Demirören torunlarına işte bunu miras bırakacak...

Milliyet ve Vatan’ı satın aldığında, Milliyet’in manevi sahibi Karacan kardeşlerle ortak hareket etmesini alkışlamıştım…

ADNAN BERK OKAN

 

Erdoğan Demirören’le bundan tam 41 yıl önce tanıştık…

Mecidiyeköy’de mütevazı bir ofisi vardı.

Kuzenim Necati (Münzür) muhasebede çalışıyordu.

İlerleyen yıllarda muhasebe müdürü oldu…

Ben de ALTILAR SANAYİ A:Ş. (PDK) isimli firmada satış müfettişi idim…

Likit Gaz A.Ş. (Demirörenlerin tüp şirketi) dolum tesislerinde kullandıkları tüplerin detantörleri ve piknik tüp musluklarını ben satıyordum…

Likit Gaz A.Ş. daha önce ECA’nın müşterisiydi…

PDK’ya müşteri yapan da bendim o yıllarda…

O kadar hayrandım ki Erdoğan ağabeye…

O günlerde, bir Galatasaraylı olarak iki Beşiktaşlının hayranıydım…
Biri Mehmet Üstünkaya diğeri Erdoğan Demirören…

 

Henüz 22 yaşımdaydım…

PDK’da satış müfettişliği yaparken Şişli Düğün Salonu dans orkestrası Gölgeler’in solistiydim de aynı zamanda…

Ve hafta arası saat beşten sonra da, Sultanahmet’teki İstanbul İktisadi Ticari İlimler Akademisi’ne devam ediyordum…

Dedim ya…

Etkili ses tonları, güler yüzleri, karizmaları ve rahat davranışlarıyla iki Beşiktaşlıyı kendime örnek almıştım…

Üstünkaya çok genç yaşta ayrıldı aramızdan…

Allah mekânını cennet etsin inşallah…

Hakkında, çekemeyenler tarafından o kadar çok dedikodu üretildi ki sağlığında…

O günün medyası ne iftiralar atıyordu Mehmet ağabey için…

İğrençtiler…

 

Ey güzel insanlar!..

Üstünkaya vefat ettiğinde arkasında kirli bir servet değil milyonlarca Dolar borç bırakmıştı…

Erdoğan ağabey (Allah uzun ömür versin) de çok kötü günler geçirdi…

24 Şubat 1980 kararlarının uygulamaya konulduğu ve hemen ardından 12 Eylül darbesinin hüküm sürdüğü dönemde az daha silinip gidiyordu…

Sonradan toparladı…

Zamanında satın aldığı gayrimenkuller çok büyük değer kazandı…

Yüksek enflasyon ise kamu bankalarına olan TL bazında borçlarını eritince yırttı…

Ve…

24 Ocak kararlarından önceki durumundan çok daha güçlü bir ekonomik yapıya kavuştu…

 

Uzatmayayım…

Milliyet ve Vatan’ı satın aldığında, Milliyet’in manevi sahibi Karacan kardeşlerle ortak hareket etmesini alkışlamıştım…

Ama…

Sonradan öyle bir kazık attı ki iki kardeşe…

Mehmet Ali (Birand) rahmetli, kayınbiraderlerine kazık atan Erdoğan Demirören’i affetmedi…

Ve dargın olarak vefat etti…

Hakkını helâl etmeden…

Geçenlerde Başbakan’a ettiği telefonu (Mecburen) dinledim…

Yani arayıp da bulmadım…

Göndermişlerdi açtım…

Yüreğim yandı…

 

İsyan edesim geldi…

Kırık yıl önce kendime örnek aldığım, karizmasına hayran olduğum Erdoğan Demirören, bir siyasi lider (Başbakan olması hiç mühim değil) karşısında öylesine ezikleşiyordu ki; isyan edesim geldi…

Onun ezik, şahsiyet fukarası sesini ve ağlamasını dinlerken kendimi hatırladım…

Gazetemden Erdoğan’ın ricası üzerine kovulduğumda patron; “yahu birkaç cümle ile gönlünü al; özür falan dile” demişti…

“En iyisi sağlığımı bahane edip veda yazısı yazayım” diyerek veda yazısı yazmıştım…

Hem de uzun sürecek bir işsizlik yolculuğuna çıkacağımı bildiğim halde…

Bunu paylaştığımda, aynı gazetenin dış haberler sayfasını yapan oğlum aynen şöyle dedi:

"Tamam baba haklısın ama adın 'yönetilemez adam'a çıkacak... Halbuki medyada patronlar da genel yayın yönetmenleri de hem kullanabilecekleri ve hem de yönetebilecekleri köşe yazarlarıyla çalışmak istiyorlar... Yarın bir gün bu veda yazın için kimse 'amma da onurluymuş' falan demez... Aksine; 'bu adam dik kafalının teki' der ve seninle çalışmaz"...

Oğlum haklı çıktı...

Nitekim aradan 10 yıl geçti ve hiçbir ulusal gazete bana köşe vermeye cesaret edemedi…

Geçtiğimiz yıl, hükümete yakın gazetelerden birisinin tepe yöneticisi; “Sizinle çalışmak istiyordum ama patron Sayın Başbakan’a Faşist dediğinizi hatırlattı. Yani teklifimi kabul etmedi” dediğinde aynen şu cevabı verdim:

“Ya benim fikrimi almadan benimle çalışmak istediğinizi patronunuza bildirmeyecektiniz, ya da madem öyle bir hata yaptınız bunu bana söylemeyecektiniz…”

 

Bunları kendimi övmek için hatırlatmıyorum…

Benim gibi, emekli maaşına kalmış birisinin ilkelerine bu kadar sahip çıktığı bir medya dünyasında; paraya pula asla ihtiyacı olmayan bir medya patronunun bir siyasetçi karşısında düştüğü acizliğin bütün medya kurumunu nasıl değersizleştirdiğini anlatmak istedim sadece…

 

Yazık ettin Erdoğan ağabey…

Torunlarına güzel bir isim bırakma imkânını kendi ellerinle ve dilinle yıktın…

Evet…

Torunlarına muhteşem bir servet bırakacaksın miras olarak…

Ama…

Bugünkü iletişim teknolojisinde bir de “ezik bir dede” miras olarak kalacak o çocuklara…

“Seni üzdüm mü patron (daha sonra “sizin için ne yapabilirim Sayın Başbakanım”)?..”…

Ve “ben bu işe nerden girdim yaaa, kim için?” pişmanlığı ve hüngürdemeler…

Facebook, youtube, twitter’ı da kapatamayacağına göre; torunlarının torunlarının torunları bile seni işte bu ezikliğinle hatırlayacak Erdoğan ağabey…

Berbat bir miras bırakacaksın yani... 

 adnanberkokan@gmail.com