'Darbesever değil yurtseverim!'

Ergenekon tutuklu sanığı ve Cumhuriyet yazarı Mustafa Balbay, Silivri Cezaevi'nden okuyucularına seslenmeye devam ediyor;

47 gün sonra dün ilk kez köşesinde yazısı yayımlanan Balbay'ın bugün ikinci yazısında darbeci olmadığının altını çizerek, el konulan tüm belgelerinin de yaptığı haberler ve yazdığı kitaplara kaynak oluşturmak için toplandığını yazdı.

İşte o yazı:

(...) Benim günlük yazılarıma, gazeteciliğime, konuşmalarıma objektif bir gözle bakan kişi bana ne "darbesever" diyebilir ne de "iktidarsever"... Şunu söyleyebilir:

Yurtsever...

Benim temel kimliğim bu oldu.

Günlük yazılarımda da sık altını çizdiğim tümcelerden biri şu oldu:

"Biz Türkiye'nin laik, demokratik, sosyal hukuk devleti olmasından yanayız..."

Bunun yanında bir temel taraflılığımız da; Atatürk devrimlerinden yana olmaktı, zaten her ikisi birbirinin tamamlayıcısı.

Benim meslek yaşamımın, gazeteciliğimin bütün "delilleri" şunlardır:

- 5000 kadar köşe yazısı.

- Yüzlerce manşet.

- 21 kitap.

Bir gazetecinin bunları başarabilmesi için binlerce bilgi-belgeye, haber kaynağına sahip olması gerekiyor. Ben bunun hakkını verdiğimi düşünüyorum.

Bir gazetecide neden notlar, belgeler olduğunu sormak, bir hukuk adamının evinde neden çok yasa kitabı var diye sormaktan farklı mıdır?

Bence değildir... Eğer bu gözle bakmazsak bugün benim yaşadıklarımı yarın hangi meslektaşımın yaşayacağı belli olmaz.

Konuyu ayrıntılara boğmak istemiyorum. Benim şahsımda yargılanan bağımsız gazeteciliktir.

Her şeye karşın mizahı da elden bırakmayalım...

Gazetemizde "PKK'li" - "PKK'lı" tartışması iniş-çıkışlarla sürüyor. Türkçe ses uyumuna göre "i" olması gerekiyor ama bunun sanki terör örgütünden yanaymış gibi bir algılaması var. Ben günlük yazılarımda çözümü terör örgütünün kısaltılmışını takısız kullanarak bulmuştum. Konuşmalarımda da "PKK'lı" tanımını kullanıyordum. Notlarımda da aynı şekilde... Benim notları değişik teknolojik kurtarma yöntemleriyle bulup çıkaranlar, onları tekrar düzenlerken, Cumhuriyet'in haberlerde "PKK'li" diye yazdığına bakıp benim notları da öyle şekillendirmişler. Bu noktada ben notlarıma işkence yapılmış desem bilmem abartmış olur muyum.

Gazetemizin bahçesine pek çok meslektaşımız ve okurumuzun yanında sanatçılarımızın da gelmesi beni ayrıca güçlendirdi.

Yıldız Kenter, Genco Erkal, Tarık Akan, Rutkay Aziz, Zeki Ökten, Arif Keskiner, Orhan Kurtuldu, Gülsen Tuncer, Orhan Aydın, Ali Demir ve pek çok sanatçımızı şu nedenle ayrıca önemsiyorum:

Bir Çin sözü var:

Bir yıl sonrasını düşünüyorsan tohum ek.

On yıl sonrasını düşünüyorsan ağaç dik.

Yüz yıl sonrasını düşünüyorsan toplumu eğit.

Ben kendimce bu dizi söze şunu eklerim:

Bin yıl sonrasını düşünüyorsan, sanatçı yetiştir.

Yazı aramızda, acizane sevdiğim üretimlerden biridir bu ek. Bu anlamda eğer bir köşe yazarı sanatçı duyarlılığına seslenebilmişse hiç de fena olmayan bir yol almış demektir.

Tutukluluğumun sıcak günlerinde Ankara'da da pek çok sanatçının gazetemize geldiğini sonradan öğrendim, okudum. Onları da ayrıca selamlamak istiyorum.

Böyle giderse köşe yazılarından sonra mektuplara da uzunluk sınırı koyman gerekecek! Sana ve gazetemiz yazarlarına zaman zaman mektup yazmak istiyorum. Hiç değilse bu yolla haberleşmiş oluruz.

Yazacak çok şey var ama, şimdilik burada noktayı koyayım!..

Herkese, bütün soranlara selam. En kısa sürede kucaklaşmak dileğiyle...