Cüneyt Özdmir kazandı çünkü...
Balyoz, gerek Ergenekon ve gerekse benzeri diğer davalarda meslektaşlarımızın hepsi "Yargıç" rolü oynuyorlar...
"Medyamızda köşe yazarları arasında
kavga" olduğunu kim inkâr edebilir ki?..
Edebiliyorsa biz burada hayal mi kurup da yazarlar arası kavgaları gündeme taşıyoruz?..
Rahmetli Erdal İnönü'nün o tatlı diliyle söylersek biz "kandırıkçı" mıyız yani?..
Tabii ki değiliz...
Ve...
Tabii ki yazarlar arası kavga bütün hırçınlığıyla devam ediyor...
Ama...
Bu kavgaların dışında kalmaya çalışan, deneyimlerini okurlarıyla paylaşırken; henüz "taze" sayılabilecek bazı meslektaşlarını "kırmadan, dökmeden uyaranlar" da var...
İşte bu "kırmadan, dikmeden uyaranlar"dan biri de Cüneyt Özdemir
(Hakkı Amca okursa kızacak ama bu bir gerçek)...
Aslına bakarsanız o da çiçeği burnunda bir köşe yazarı...
Ancak "gazetecilik" geçmişine baktığınızda mesleğinin hem "en olgun" ve hem de "en birikimli" dönemini yaşıyor...
Bu girişi yaptıktan sonra, 31.05.2001 tarihli Radikal'de başlığı altında yayımlanan makalesinden bir bölüm alıntıladık...
Bakın ne diyor Özdemir:
Emre Uslu (hepsini olmasa da) polemiğe girdiği gazetecileri Ergenekon mensubu olarak konumlandırıyor. Bir köşeyazarı polemiğinin ötesine geçip, bir polis soruşturmasına soyunuyor. Eleştirmiyor, itham ediyor. Fikrine karşı çıkmıyor, suçluyor.
Bizce bu alıntıladığımız bölümün en önemli yeri; hem lâcivert ile renklendirdiğimiz ve hem de altını çizdiğimiz iki cümle...
Ve Özdemir'in makalesinde sadece Emre Uslu için söylenmiş gibi görülebilir ama bütün gazetecilere "ders" olarak okutulacak ve hatta sürekli görebilecekleri bir yere asılacak kadar önemli ki cümle...
Çünkü...
Gazeteci eleştirir ama itham edemez...
Gazeteci her fikri eleştirir ama kimseyi suçlayamaz...
Ergenekon da yürürtülmekte olan bir kovuşturmadır...
Her kovuşturmada olduğu gibi bu yargılamada da; iddia sahibi (Savcı), şüpheli (Savunma) ve yargıç (Karar verici) vardır...
Kovuşturma bu üçü arasında yapılır...
Bir taraf iddia ederken, diğer taraf savunur...
Üçüncü taraf ise ikisinin arasındaki tartışmadan edindiği hukuki bilgilerle "karar" verir...
Biz gazetecilere düşen bu safhalarda sadece "haber" vermektir...
Ve...
Taraflardan hiçbirinin yanında yer almadan haber vermektir hem de...
Nedense gerek Balyoz, gerek Ergenekon ve gerekse benzeri diğer davalarda meslektaşlarımızın hepsi "Yargıç" rolü oynuyorlar...
Savcılık ve avukatlığı da kendi bünyelerinde toplayarak oynuyorlar bu rolü hem de...
Bir bölümü Emre Uslu gibi kovuşturma sürerken bütün şüphelileri "Suçlu" olarak tanımlıyorlar...
Diğer bir bölümüyse "Bekir Coşkun" gibi "Külliyen Masum" olarak görüyorlar...
Böyle bir medya dünyasında gerçek gazetecilik dersi veren Cüneyt Özdemir'in kazandığını ilân ediyoruz...
Edebiliyorsa biz burada hayal mi kurup da yazarlar arası kavgaları gündeme taşıyoruz?..
Rahmetli Erdal İnönü'nün o tatlı diliyle söylersek biz "kandırıkçı" mıyız yani?..
Tabii ki değiliz...
Ve...
Tabii ki yazarlar arası kavga bütün hırçınlığıyla devam ediyor...
Ama...
Bu kavgaların dışında kalmaya çalışan, deneyimlerini okurlarıyla paylaşırken; henüz "taze" sayılabilecek bazı meslektaşlarını "kırmadan, dökmeden uyaranlar" da var...
İşte bu "kırmadan, dikmeden uyaranlar"dan biri de Cüneyt Özdemir
(Hakkı Amca okursa kızacak ama bu bir gerçek)...
Aslına bakarsanız o da çiçeği burnunda bir köşe yazarı...
Ancak "gazetecilik" geçmişine baktığınızda mesleğinin hem "en olgun" ve hem de "en birikimli" dönemini yaşıyor...
Bu girişi yaptıktan sonra, 31.05.2001 tarihli Radikal'de başlığı altında yayımlanan makalesinden bir bölüm alıntıladık...
Bakın ne diyor Özdemir:
Emre Uslu (hepsini olmasa da) polemiğe girdiği gazetecileri Ergenekon mensubu olarak konumlandırıyor. Bir köşeyazarı polemiğinin ötesine geçip, bir polis soruşturmasına soyunuyor. Eleştirmiyor, itham ediyor. Fikrine karşı çıkmıyor, suçluyor.
Bizce bu alıntıladığımız bölümün en önemli yeri; hem lâcivert ile renklendirdiğimiz ve hem de altını çizdiğimiz iki cümle...
Ve Özdemir'in makalesinde sadece Emre Uslu için söylenmiş gibi görülebilir ama bütün gazetecilere "ders" olarak okutulacak ve hatta sürekli görebilecekleri bir yere asılacak kadar önemli ki cümle...
Çünkü...
Gazeteci eleştirir ama itham edemez...
Gazeteci her fikri eleştirir ama kimseyi suçlayamaz...
Ergenekon da yürürtülmekte olan bir kovuşturmadır...
Her kovuşturmada olduğu gibi bu yargılamada da; iddia sahibi (Savcı), şüpheli (Savunma) ve yargıç (Karar verici) vardır...
Kovuşturma bu üçü arasında yapılır...
Bir taraf iddia ederken, diğer taraf savunur...
Üçüncü taraf ise ikisinin arasındaki tartışmadan edindiği hukuki bilgilerle "karar" verir...
Biz gazetecilere düşen bu safhalarda sadece "haber" vermektir...
Ve...
Taraflardan hiçbirinin yanında yer almadan haber vermektir hem de...
Nedense gerek Balyoz, gerek Ergenekon ve gerekse benzeri diğer davalarda meslektaşlarımızın hepsi "Yargıç" rolü oynuyorlar...
Savcılık ve avukatlığı da kendi bünyelerinde toplayarak oynuyorlar bu rolü hem de...
Bir bölümü Emre Uslu gibi kovuşturma sürerken bütün şüphelileri "Suçlu" olarak tanımlıyorlar...
Diğer bir bölümüyse "Bekir Coşkun" gibi "Külliyen Masum" olarak görüyorlar...
Böyle bir medya dünyasında gerçek gazetecilik dersi veren Cüneyt Özdemir'in kazandığını ilân ediyoruz...