Darbelerin işbirlikçisi oldun İlker Başbuğ!
Nazlı Ilıcak eski performansına döndü ve cesur bir şekilde müthiş ve oldukça demokrat bir yazı kaleme aldı.
Nazlı Ilıcak eski performansına döndü ve cesur bir şekilde müthiş ve oldukça demokrat bir yazı kaleme aldı.
İlker Başbuğ'a "Darbecilerin işbirlikçisi olma!" diyen Ilıcak "balyoz planı"ndan da tüyler ürperten bölümleri alıntıladı.
İşte Ilıcak'ın tarihe geçecek o yazısı...
İlker Başbuğ, biraz ciddiyet!
Genelkurmay Başkanlığı, darbeyi örtbas etme çabalarını
sürdürüyor. Her zamanki gibi, suçu darbecide arayacağına, "Belgeyi
kim sızdırdı?" diye araştırmayı başlattı bile! Bu tavır,
Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'u da darbecilerin işbirlikçisi
haline getiriyor. Üstelik vatandaşa karşı derin bir saygısızlık söz
konusu. Hem gerçekleri saklıyorsunuz, hem de "Bu bir harp oyunudur"
deyip, elâlemi sersem yerine koyuyorsunuz. Bu ne biçim harp planı?
Türk Silâhlı Kuvvetleri, tam da savaş zamanı ya da bir savaş
tehdidi mevcutken, yurt içinde darbe mi planlayacak? TBMM'ye nasıl
baskı yaparız da sıkıyönetimi ilân ettiririz hesabı içine mi
girecek? Tutuklanacak gazetecilerle, savaşın ne ilgisi var? Ya da
neden "güvenilir insanlarla" bir hükûmet kuruluyor?
Plandan bazı çarpıcı pasajlar yayınlıyorum; varın kararı siz
verin:
Hükûmetin sıkıyönetim ilân etmesi sağlanıncaya kadar
faaliyetlere aralıksız devam edilecektir. Meclisin sıkıyönetim ilan
etmesi için gerekli oy oranı yakalanamazsa, Ankara Ticaret Odası
(ATO) davetlisi olarak Ankara şehir merkezi üzerinde hava
gösterileri yapılacak, TBMM'nin çalıştığı gün ve saatlerde Meclis
üzerinden çok alçak uçuşlar yapılmak suretiyle TSK'nın varlığı
hissettirilecektir. Sıkıyönetim ilân edildikten sonra, Ege ve
Trakya'da faaliyetler tedricen azaltılacak ve gerilim ihtiyaç
nispetinde düşürülecektir. (Balyoz Harekât Planı içindeki Oraj
Planı)
Türk Silâhlı Kuvvetleri, mevcut anayasal sistemin ve İç Hizmet
Kanunu'nun kendisine verdiği Türkiye Cumhuriyeti'ni koruma ve
kollama görevini yerine getirerek (... tarihinde), laik
cumhuriyetin kazanımlarının korunması amacıyla, devlet yönetimini
devralmış bulunmaktadır. Bu tarihten itibaren, Yasama ve Yürütme
görev ve yetkisi, Milli Güvenlik Konseyi tarafından Türk milleti
adına kullanılmaktadır.
Büyük Atatürk'ün bize emanet ettiği, ülkesiyle ve milletiyle
bölünmez olan Türkiye Cumhuriyeti devleti, dış ve iç düşmanlarının
tahrik ve tertipleriyle haince saldırılara uğramıştır. Milli
Güvenlik Konseyi, ülke bütünlüğünü korumak, milli birlik ve
beraberliği muhafaza etmek, muhtemel bir iç savaşı ve kardeş
kavgasını önlemek, demokratik düzenin işlemesine mani olan
sebebleri ortadan kaldırmak amacıyla, yönetime el koymuştur.
Yönetimimiz, Atatürk'ün önderliğinde kurulan, laik, demokratik,
hukuka bağlı Türkiye Cumhuriyeti devletini, her türlü tehlikeye
karşı korumakta, Atatürk ilke ve inkılâplarını her alanda
pekiştirmekte, laiklik ilkesinin gereği olan kutsal din
duygularının devlet işlerine karıştırılmasını, siyasal amaçlarla ve
çıkar amaçlarıyla istismarını önlemekte kararlıdır. (Yukarıdaki
bölümler, Süha Tanyeri'nin bilgisayarından çıkan Balyoz Harekât
Planı'nın EK-J belgesi. Kurulacak Milli Mutabakat Hükûmeti
Programı'ndan alınmıştır)
***
İç kargaşa yaratarak sıkıyönetim ilân edilecek (camiler
bombalanacak; bombalayacak askerlerin isimleri ve sicil numaraları
bile belirlenmiş); Yunanistan ile ilişkiler gerginleştirilerek
kısmi seferberlik sağlanacak. (Oraj Eylem Planı gereği, Yunanistan,
uçağımızı bombalaması için tahrik edilecek. Aksi takdirde biz,
kendi uçağımızı vuracağız. Suga Eylem Planı gereği ise, Ege
Denizi'nde, Yunanistan ile çatışmaya varmayan ama gerginliği
tırmandıran eylemler gerçekleştirilecek.)
İlk aşama, sıkıyönetim ve seferberlik hali. İkinci aşamada, tıpkı 12 Eylül öncesi olduğu gibi, sıkıyönetime rağmen, kargaşa daha da artacak, suikast ve sabotajlar hız kazanacak; kardeş kavgasını engellemek üzere, Balyoz Harekâtı tepemize inecek. Hapis, işkence, insan haklarının askıya alınması vs...
Türkiye, korkunç bir planın eşiğinden döndü. "12 Eylül'e karşıyız" deyip de, Evren yargılansın isteyenlerde, son gelişmeler karşısında hâlâ bir hareket yok. Ya suskun kalıyorlar, ya da aksine, "Harp oyunu" yalanına gönülden destek veriyorlar.