Daha önce neredeydin Hıncal Abi?
Biz ilkeyi savunurken bunu yok farz edeceksin ama senin gazeten aynı ilkeyi savununca alkış tutacaksın öyle mi? Bakın bu olmadı işte...
Ayrıldığım gün hiçbir zaman 'Ben yayın yönetmeniyken' temalı bir yazı yazmayacağım diye kendi kendime söz vermişti Serdar Turgut... Bugüen kadar ad tuttu... Ama bugün kararından vazgeçti, yazılamsı gerekeni yazdı... Hani Sabah gazetesinin çiçeği burnunda Genel Yayın Yönetmeni Erdal Şafak sızdırma haberleri yayınlamayacağız dedi ya Hıncal Uluç'ta alkışladı...
İşte Serdar Turgut bu tavrından dolayı Hıncal Uluç'a seslendi.. "Ben genel yayın yönetmeniyken bir tane sızdırma haber yayınlamadım" dedi. Ardından ekledi: "Bize bu tavrımızdan kaynaklı Ergenekoncu derlerken neredeydin Hıncal Abi?"
- (...) Peki aynı gazetede yazan bazıları, AKŞAM gazetesini ve beni, bazı sızdırılan belgeleri yayınlamayı reddettik diye 'Ergenekoncu' olarak ilan ettiklerinde neredeydin Hıncal abi?
Biz ilkeyi savunurken bunu yok farz edeceksin ama senin gazeten aynı ilkeyi savununca alkış tutacaksın öyle mi? Bakın bu olmadı işte...
Bir ilke böyle seçici davranılarak savunulmaz. Ya hep beraber
aynı tavrı alacağız ve her kim o tavrı alıyorsa onu atlamadan
alkışlayacağız.
Ben bu ilkeyi yayın yönetmenliğim süresince arkadaşlarımla birlikte
ilkeli uygulattığım için, şimdi de Sabah gazetesini de almış olduğu
karar nedeniyle iç rahatlığıyla yürekten kutlayabiliyorum.
Ortalık öyle kirlenmiş durumda ki; yayıncıların sızdırılan her bilgiye dikkatle ve kuşkuyla yaklaşması gerekiyor.
Büyük ve pis bir oyun oynanıyor Türkiye'de. Bu da belli.
Örneğin; bizim dönemde öyle bir oyun oynamak istediler ki bize,
bunu bizzat yaşamamış olsaydım inanmakta güçlük çekebilirdim. O
kadar şeytani ve kötü bir işti ki, öyle bir şeyi kimler
planlayabildiydi acaba?..
Bir gün Ankara büromuza bir telefon geldi. Bizim için bir zarf
bırakılacağı söylendiği gibi işin ilginç tarafı da, zarfın
Genelkurmay Başkanlığı önündeki nöbetçi kulübesine bırakılacağının
söylenmiş olmasıydı.
Arkadaşlar 'Ne yapalım?' diye bana sordular. Ben de 'Alın zarfı,
mahkemeyi ilgilendiren bir belge ise kullanmadan adalete teslim
ederiz. Başka türlü bir belge ise taraflara sorar, teyit alır,
sonra kullanırız' dedim.
Gerçekten de bırakıldı zarf. İçinde askerleri suçlayacak türde
bilgiler vardı. Anlaşılan belgeyi bırakanlar, bunun asker içinden
sızdırıldığı izlenimi yaratmak istiyorlardı.
Biz ertesi gün gazetede asıl büyük haber olarak bu belgenin
sızdırılma biçimini vurgulayacak manşetle çıktık. Belgeden ise dava
konusu olmayacağını tahmin ettiğimiz bilgileri ayıklayarak daha
küçük haber olarak verdik.
Çünkü haberin sızdırılma biçimi ve onun ardında yatan plancı beynin
düşünüş şekli bence daha büyük bir haber değeri taşıyordu.
Bu olanlara inanmayacak gazeteci arkadaşlar varsa onlara gazetenin
arşivinden o günkü gazeteden bir adet gönderebiliriz. Ben o
günlerde bizim yaptığımıza alkış tutan kimseye rastlamadım. Aksine
'olağan şüpheliler' yine 'Ergenekoncu' suçlaması yaptılar
bize.
O şekilde sızdırılan belgeyi bazıları gibi yiyip yutsaydık
ertesi gün bize 'liberal demokrat, darbe karşıtı' övgüleri
gelecekti herhalde.
Ne övgüsünü bekliyorum kimsenin ne de suçlamaları ilgilendiriyor
beni. Ama burada bir çifte standart söz konusu. Bu da
görülsün.
Bugün tavır koyuyor diye Sabah'ı alkışlayanlar, çok uzun zaman önce aynı tavrı kararlılıkla koymuş olan AKŞAM'a da hakkını versinler. Kendime bir şey istemiyorum. Ben kimse bir şey söylemeden kendimin ne olduğunu biliyorum. Benim vicdanım rahat. Bu da bana yeter de artar bile...