin şu an televizyonlarda dönen "Zaman kardeşilk zamanı" reklamını sık sık izlemeli iki taraf. Taban da bir öfke var gibi görünse de aslında cemaat hükumetten bir adım bekliyor hala. Ama kriz bitecek gibi durmuyor seçim arefesindeyiz ve benim anladığım kadarıyla hükumet cemaate bizi sandıkla tehdit edemezsiniz boyunuzun ölçüsünü de göreceksiniz gibi bir mesaj verdi. "
Yerel seçimlerde sandığa yansıyacak o zaman bu durum?
CEMAAT CHP'YE DE OY VEREBİLİR
"Evet. Belki cemaati destekleyen biri CHP'ye oy vermez ama CHP'nin adayına oy verebilir. Yerel seçimlerde dershane krizinin yansımaları hissedilecektir."
Cemaat CHP'ye hiç oy vermez mi?
"1999 seçimlerinde Bülent Eceveit'i desteklediler, bu sır değil. CHP'nin dindarlara bakışında ciddi bir değişme var ama ulusalcılar nedeniyle halan o değişimin tamamlanmadığı kaygıları da var. Eğer bu geçen sürede CHP o kaygıları giderirse CHP'ye de oy verebilirler."
Başbakan üst üste Bülent Arınç'ı boşa düşüren açıklamalar yaptı, ne olur bu durumun sonu?
KAMUOYU BAŞBAKAN'IN ARINÇ MESLESİNİ NASIL DÜZELTTİĞİNİ BİLMEYE HAKKI VAR
"Geçen Pazartesi Bakanlar Kurulu toplantısı vardı ve dershanelerle ilgili bir açıklama bekleniyordu. Biz de bir grup gazeteci bir televizyon programı öncesinde sohbet ediyorduk. Bülent Arınç çıktı ve "yüreğinizi soğutun" dedi ve o tasarının rafa kaldırıldığını ima eden sözler söyledi. Ama oradaki bütün gazetecilerin tepkisi, "bekleyelim de yarın Başbakan konuşsun" oldu. Hakikaten de Başbakan konuşunca atv'de öyle olmadığını gördük. Başbakan çok kararlı bir şekilde kısa süre içinde dershanelerin kapatılacağını söyledi."
AYNI ŞEY CHP'DE OLSA ALAY KONUSU OLURDU
"Aynı durum CHP'de olsa çok fazla alay konusu olur. Mesela Kılıçdaroğlu ve Gürsel Tekin arasınd aböyle bir anlaşmazlık yaşansa medyada sürekli dalga geçilir bununla. Bülent Arınç'ın grup toplantısı sonrasında Başbakan'a gittiğini ve düştüğü durum nedeniyle bir düzeltme istediğini yazmıştım hemen ertesi gün Akif Beki köşesinde bunu yalanladı. Bülent Arınç'ın son açıklamasından da anlıyoruz ki bu yazdığım haber doğru. Demek ki böyle bir mekanizma işlemiş. Ama Bülent arınç kamuoyunun önünde bu açıklamayı yaptı, Başbakan düzeltmeyi sadece Bülent Arınç'a yapmış. Böyle de bir haksızlık olmuş. Dolayısıyla kamuoyunun da Başbakan'ın nasıl düzelttiğini bilmeye hakkı var, çünkü Bülent Arınç'ın nasıl boşluğa düştüğünü bütün kamuoyu gördü."
"Bence Bülent Arınç iyi bir insan, hoşgörülü bir insan. Hatta fazla hoşgörülü bir insan. Ben bunun siyasetle açıklanabileceği kanaatinde değilim, bu tamamen insani bir şey. Siyeseti bırakacığını da söyledi, dolayısıyla çok rahat hareket ediyor. Bir taraftan elleriyle kurduğu, büyüttüğü bir parti var, açıklamalarının ve attığı adımların partiye zarar vermesini istemiyor, onun için de kendinden fedakarlık yapıyor."
Cemaatin tavrı köşk sonuçlarını etkileyecek mi, Abdullah Gül aday olur mu?
KÖŞK İÇİN TEK KARAR MERCİ BAŞBAKANDIR
"Abdullah Gül aday olmak ister ama orada tek karar merci Başbakan Erdoğan. Başbakan Cumhurbaşkanı olmak istiyorsa Abdullah Gül aday olmaz, başka hiç kimse aday olmaz. Cemaati siyaset hayatımızın içerisinde o kadar büyütmemek lazım, ben o kadar etkili oldukları kanaatinde edeğilim. Elbette insanları tabanda etkileyecek bir güçleri vardır, Hizbullah da etkiliyor, Güneydaoğu'da Hüdapar da etkiliyor. Bir şekilde her anlayışın her zihniyetin bir taraftar kitlesi vardıor ama Türkiye'nin siyasi geleceğini dizayn edecek bir kapasiteleri olduğu kanaatinde değilim."
"Yerel seçimler önemli. AK Parti oy kaybı yaşarsa, halkın yapacağı bir seçimde ikinci tura kalarak seçilmek bile Başbakan'ı rahatsız edebilir, onun için de bu seçimleri çok öenmsiyor ve bir Genel seçim gibi hazırlanıyor."
Bir güç savaşı mı var?
"Türkiye siyasi hayatı tek kutuplu bir hal almış durumda. O da Tayyip Erdoğan. AK PArti deyince de aklımıza Tayyip Erdoğan geliyor, muhafazakar siyaset deyince de, merkez sağ deyince de aklımıza o geliyor. Ne yazık ki Türkiye'de böyle bir siyasal kutuplaşma ortaya çıktı. İşte Başbakan siyastteki bu kutuplaşmayı tabana yaymak istiyor. Nasıl ki Türkiye'de solun oy oranı yüzde 30'dur sağın oy oranı yüzde 70 gibi bir algı var, bu oranın neredeyse tamamını AK Parti temsil ediyor. Ama Başbakan kişisel olarak aynı şeyi şu anda yakalamış değil, belki onu hedefliyordur."
SADIK YAKUT KARMA EĞİTİMDE OKUDUYSA HEMEN VAZGEÇELİM
Sadık Yakut'un karma eğitim sistemine yönelik açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
"Sadık Yakut eğer karma eğitimde okuduysa karma eğitimden derhal vazgeçelim. Karma eğitimin bu tür fikirler yaratabiliyorsa vazgeçebiliriz. Ben bu bakış açısını sağlıklı bulmuyorum. Artık dünyada geçerliliğni yitirmiş, İran ve Suudi Arabistan dışında çok fazla kimsenin rağbet etmediği bu fikirleri hala bir yönetim müdahale alanı olarak görmek çok sağlıklı görünmüyor. Bunlar, rahmetli Necmettin Erbakan'ın fikirleriydi ve Tayyip erdoğan, Abdullah Gül, Bülent arınç, merhuma başkaldırarak ayrı bir parti kurdular ve merkez muhafazakar oyları almayı başardılar. Ama şimdi bakıyorum, kızlı-erkekli yaşam, karma eğitim gibi mevzularda hepimizi getirip milli görüş hareketinin yüzde onluk kalıbına sığdırmaya çalışıyorlar. Türkiye'de yanlış bir muhafazakarlık algısı yaratılıyor. Evet Türkiye'nin yüzde 90'ı muhafazakardır ama Sadık Yakut'un kafasındaki gibi muhafazakarlıktan bahsetmiyoruz."
"Anadolu muhafazakarlığı bambaşka bir şeydir. BizlerAnadolu'da büyüdük, karma okullarda okuduk, kimsenin buna itirazı yoktu, eğitim önemliydi, çünkü eğitim zenginleşmenin tek yoludur. Sermayeniz yoksa ya da biri size yolsuzlukla para aktarmıyorsa mevcut statünüzü yükseltmenin tek yolu eğitimdir. Anneniz ev hanımıdır, babanız öğretmendir, siz okumuşsunuzdur gazeteci olmuşsunuzdur babanızdan ve annenizden biraz daha kazanmaya başlarsınız dolayısıyla ailenizin yaşam standartını biraz daha yükseltmiş olursunuz, sizin çocuğunuz daha iyi bir okulda okur, daha iyi bir şirkette çalışır daha çok kazanır sizin de yaşamınızı bir çıta yükseltir. Bu tür şeylerden konuşmak gerekirken biz çocukları yine eğitimden uzaklaştıracak bir takım kalıpalara sokacak arayışa girdik, işte bu bakış açısı çok tehlikeli."
"Sayın Yakut kız torunlarını kız okuluna göndersin, erkek torunlarını erkek okuluna göndersin ama işin geneli için karma eğitim sistemine yaptığı açıklamalarda işin rengi değişiyor."
Parti içerisinden bir itiraz gelmedi bu duruma, itiraz bekliyor muydunuz?
"Ben özellikle AK Parti'nin kadınlarının buna itiraz etmesini beklerdim. Özellikle başörtüsü takıp meclise giren kadınların itiraz etmesini beklerdim ama olmadı öyle bir şey."
PARTİNİN ÖZGÜRLÜK SINIRLARINI GÖZDEN GEÇİRMESİ GEREKİYOR
İdrsi Bal'ın partiden ihraç edilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz, Ertuğrul Günay da çok fazla muhalefet ediyor ama onun hakkında bir ihraç kararı yok, öte yandan Sadık Yakut'un görüşlerine kimse ses çıkarmıyor, nasıl okumak lazım bu durumu?
İşinize geldiği yerde böyle oluyor. Partinin görüşlerine, programına uymuyorsa bu partide ne işi var demekte haklılar ama İdrsi Bal'ın söylediklerini hepimiz biliyoruz. Eğer söyledikleri o partinin çizgisine ve programına uymuyorsa o partinin özgürlük sınırları konusunda bir sorunu vardır. O sınırları bence gözden geçirmekte fayda var. Bu bütün partiler için geçerli bir durum. İdris Bal'ın açıklamalarında hakaret yok, sansasyonel bir durum yok. AK APrti'de daha önce kadınlara küfür eden, milletvekillerine küfür eden vekiller oldu, onlarla ilgili disiplin soruşturmalarının hiçbirinden ciddi cezalar çıkmadı kamuoyunda çok tepki yaratan birçok sözün üstü örtüldü. İdrsi Bal ne dedi ki partiden atılmasını gerektiriyor. İdris Bal İngiltere'ye bir programa gidecekti ve programı yapan kuruluş daha sonra davetini geri çekti, bunun eski bir mesele olduğu açık. Ama bu siyasi partilerin parti içi demokrasi anlayışındaki sıkıntının da bir göstergesi."
Sarıgül'ün adaylığına kesin gözüyle bakılıyor ama Gürsel Tekin hala aday olmakta ısrarlı, bu tutum CHP'ye zarar vermez mi, siz hangisine şans veriyorsunuz?
ÖYLE ANLAŞILIYOR Kİ SARIGÜL KONUSUNDA ANLAŞILMIŞ
"Görünen köy kılavuz istemez. Öyle anlaşılıyor ki Sarıgül de anlaşılmış. Ankara'da yapılan tören, Kılıçdaroğlu'nun törende yaptığı konuşma, Kılıçdaroğlu'nun bir gün önce bir televizyon kanalında söyledikleri, bunlara bakıldığında İstanbul'u Sarıgül'le alacağız mesajını içeriyor. Benim kime şans verdiğim önemli değil ama belli ki Kılıçdaroğlu Sarığgül'e daha çok şans veriyor. Burada yarışın koşulları belli, temayül yoklaması yapılıyor, halk oylaması yapılıyor, anket yapılıyor, aprti teşkilatının görüşleri alınıyor. Bu yöntemden geçildiğinde Sarıgül değil de Gürsel Tekin çıkarsa o zaman ne yapacak Kılıçdaroğlu asıl öenmli olan bu. En çok oyu alan adayı göstereceğiz diye açıklama yaptı hem de daha çok oy alama potansiyeli olanı geride bırakırsa kendisiyle çelişir. Demek ki şu ana kadar yaptıkları değerlendirmede Sarıgül'ü daha güçlü bulmuşlar."
"Bu demokratik bir yarış. Başbakan Kadir Topbaş olacak dedikten sonra AK Parti'den kimsenin aday olarak çıkmaması iyi bir şey mi, bence değil. Başka bir Genel Başkan Yardımcısı da çıkıp Gürsel Tekin ve Sarıgül'e rağmen aday olabilirdi. Parti içinde çekişme önemli bir şey, üç tane CHP'li çıkıp "İstanbul'u ben alırım" diyor. Demek ki bu partinin bir iddiası var, aday olan kişilerin de kendi partilerine güveni var, biraz da madalyonun diğer tarafından bakmak lazım. Burada önemli olan, parti kendi adayını resmi olarak açıkladıktan sonra Gürsel Tekin'in ne yapacağı. Kılıçdaroğlu resmi olarak "benim adayım Sarıgül" dedikten sonra Gürsel Tekin hala Sarıgül'ün karşısında çalışırsa o zaman tuhaf bir durum olur. Ama daha ikisi de aday adayı."
"Ben CHP'nin İstanbul yarışını Amerika'daki Başkanlık yarışına benzetiyorum. Nasıl önce Obama ile Clinton yarıştı. Bir çeşit önseçimdi o. Farklı partilerde olsalardı Başkanlık yarışı ikisinin arasında geçerdi, kıran kırana bir yarış oldu. Bunu da ona benzetiyorum, bence bunun CHP'ye bir zararı yok. Gürsel Tekin de kendi stratejisini rakibini küçültmek yerien İstanbul için yapacaklarını anlatmak üzerine kurarsa zaten sorun yok. Geçen Kadköy'de bir miting yaptı, Sarıgül'e yönelik hiçbir şey söylemedi ve sadece kendi projelerini anlattı. Keşke başka partide olsa Kadir Topbaş, Sargül, Gürsel Tekin, Sırrı Süreyya Önder birlikte yarışsalar, en güçlü olanı kazansa, bu demokraside iyi bir şey. Biz demokrasi algımızı kaybettik artık, son 12 yılda siyasetin tek kutuplu olması yüzünden demokratik yarışları çok kolay hazmedememeye başladık ki bu iyi bir şey değil."
Sırrı Süreyya Önder'in Sarıgül'e yönelik eleştirilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
SIRRI SÜREYYA KENDİNE İKİNCİLİĞİ HEDEF ALMIŞ
"Yanlış yaptı bence. Çünkü bugün İstanbul'da yaşanan sorunların müsebbibi Sarıgül değil. Şişli'de olup biteni söylese anlardım. Demek ki kendine birinciliği değil de ikinciliği hedef olarak koymuş ki bu da siyaseten bir savrulmadır. Kendine rakip olarak Kadir Topbaş'ı değil de Sarıgül'ü rakip olarak görüyor olması doğru değil. Bir de ben açıkçası Sırrı Süreyya Önder'in belediyecilikten falan çok anlayacağını zannetmiyorum. Belediyecelik başka bir şeydir. Türkiye'nin ihtiyacı olan, sol, sosyalist söylemi, demokratik siyaset söylemini iyi kullanabilir ama belediyecilik söz konusu olduğunda bence çok çiğ bir çıkış oldu. Şuna da dikkat çekmek lazım. 4 aydır İmralı'ya gidemiyordu, aday olduğu açıklandıktan sonra İmralı heyetine girdi. Burada HDP kongresi yapıldı, içerisi tıklım tıklım Öcalan posterleriyle doluydu Başbakan'ın kutlama mesajı geldi. Ben bunun iyi niyetimle çözüm sürecine yordum ama böyle de değil. Sırrı Süreyya'nın alacağı oyların çok önemli bir bölümü muhtemelen CHP'ye gidecek oylar olacak. Şunu da yadsıyamayız, oyları bölmeyelim CHP'ye verelim de sağlıklı bir yaklaşım değil. Vatandaşın insiyatifi sandığa tamamıyla yansımalıdır."
Sarıgül aday olursa kazanır mı?
"Sarıgül, halkla ilişkileri iyi götüren bir siyasetçi. Bu başarısı sayesinde çok popüler ve sevilen bir siyasetçi oldu. Bugünlerde hangi kitapçıya gitsem çok satanlar listesinde Sarıgül'ün hayatını anlatan kitabı görüyorum. Demek ki bir ilgi var ve Sarıgül, dindarların da sempatisini kazanmış bir siyasetçi. İstanbul'da yarış Ak Parti için kolay geçmeyecek, benim kanaatim Sarıgül de Gürsel Tekin de aday olursa ciddi anlamda zorlayacak. "
KILIÇDAROĞLU'NUN EN ÖNEM VERDİĞİ İL ANKARA
Ankara'da ne olacak peki?
"Melih Gökçek'in adaylığı deklare edilmiş, Gökçek koordinasyon merkezi bile kiraladı deniyor. CHP'ye gelince, ben Kemal Kılıçdaroğlu'nun aklında bir isim olduğunu düşünüyorum. İddialı, popüler bir isim çıkaracağını düşünüyorum. Kılıçdaroğlu'nun 81 il arasında en çok Ankara ile ilgilendiğini tahmin ediyorum, Ankara'dan öyle bir isim gelebilir ki hem CHP tabanı tereddüt etmeden oy verir, hem muhafazakarlardan oy alabilir, hem Kürtlerden oy alabilir. Kemal Bey'in aklında böyle bir isim olduğu izlenimini ediniyorum."
Ne zaman açıklanacak?
Bu konuda acele etmemelerinin nedeni, sayın Gökçek münakaşayla ve düşman yaratmakla kendini gündemde tutan ve o şekilde popüleritesini sürdüren bir politikacı, zannedersem ona bu şansı tanımamak için Ankara mümkün olduğu kadar geç açıklanacak. Mesela Aylin Nazlıaka adaylık başvurusu yaptı, Melih Bey canlı yayında showgirl dedi. Buna normalde AK Parti'nin kadınlarının da ayaklanması lazımdı. Tek kutuplu siyasetin yarattığı bir güç sarhoşluğu var ve malesef her alanda bunu görüyoruz."
CHP böyle bir adayla gelirse Ankara'yı alabilir mi?
"Genel olarak bakıldığında Melih Gökçek'in oy oranı yüzde 35'le 40 arasında. Ben Ankara'da bir sürpriz bekliyorum."
20 YILDIR GAZETECİYİM BÖYLE BİR DÖNEM GÖRMEDİM
Ankara'da gazeteci olmak zor mu?
"Ben Doğan Grubu'nda olmanın ve daha da özeline Radikal'de olmanın bir kolaylığı olduğu kanaatindeyim. Mesela şu anda Zaman Gazete'sinin Ankara temsilcisi olmak istemezdim. Bugünlerde herhalde aramızda en çok sıkıntı yaşan Sevgili Mustafa Ünal'dır. Bu işler zor işler. Artık basın müşavirlerinin Ankara temsilcilerini genel yayın yönetmenlerine şikayet ettiği bir dönemden geçiyoruz. Ben 20 senedir gazetciyim böyle bir şey görmedim. Sizin çalıştığınız ortama çömez olarak gelen biri basın müşaviri oluyor, önce yürüyüşü değişiyor, ardından size yönelik tavırları değişiyor en sonunda sizi işinizden etmeye kalkışıyor, böyle bir dönem yaşıyoruz, bu dönem basın özgürlüğü açısından sıkıntılı bir dönem, inşallah atlatırız. Ben 18 yıldır bu grupta çalışıyorum, kim ne derse desin, ilkesel anlamda ve çalışma ortamı olarak bence Türkiye'deki en iyi gazetecilik çalışma ortamlarından biridir."
Geçenlerde Başbakan'ın konuk olarak katıldığı bir program vardı, gazeteciler Başbakan'a soru sordular, orada bir gazeteci Başbakan'a duvarları Diyarbakır'daki resimlerinizle donatırım dedi. Bir gazeteci olarak nasıl değerlendiriyorsunuz bu tür yaklaşımları?
"Allah daha çok ev ve duvar versin, daha çok resimlerle donatsın, her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır, bunu sorgulamak bize düşmez. O eğer yaptığının iyi bir gazetecilik yöntemi olduğunu düşünüyorsa öyle yapmaya devam etsin. Ama şunu da söylemek lazım, ben Başbakan'ın uçağına davet edilmenin ya da Başbakan'a röportajda soru soran gazeteciler arasında yer almanın gazetecilik ölçütü içinde yer almadığını düşünüyorum."
OTOSANSÜR UYGULUYORUM
Köşe yazısı yazarken otosansür uyguluyor musunuz?
"Evet. Mümkün olduğu kadar düşündüğümü yazmaya ve ifade etmeye çalışıyorum. Bulunduğumuz konumlar artık pamuk ipliğine bağlı olduğu için, hiçbir dönemde olmadığı kadar ince eleyip sık dokuyorum. Bir sözcük ya da bir ifade yüzünden hem kendimin, hem çalıştığım gazetenin hem de bağlı olduğum kurumun sıkıntı yaşamasını istemiyorum."
Ne kadar özgür medya?
TÜRKİYE'DE MEDYA KUŞ GÖRÜNÜMLÜ AMA UÇAMAYAN KAZ GİBİ
"Kuşlar kadar özgürüz diyemeyeceğim. Ben durumumuzu biraz kaza benzetiyorum, kuş görünümündeyiz ama uçamıyoruz. Türkiye'de medyanın durumu bu. Ben askerlerin en güçlü olduğu dönemlerde bile ciddi sıkıntılar yaşamış bir gazeteciyim. Benim gazetecilik yaparken insan hakları, demokrasi, adalet olmazsa olmazımdır, benim duruşum bu. Bugün itibariyle şunu görüyorum, bu otosansür denen şey muhabir seviyesine inmiş durumda. Bundan 20 sene önce patron seviyesindeydi, çok nadir de olsa bir haberle ilgili bir sıkıntı patrona sorulurdu, sonra genel yayın yönetmeni seviyesine indi, sonra temsilci karar vermeye başladı şimdi artık bu iş muhabir seviyesine düşmüş durumda. Artık bir muhabir bir haberle karşılaştığında kimseyle paylaşmadan, "bu haber bizde çıkmaz" diyebiliyor. Türkiye'de basın için bundan daha tehlikeli bir durum yok zaten."