'Değişen' biri varsa Oktay Ekşi'nin kendisi...

Haşim Kılıç'ın yerinde ben olsaydım, Oktay Ekşi'nin övgü dolu satırlarını okuduğumda, hemen telefona sarılır, teşekkürlerimi sunardım.

Bu sözler Yeni Şafak  yazarı Fehmi Koru'dan...  Neden ise yıllardır, Oktay Ekşi'nin aynı görüşleri savunan biri Haşim Kılıç'a, bir vesile bulunup saldırması; şimdi ise iş başa düştüğü için, 'değişmiş' ve 'bambaşka biri olmuş' diyerek, kendisine övgüler yağdırması...  Aslında Fehmi Koru'ya göre değişen Haşim Kılıç değil Oktay Ekşi'nin kendisi...  İşte Fehmi Koru'nun Taha Kıvanç menşeli o yazısı...

- (...) Anayasa Mahkemesi üyeleri 2007 yılı ekim ayında yapılan seçimle Tülay Tuğcu'dan boşalan başkanlık görevine Haşim Kılıç'ı getirmişlerdi. Genellikle olumlu karşılandı mahkemenin en kıdemli üyesi ve neredeyse devamlı başkanvekili seçilmeyi başarmış Kılıç'ın başkanlığa seçilmesi... Nadir itirazlardan biri Oktay Ekşi'den geldi.

İlk yazısında yaptığı 'al gülüm - ver gülüm' değerlendirmesi yazarın zihniyet dünyasını ortaya koyuyordu: “Sayın Kılıç'ın bu göreve seçilmesi aslında Anayasa Mahkemesi'nin yapısını bilenler yönünden bir bakıma sürpriz sayılacak bir sonuçtur. Ancak Anayasa Mahkemesi gibi, üst düzey yargıçların görev yaptığı bir ortamda bile 'al gülüm-ver gülüm' mekanizmasının işlemesi, orada bile kişisel çıkarların ön plana geçtiğinin kanıtıdır.”

Anayasa Mahkemesi yargıçları 'en doğru karar olduğu için' değil, 'kişisel çıkarlarını ön planda tuttukları için' Haşim Kılıç'a oy vermişler…

Haşim Kılıç'ı seçenleri bir güzel haşlayan Hürriyet başyazarı, hızını alamayıp seçimle işbaşına gelinen diğer anayasal kurumların üyelerine de lâf attı ertesi gün. Başına hukuki bir iş açılmasın diye “Yukarıda verdiğimiz somut örneklerin kirli pazarlıklar ürünü olduğunu katiyen söylemiyoruz” tedbir cümlesini yazısına kondurduktan sonra ne yazmış, okuyalım: “Sadece bu yüksek kurumlarda yapılan seçimlerin daha seviyeli bir anlayışla cereyan etmesi gerektiği yolundaki ortak dileği su yüzüne çıkarmak istiyoruz. / Aksi halde kötü paranın iyi parayı kovması gibi, yeteneksizler yeteneklileri kovuyor.”

'Seviyesiz' ve 'yeteneksiz' diye suçladığı kişiler YÖK, Yargıtay, Danıştay, Anayasa Mahkemesi gibi kurumların üyeleri...

Şu satırlar kendisine verdiğim cevap yazısından: “Oktay Ekşi bir yazar, her yazar gibi istediğini yazar; ancak her yazar gibi hem 'basın ahlâk ilkeleri'ne hem de hakareti cezalandıran yasalara riayet etmekle o da yükümlüdür. / Yoksa değil midir? Oktay Ekşi'nin istediği kişilere hakaret etme imtiyazı mı var? Varsa, bu hakkı nereden, hangi kurumdan alıyor?”

Aradan iki yıl bile geçmedi, aynı Oktay Ekşi, kalemini Haşim Kılıç güzellemesi için kullanabildi. Anayasa Mahkemesi Başkanı bu iki yıl içerisinde daha önceki tavrını tekrarladı; övgü alan konuşması bile daha önce yaptığı benzer çıkışlardan pek farklı değildi. Yargı-siyaset ilişkisini yerli yerine oturtan, medyayı yargı sürecine müdahale konusunda uyaran ne ilk konuşması bu, ne de son konuşması olacak...

'Değişen' biri varsa Oktay Ekşi'nin kendisi...

Bunu da anlayışla karşılıyorum. Haşim Kılıç'ın eşini, çocuklarını, doğrudan kendisini hedef alan yayınlarıyla öne çıkan gazeteler, yakın zamanlara kadar kendilerini lâyüs'el sayıyorlardı. 'Kanun' sözcüğünü çalgı âleti sananlar çıkıyordu aralarından... Şimdi hukuk ve kanun onlara lâzım oldu, geçmişte yaptıklarını -sözgelimi Anayasa Mahkemesi Başkanı'nı terör örgütü üyesi olmakla suçladıklarını- unuttular, söylediklerine sahip çıkıyorlar.

Oktay Bey'in sahiplendiği son konuşmada sütununa taşıdığı bölüm göz açıcı gerçekten:

“Anayasa'nın 138. maddesinde açıkça, 'Hiçbir organ, makam, merci veya kişi yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz' denilmesine rağmen, yargıyı etkileme ve yönlendirme çabaları halen devam etmektedir.

“Her önemli davada yargı siyasi düşüncelerle kuşatılmakta, mahkeme hâkimlerinden önce, medya ve siyaset dünyasının yargıçları kararlarını vererek davayı sonuçlandırmaktadır. / Mahkemeleri yönlendirme ve etkileme çabaları ile hâkimlerin ve savcıların özel hayatlarının didiklenerek vicdani kanaatlerinden uzaklaştırma gayretleri suçtur. Savcılarımızın işlenen bu suçlara karşı hareketsizliği düşündürücü ve üzücüdür.

“Yargı kararı olmadan suçlu ilan edilen insanların onurları yok edilmektedir. Bu bir insanlık suçudur. / Yasaları uygulama aşamasındaki özensizlikler insanların haysiyet ve şerefi üzerinde onarılması güç yaralar açmaktadır.”

Sabır bunun için gerekli işte...