Demokrasiden nefret ediyorum…

Millet halinden pek memnun… Giyiyor pijamasını, çekiyor ayağına terliğini, bir koca tas da ay çekirdeği koydu mu önüne, ondan mutlusu yok

ADNAN BERK OKAN

Evet…
Demokrasiden nefret ediyorum…
Basın özgürlüğü de istemiyorum…
Hele ankormanen kıro man mı ne, onları göresi gözüm yok…
Yahu her işin bokunu çıkarıncaya kadar uğraşmak zorunda mı bu adamlar?..
Bir ara güzelim İslâmiyet dinini, ağızlarından tükürükler saçarak konuşan sevimsiz, sevgisiz, cukkacı, ve hatta kimisi Luccacı tiplere tartıştırarak az daha milletçe hepimizi dinden soğutacaklardı…
Şimdi de ekrana çıkardıkları ve bizlere “hukukçu” diye tanıttıkları adamlarla hukuktan tiksindirecekler bizi…
İşte bu nedenle “Hukukçu” diye bir kelime duymak istemiyorum, “ööööğğğğğ”…

                                  ***

 Yuh len!..
Ne bu be!..
İçim dışım hukukçu oldu…
Bildiklerimi de unutturdular bana…
Hukukun en temel kurallarını yedirdiler…
Yuh len!..
Olmaz olsun  be!..

                                 ***

Yahu bu ne biçim medya?..
Bu nasıl bir özgürlük anlayışı?..
Bu ne menem televizyonculuk
Bu ne öpündürük hukukçu…

                                 ***

 “Sana ne be kardeşim?..” demeyin lütfen…
“Millet halinden pek memnun… Giyiyor pijamasını, çekiyor ayağına terliğini, bir koca tas da ay çekirdeği koydu mu önüne, ondan mutlusu yok” diye azarlamayın beni…
Ben, ben değilim…
Ben sizim, siz bensiniz…
Hepimiz bu ülkede aynı kader gömleğinin içinde debelenip duruyoruz…
 
                                 ***

Birileri çıkmış ortalık yere…
Bizlerin sırtından hem servet sahibi oluyorlar; hem inançlarımızı yıkıp geçiyorlar…
Asıl eğlenen onlar, bizler değiliz…
Martin Luther King; “Siz olmanız gerektiği gibi olmadıkça ben de asla olmam gerektiği gibi olamam; ben olmam gerektiği gibi olmadıkça da siz olmanız gerektiği gibi olamazsınız” demişti…
İşte bu yüzden; “ben, ben değilim; ben sizim, siz bensiniz” diyorum ya… 

                          ***

Ben, giderek bir “şiddet” toplumuna dönüştüğümüzün farkında olduğum için isyan ediyorum…
Altmış yaşımın bana verdiği en büyük tecrübe, şiddetin bütün sevgileri ve saygıları ortadan kaldırdığı acı gerçeğidir…
Yani…
Milletçe, “tartışma ve düşünce özgürlüğü; Demokrasi” adı altında “şiddet tarlası Faşizm”e doğru koşuyoruz…
Ve…
Ben artık o Faşizmi, bu demokrasiden fazla istiyorum…
Hiç olmazsa bedenim görür işkenceyi; beynim değil…
Not: “Neden Atatürk’ün resmi ile demokrasi istemeyişin yan yana?” diye soranlara cevabımdır: O günün Faşizminin, bu günün demokrasisinden daha iyi olduğuna inandığım için…