Cüneyt Özdemir'den yeni bir kitap: Eğlencesini Yitiren Ülke
Doğan Kitap'tan çıkacak olan kitap ile iligli bir tweet atan Özdemir "'yeni' Türkiye'nin, 'eski' hikayesi" tanımlamasını yaptı.
CNN Türk'te 5N1K programını hazırlayıp sunan Cüneyt
Özdemir'den yeni bir kitap geliyor:
Eğlencesini Yitiren Ülke!
Doğan Kitap'tan çıkacak olan kitap ile iligli bir tweet atan
Özdemir "'yeni' Türkiye'nin, 'eski' hikayesi" tanımlamasını
yaptı.
Özdemir 17 Şubat 2013 günü Radikal gazetesinde The
Economist dergisinin Türkiye’yi ‘daha zengin, daha güçlü ve
daha az eğlenceli bir ülke...’ olarak tarif etmesinden
yola çıkarak Eğlencesini Yitiren Ülke! isimli bir
yazı kaleme almıştı.
İşte arşivlerdeki o yazı:
Olaylar Londra'nın Green Lane caddesinde geçiyor. Burayı tarif etmek zor. 'Küçük Türkiye' deyince ya da 'Türk Mahallesi' olarak tarif edince yetersiz kalıyor.
Önce doldurma parfümcüye uğradım. Ev yapımı özel parfümler
üretiyorlar. Ardından yolun karşısına geçip Antepliler baklava
salonuna girdim. Söylemesi ayıp şahane kadayıf yapıyorlar. Ardından
Halim markete uğrayıp taze çıkmış mis gibi ekmek aldım.
Yanlış anlamayın Türkiye’ye dönmedim, olaylar Londra’nın kuzeyinde Green Lane caddesinde geçiyor. Burasını tarif etmek zor. ‘Küçük Türkiye’ deyince ya da ‘Türk Mahallesi’ olarak tarif edince yetersiz kalıyor. Belki de en kolay yoldan Orhan Pamuk’un taşra romanlarında Anadolu’da yer alan kasabaların birinden alışveriş caddesini alıp Londra’ya ışınladığınızı gözünüzde canlandırın. Manzara aynen öyle...
Avrupa’ya göçte bugün Türkler üçüncü hatta dördüncü
kuşağı gördüler. Şu anda Avrupa’da 5 milyon Türk yaşadığı tahmin
ediliyor. Bunların 400 bini İngiltere’de onların da 250
bini Londra’nın işte bu semtlerinde hayatlarını sürdürüyorlar.
Herkesin Türkçe konuştuğu, berberinden manavına kadar hemen bütün
dükkânların Türk olduğu bu mahallelerde hiç İngilizce bilmeden ve
hiç dışarı çıkmadan tıpkı bir Anadolu kasabasında gibi hayatınızı
sürdürebilirsiniz.
Benim Kuzey Londra’ya gidiş nedenim ise kadayıfa hasret kalıp,
parfümüm bittiğinden ya da İngiltere’nin gündüz çalışan tek
fırınından ekmek almak istediğimden değildi. Basit bir sorunun
cevabını merak etmiştim.
Biz yıllardır Türkiye, Avrupa Birliği’ne girerse ne değişeceğini merak edip duruyoruz. Oysa bu sokakta yaşayan vatandaşlarımız yıllardır Avrupa Birliği’nin ortasında yaşıyorlar. Üstelik Türkiye ile bağları kopmadığı için iyi bir kıyaslama yapabilirler diye düşündüm. Ekmek yoğuran ustayla da manavda ayva dizen tezgâhtarla da konuştum. Bu söyleşileri önümüzdeki günlerde 5n1k’da yayımlayacağım.
Yaklaşık 50 kişi ile yaptığım söyleşiler sonrasında
itiraf edeyim çok şaşırdım. Ben bu mahalleye giderken
önyargılıydım. Bu sorum karşısında pek çok kişinin maddi ve sosyal
haklara vurgu yapacaklarını düşünüyordum. Oysa istisnasız kiminle
konuştuysam söze ilk ‘ifade özgürlüğünden’ girdiler.
Kimsenin kimseyi yargılamamasını Türkiye ile bir AB ülkesinde
yaşamak arasındaki en büyük fark olarak gösterdiler. Hemen hepsi
özetle ‘özgürüz’ dediler.
Bazen gündelik olaylara fazlası ile kaptırdığımız için Türkiye’deki
durumu tam okuyamıyoruz. Londra’da yaşayan hemen her kesimden
insanımızdan bunu duymak nasıl bir kazanın içinde kaynatıldığımızı
bir kez daha hatırlattı.
Sadece sokaktaki sıradan göçmen Türklerle söyleşi yapmakla
yetinmedim. Londra’nın en büyük camilerinden biri olan
Süleymaniye’ye gittim. Öğle namazını kaçırdım ama camide çocukların
Kuran kursu vardı. Camiyi bana gezdiren Hakan Hoca’ya
“Nasıl devlet kontrol ediyor mu bu kursları ” diye
sordum. Aldığım cevap inanın beni şok etti. “Hayır burada
daha rahat çalışıyoruz” dedi. Şok olmamamın nedeni
Müslüman bir ülkede Kuran kursu açmanın Hıristiyan bir ülkede
açmaktan daha zor olması. Biliyorum aranızdan
‘ama’ diyerek buna itiraz eden okurlarımız
olacaktır. Yine de tuhaf bir durum. Umarım bir tek bana tuhaf
gelmiyordur!
Ardından Trafalgar meydanına gittim. Orada da İngiliz Alevi
Federasyonu’nun eylemi vardı. Onlar da Türkiye’de alevilerin malum
sorunlarını dile getirmek için toplanmışlardı. Söyleşi yaptığım
Alevilerden biri “Burada okul derslerine Aleviliği soktuk
darısı Türkiye’ye...” diyordu.
Biliyorum Avrupa Birliği denilince bizim pek çok politikacımızın
aklına ilk gelen havada uçuşan eurolar, dolarlar oluyor. Ancak
Avrupa Birliği aslında bir yaşam birliğinin de simgesi. Bir
standartlar manzumesi.
Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki farkı sorduğumda hiç kimsenin
paradan bahsetmemesinin nedeni de bu farkı somut bir şekilde görüp
kıyaslama imkânına sahip olmaları.
Türkiye’ye dışarıdan baktığınızda iyi bir ekonomi ve ciddi
bir insan hakları ve ifade özgürlüğü manzarası ile karşılaşmamızın
nedenlerini iyi okumamız gerekiyor. Yurtdışında yaşayan
vatandaşlarımızdan tek bir kişinin bile paradan puldan
bahsetmemesinin ardındaki psikolojiyi çözemezsek dünyanın en iyi
ekonomisine sahip olsak bile dünyanın en mutsuz insanlarının
yaşadığı bir ülkemiz olacak.
Şu aralar harıl harıl anayasa çalışmalarına bir de bu gözle
bakmamızda fayda var. Korkular biriktiren biriktirdiğimiz korkular
ile başkalarının hayatını cehenneme çeviren ceberrut bir anlayış
iliklerimize kadar sinmiş durumda . Belki de anayasadan önce
değiştirmemiz gereken bu atmosfer.
Bunu gören söyleyen bir tek biz değiliz elbette.