Deniz Zeyrek'ten duygu yüklü yazı!

Sözcü yazarı Deniz Zeyrek'in kaleme aldığı Anneler Günü yazısı herkesi derinden etkileyecek. Şanlı bir çocuk olduğunu söyleyen Zeyrek, kendi hikayesini okuyucularına aktardı ve "Sevdikleri için tereddütsüz canını verebilecek, bütün acıların üstesinden gelebileceğine inanıp, bir tek “evlat acısı”ndan korkan canlıdır “ANA” " dedi ve emektar annelerin Anneler Günü'nü kutladı.

Sözcü yazarı Deniz Zeyrek'in bugün kaleme aldığı yazı ne siyaset ne de medya ile ilgili. Zeyrek, bugün Anneler Günü'ne ilişkin bir yazı kaleme aldı ve şöyle bir geçmişe gitti. "Ekmeğin kokusu gibidir Ana kokusu" diyen Zeyrek, "Dünyadan göçüp gitmiş anneleri saygıyla anıyor, yaşayan bütün emektar annelerin Anneler Günü'nü kutluyorum." ifadelerini kullandı.

Ekmeğin kokusu gibidir Ana kokusu

Yarın Anneler Günü.

Yazı günüm olmadığı için Anneler Günü yazısını bugün yazmak istedim.

Şanslı bir çocuktum. Çünkü benim iki annem vardı.

Biri beni, diğeri babamı dokuz ay karnında taşımıştı.

Babaannem (Şamama Nenem) adeta evin reisiydi. Annesi küçük yaşta ölen ve babası evlenmesini istemediği için kaçarak babamla evlenen anneme kol kanat germişti. Onun da annesi sayılırdı.

Aralarındaki en büyük rekabet, bizim hangisini daha çok sevdiğimize dairdi.

Hiç kolay bir hayatları olmadı.

“Kars'taki üç göz evimizin direği onlardı” desem abartmış olmam.

★★★

İkisinin de adı geçtiğinde aklıma öyle bir görüntü gelir ki hayali dahi üşütür.

Ahırdaki hayvanların sulanması gerek!

Dışarıda kar, boran. Göz gözü görmüyor. Tipinin uğultulu korkunç sesi yetmiyormuş gibi, kar taneleri kurşun gibi insanın yüzüne yüzüne çarpıyor. Her yer karla kaplı, dereler donmuş. Hayvanları dışarı çıkarsanız, su bulmak bir yana, tipide göz gözü göremediğinden geri getirmeniz imkansızdır. Haliyle, suyu hayvanlara getirmek gerekir. Çeşmenin önündeki donmuş kürünün (su yatağı) üzerindeki buzları kırıp külekleri (kovaları) daldırırdık. Bazen ıslak el metal küleğin sapına yapışır, ahırın sıcağında ancak açılırdı. İkisi de sarıp sarmaladıkları başlarını hafif öne eğerek, ellerinde su dolu külekler, ahırla kürün arasında mekik dokurdu. Sırf onlar çok yorulmasın ve iş çabuk bitsin diye çiğindiriği (tahta omuzluk) alıp, iki ucunda iki kovayı asarak taşımışlığım çok olmuştur.

★★★

Aklımda asılı kalan fotoğrafların hepsi üşütmez, bazıları sıcacıktır.

Duvarını çocuk yaşta kendi ellerimle ördüğüm, tandır damında çekilmiştir mesela. Annem ve nenem tandırın başındadır. Biz ise ortasında taze tereyağ olan siniyle (genişçe çiçek desenli, kenarları siyah kaplı melamin tepsi) onların yanı başında aç kurtlar gibi dikilmişiz. Rapata ile biraz önce tandırın kenarına yapıştırdıkları ilk ekmek yeterince kızarmıştır. Birazdan annem eğişi tam ortasına saplayıp tandırdan çıkaracak. Biz de o ekmeği ellerimiz yana yana tereyağın üzerine küçük küçük doğrayacağız. Yağ yavaş yavaş eriyecek ve ekmeklere bulaşacak, “ekmek aşı” olacak. Hala burnumda tüten o kokuyu ve lezzeti anlatabilmem mümkün değil.Bu yüzden ekmeğin kokusu, bir nevi ana kokusudur benim için.

Üniversitede okurken Ankara'ya doğru yola çıktığım ya da Ankara'dan eve döndüğüm veda ve karşılaşma anları onlar sayesinde benim için çok kıymetliydi. Onlar farkına varmazdı ama ben kokularını içime çekerdim. Biraz sulu öperlerdi ama olsun. O koku nedeniyle sarılmalarına, öpmelerine doyamazdım.

★★★

İkisine de seslendiğimde “can” diye karşılık verirlerdi.

İkisinin de sevgi cümleleri ortaktı: “Önünde ölem, gurban olem…”

Tıpkı canımız yandığında, hasta olduğumuzda kurdukları cümleler gibi: “Bana gelsin, Allah ömrümden alsın sana versin.”

Annem aynı cümleleri hem bize hem torunlarına kurmaya devam ediyor.

Nenem ise artık aramızda değil.

Ölmeden önceki bir hafta neredeyse hiç yanından ayrılmamıştım. Birlikte yaşadıklarımızı konuşup durduk. Kah gülüştük, kah gözlerimiz doldu. Meğer ne çok acıyı içine atmış, meğer ne çok ortak anı biriktirmişiz ve ne çok sevmişiz birbirimizi.

Yoğun bakım ünitesinin önünde vedalaşmadan hemen önce “Çok yaşadım, çok çile çektim ama yaşım ilerledikçe en çok evlat acısı yaşamaktan korktum. Çok şükür yaşatmadı” dedi.

Sevdikleri için tereddütsüz canını verebilecek, bütün acıların üstesinden gelebileceğine inanıp, bir tek “evlat acısı”ndan korkan canlıdır “ANA”. İnanın bana, biz izin versek, sırf çocuğuna, torununa sarılıp doya doya öpmek için korona illetini bile göze alırlar.

Bu vesile ile dünyadan göçüp gitmiş anneleri saygıyla anıyor, yaşayan bütün emektar annelerin Anneler Günü'nü kutluyorum.