Demirel'e boyun eğdirdiler şimdi de yalakalık yapıyorlar

Demirel bu adi medya düzeni karşısında boyun eğdi ve cellatlarının istediği kıvama geldi. Şimdi o yüzden ölmüş Demirel'e yalakalık yapıyorlar. İşte size Türkiye'den bir basın özgürlüğü hikâyesi.

Sabah gazetesindeki köşesinde Süleyman Demirel'in ardından bir yazı kaleme alan Rasim Ozan Kütahyalı, "Süleyman Demirel 1964'te Adalet Partisi Genel Başkanı olduğu günden itibaren askeri vesayet rejiminin en güçlü parçası olan medya oligarşisiyle yani Babıali ile karşı karşıya gelmişti. Babıali kısaltmasıyla anılan Türk basını orduyu darbelere hazırlayan en önemli faktördü." yazdı

Kütahyalı, "adi medya düzeni" dediği Türkiye medyasının devletin birinci gücü olarak Demirel'e boyun eğdirdiğini, bu yüzden de şimdi cenazesinde ağıt yakıp  yalakalık yaptıklarını ileri sürdüğü yazısına şöyle devam etti: 


MR. THOMPSON VE MR. STEN GERİ  DÖNMEK ZORUNDA KALIR

İşte böyle iğrenç bir medya ortamında siyaset yapmaya başlamıştı Demirel. 1965 seçimlerine giderken de kendisine Babıali lağımlarından ilk tehditler gelmeye başlamıştı. İsmet İnönü'nün damadı Metin Toker 1965 seçimleri öncesinde sandıktan CHP çıkmadığı takdirde ordunun yine müdahale edeceğini açık açık hiç utanmadan yazmıştı. Toker'e göre iktidar CHP dışı beceriksiz bir partiye hele hele 1960 özlemlerini taşıyan bir partiye verilecek olur ise Mr. Thompson ve Mr. Sten geri gelmek zorunda kalırdı. Ordunun kullandığı Thompson ve Sten markalı silahlarla 40 yaşındaki taze siyasetçi Demirel basın özgürlüğü kapsamında tehdit ediliyordu.

***
Metin Toker'in bu rezil makalesinin tamamı bir dönem Demirel ile de çalışıp sonra Demirel'i satmış olan Cüneyt Arcayürek'in Demirel Dönemi 1965-71 kitabının 20. sayfasında bulunabilir. Öte yandan bu şerefsizce tehditlere karşı Demirel 1965'in meydanlarında Ordu CHP'nin muhafız alayı mı? Ordu milletin malı değil mi? diye çok haklı olarak haykırıyordu.

MEDYA DÜZENİ SEÇİLMİŞ HÜKÜMETİ PAÇAVRAYA ÇEVİRDİ

Türkiye halkı bu tehditlere aldırmadı ve 1965'te yüzde 53 ile Adalet Partisi ve Demirel'i hükümet yaptı ama elbette iktidara getiremedi. Çünkü gerçek devlet iktidarı önceden belirlenmiş durumdaydı. Gerçek devlet iktidarının bir parçası olan Türk medya düzeni seçilmiş hükümeti paçavraya çevirdi. Demirel'i askeri darbeyle indirene kadar basın özgürlüğü kapsamında tehdit ve şantaj faaliyetlerini sürdürdü. Bu arada zavallı haldeki Demirel hükümetlerinden bu tehditlerle ekonomik olarak da bol bol rant elde etti.

MEDYA BİRİNCİ KUVVET

Erol Simavi'nin söylediği gibi medyanın birinci kuvvet olduğu ve orduyu darbelere basının hazırladığı gerçeği apaçık ortadaydı. 12 Mart 1971 darbesinin ortamını yine Türk basını hazırladı. Bu darbeye ortam hazırlayan en büyük aktör ise Haldun Simavi'nin patronajındaki Günaydın gazetesiydi. Özellikle 1969-71 arası Demirel'in itibarsızlaşması ve halk nezdinde rezil olması için her türlü ahlaksız ve asparagas manşeti attılar.

NAZMİYE HANIM İLE AŞK YAŞAYAN KUNDURACIYI ÖLDÜRTTÜĞÜ...

Haldun Simavi'nin adamları başta da şu an Sözcü'yü yöneten Rahmi Turan Nazmiye Demirel'in namusuna bile dil uzattılar. Rahmetli Nazmiye Hanım'ın kunduracısı ile aşk yaşadığını ve bu yüzden Süleyman Demirel'in o kunduracıyı öldürttüğü gibi korkunç yalanları bile manşete çektiler. Demirel o dönem bu Babıali kaşalotları ile savaşmaya çok çalıştı ama başaramadı. İğrenç yalanları ve korkunç kumpaslarıyla yine onlar kazandılar. Gurur duydukları gibi birinci kuvvet basın olarak orduya yine darbeyi yaptırdılar. Demirel bu adi medya düzeni karşısında boyun eğdi ve cellatlarının istediği kıvama geldi. Şimdi o yüzden ölmüş Demirel'e yalakalık yapıyorlar. İşte size Türkiye'den bir basın özgürlüğü hikâyesi.