Demek ki biz Enginlere lâyığız!..

12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 Faşizmini ve hatta 2003 nakıs darbe teşebbüsünü bile lanetleyen Ardıç....

ADNAN BERK OKAN

Bilim adamları, mürşitler, kaşifler, mucitler hep; birey için, insan için çalışmadılar mı?..
Edison ne kadar "insan" odaklıysa; Pasteur de en az o kadar insan odaklı değil miydi?..
Adam Smith'in önceliği "insan" idi de, Karl Marks'ın önceliği "kediler" miydi?..
Yani...
Sosyalizm'in "Toplumculuk" öneriyor olması "bireyci" olmadığını mı gösteriyordu?..

Demek istemem o ki...
Ahlâk profesörü Adam Smith, "piyasa ekonomisi" ile ilgili kuram arayışlarını nasıl "insanın refahı, insanca yaşaması, özgür olması" için yapmışsa ve bunların gerçekleşebilmesi için "temiz ahlâk şartı" aramışsa...
Karl Marks da aynı hedefler için sürdürmüştü çalışmalarını...

Ve  o da, temiz ahlâkın nasıl da gerekli olduğunu anlatmıştı...

Neden "temiz ahlâk"?..
Çünkü O da bireyler arası "mutlak eşitliğin" sadece özgürlük ve yasalar karşısında olabileceğini ama işin içine ekonomi / para / üretim / tüketim ilişkileri girdiğinde herkesin eşit olamayacağını biliyordu...

Eşit olunamayan bir yerde adalet ancak temiz ahlâklı bireylerden oluşan toplumla sağlanabilirdi...

Nitekim Sosyalist sistemin çöküş sebebi; eşitlik ve özgürlük vaadi ve özlemi içinde yaşanan vahşi bir eşitsizlik, yasaklar ve refah içinde yüzen bir politbüro değil miydi?..




Fırsat eşitliğinde mutlak başarı

Oysa Liberal Kapitalizm halen ayakta?..
Neden?..
Ekonomik eşitlik vaat etmediği ama buna karşılık girişim özgürlüğü konusunda bütün bireylere eşit davrandığı için...

İmkânlarda eşitlik sağlama taahhüdünde bulunmayıp, fırsat eşitliğinde mutlak başarı sağladığı için...
Yasalar karşısında her bireyin eşit haklara sahip olduğu vaadini eksiksiz yerine getirdiği için...

Peki...
Her iki sistem de "insan / birey" odaklıysa neden her ülkede eşit sonuç vermiyor?..
Bu sorunun cevabı çok basit:
"İnsan malzemesi"...
Hatırlayın...
İslâm peygamberi Hz. Muhammed şöyle demişti:
"Her millet lâyık oldukları yöneticiler tarafından idare olunur"...
Mevlâna da, "havuza su taşıyan borular kirliyse havuzun suyu temiz olur mu?" diye sormuştu...

Bu kadar uzun bir girişi neden mi yaptım?..
Söyleyeyim...
Sabah, Engin Ardıç'ı okudum moralim bozuldu...
Az önce de Galatasaray - Gaziantepspor maçını (daha doğrusu berbat bir hakemi) izledim yer ile yeksan oldum...


Demek ki biz bunlara lâyığız!..


Siz istediğiniz kadar milyonlarca Dolar harcayıp estetiği, akustiği muhteşem stadlar inşa edin...
Dilediğiniz kadar; milyonlarca Euro transfer bedeli ödeyip dünyanın en saygın futbolcularını transfer edin...
Hiç bir işe yaramıyor...
Stadın estetiği, akustiği muhteşem ama çiminde bırakın top oynamayı yürümek bile neredeyse imkânsız...
Milyonlarca Euro ödeyip getirdiğiniz yabancı futbolcuları yöneten hakemi gördünüz işte...
Bırakın Spor Toto Süper Ligi, 3. ligde bile maç verilemeyecek kalitede...
Ama...
MHK ne yapsın?..
Eldeki malzeme bu!..
Her maça da Cüneyt Çakır'ı verecek halleri yok ya...

Hâsılı...
Van'da yıkılan inşaatları yapan müteahhit de içimizden biri...
TÜRK TELEKOM Arena Stadı'nı inşaa etmeyi başaran ama doğru dürüst bir çim ekemeyen müteahhit de içimizden...
Ve...
Galatasaray - Gaziantep maçını yöneten hakem de bizden biri...

Bütün bunların sebepleri arasında, yıllardır temiz ahlâklı insana hiç yatırım yapmadığımız gerçeği yok mu?..
Ahlâklı insan için sadece modern hukukun yeteceğini zannetmedik mi?..
Ya da...
Eğitimsiz cami imamlarının anlattığı din dersleriyle din ahlâkına sahip olunabileceğini sanmadık mı?..
Bir insanın hem dünyevi ve hem de uhrevi olabileceğini anlatmaya çalışan Fethullah Gülen ve benzeri din alimlerini ise "Çete şefi" ilân edip yıllarca hapis cezasıyla yargılamadık mı?..

Sadece yasalar için ahlâklı olmanın yeterli olduğuna inanan müteahhit de hakem de işadamı da gazeteci de işte bu kadar oluyor...
Uhrevi alemden korkmuyor...
Dünyevi alemde de işini uyduruyor...
Oohhh...
Ne rahat!...



Askeri darbe değil miydi?..

Engin Ardıç ne mi yaptı?..
Daha ne yapsın?..
12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 Faşizmini ve hatta 2003 nakıs darbe teşebbüsünü bile lanetleyen Ardıç, 28 Şubat sürecine hiç ses etmiyordu
Yani...
28 Şubatı kayırıyordu...
İltimas geçiyordu...
İyi de...
Temiz ahlâkın göstergesi 28 Şubat'ın askeri darbe olduğuna inanmayan birisinin "demokratım" diyebilmesi mi?..

Yahu ileri demokrasi olduğu savunulan bir ülkede...
Ve hem de...
Gerçekten askeri vesayetin her türüyle samimi mücadele eden bir yazar kadrosuna sahip bir kitle gazetesinde...
Bir yazar 28 Şubat sürecinin "Faşist bir dönem" olduğunu kabul etmiyorsa ben üzülmeyeyim de kim üzülsün?..
Bundan daha büyük bir bilgi kirliliği olabilir mi?..


28 Şubat tabii ki Emin Çölaşan için, Necati Doğru için, Yekta Güngör Özden için "Şeriat devleti tehlikesini ortadan kaldıran bir post modern darbe"...
İyi ama...
Arkadaş
SÖZCÜ'de yazmıyor ki...

Sahi!...
28 Şubat neydi?..
Cumhuriyet Bayramı kutlamaları mıydı?..
Yoksa o tanklar Sincan sokaklarına piknik yapmak için mi çıkmıştı?..
"Hükümet istifa etmeseydi darbe yapacaktık" diyen kişi general değildi de dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan merhum muydu?..
Yani ben mi yanlış öğrenmiştim?..

Mehmet Barlas, Canan Barlas, Nazlı Ilıcak, Cengiz Çandar, Ali Bayramoğlu, bendeniz ve isimlerini şu an hatırlayamadığım çok sayıda demokrat gazeteci, 28 Şubatçı medya patronları değil de uzaylılar tarafından mı "yasaklı" olduk?..

Medya Karteli yok muydu yani?..

Ey güzel insanlar!..
Daha fazla uzatıp da moralinizi bozmak istemem...
İnanın bütün bu iki yüzlülüklere rağmen yarın bugünden daha güzel olacak...
Ama be canlarım...
Allah aşkına sizler de ak iplikle kara ipliği birbirinden ayırın artık yani...

adnanberkokan@gmail.com