Cüneyt Özdemir
Radikal
Yıllar yıllar önce izlediğim filmlerinden birinde Sadri
Alışık (merhum), açlıktan guruldayan midesiyle
konuşuyordu:
"Yaa, yemek bulduk da biz mi yemedik yani?... Guruldama be guruldama yaa Allaaşkına..."
Cüneyt Özdemir bugünkü Radikal'de başlığı altında yayımlanan makalesine işte o Sadri Alışık repliğine benzer havada giriyor...
"Türk basını hiçbir zaman özgür olmadı."
İşte bu kadar aabi...
Yani, "basın özgürlüğü vardı da biz mi kullanmadık?"
İbrahim Tatlıses'in dediği gibi:
Urfa'da Oxford vardı da İbo mu gitmedi?..
Yani; basının en özgür olduğu sanılan zamanında bile ya siyasetçiler ya da medyayı "reklâm" sopası ile yönlendiren kimi büyük patronların sopası hep havadaydı ve sıkça da kafalarımıza iniyordu...
Son günlerde bu sopanın inme sıklığı ve şiddeti değişmiş olabilir sadece...
Ama...
Be efendiler!..
Kovulan sadece Can Dündar değil ki...
Can Ataklı'yı kovmadılar da baş köşeye mi oturttular?..
Dündar olan Can, "köşe" yazarı da...
Ataklı olan Can, "şişe yazarı" mı?..
Dündar olan Can'ı patronu Demirören kovdurdu da...
Ataklı olan Can'ı ben mi kovdurdum?..
Sizi gidi iki yüzlü çifte standartçılar siziii...
Neyse; geçeyim...
Özdemir'in en az "Türkiye'de sansür hep vardı" tespiti kadar önemli bir diğer tespiti ise şöyle:
"Özellikle şu önümüzdeki sonbahar Türkiye’nin basın özgürlükleri konusunda postmodern bir Abdülhamit dönemine doğru freni patlamış bir kamyon gibi gitmesinden endişe duyuyorum."
İşte asıl mühim olan burası...
Vallahi, billahi tallahi, sansürden de Özdemir'in gözlerimizin içine, içine soktuğu ve (ne yazık ki) her birimize tebelleş olan otosansürden de beter...
Zira...
Hele bir de şu "statlarda siyasi slogan atmak yasak hemşerim!" kanunu çıkarsa siz asıl o zaman görün ileri demokrasilerde başlatılacak olan yangın ve koparılacak vaveylâyı...
Hâsılı...
Tespitlerindeki isabet ve uyarılarındaki doğrulukla bugünün Köşe Yazarı Cüneyt Özdemir'dir...
"Yaa, yemek bulduk da biz mi yemedik yani?... Guruldama be guruldama yaa Allaaşkına..."
Cüneyt Özdemir bugünkü Radikal'de başlığı altında yayımlanan makalesine işte o Sadri Alışık repliğine benzer havada giriyor...
"Türk basını hiçbir zaman özgür olmadı."
İşte bu kadar aabi...
Yani, "basın özgürlüğü vardı da biz mi kullanmadık?"
İbrahim Tatlıses'in dediği gibi:
Urfa'da Oxford vardı da İbo mu gitmedi?..
Yani; basının en özgür olduğu sanılan zamanında bile ya siyasetçiler ya da medyayı "reklâm" sopası ile yönlendiren kimi büyük patronların sopası hep havadaydı ve sıkça da kafalarımıza iniyordu...
Son günlerde bu sopanın inme sıklığı ve şiddeti değişmiş olabilir sadece...
Ama...
Be efendiler!..
Kovulan sadece Can Dündar değil ki...
Can Ataklı'yı kovmadılar da baş köşeye mi oturttular?..
Dündar olan Can, "köşe" yazarı da...
Ataklı olan Can, "şişe yazarı" mı?..
Dündar olan Can'ı patronu Demirören kovdurdu da...
Ataklı olan Can'ı ben mi kovdurdum?..
Sizi gidi iki yüzlü çifte standartçılar siziii...
Neyse; geçeyim...
Özdemir'in en az "Türkiye'de sansür hep vardı" tespiti kadar önemli bir diğer tespiti ise şöyle:
"Özellikle şu önümüzdeki sonbahar Türkiye’nin basın özgürlükleri konusunda postmodern bir Abdülhamit dönemine doğru freni patlamış bir kamyon gibi gitmesinden endişe duyuyorum."
İşte asıl mühim olan burası...
Vallahi, billahi tallahi, sansürden de Özdemir'in gözlerimizin içine, içine soktuğu ve (ne yazık ki) her birimize tebelleş olan otosansürden de beter...
Zira...
Hele bir de şu "statlarda siyasi slogan atmak yasak hemşerim!" kanunu çıkarsa siz asıl o zaman görün ileri demokrasilerde başlatılacak olan yangın ve koparılacak vaveylâyı...
Hâsılı...
Tespitlerindeki isabet ve uyarılarındaki doğrulukla bugünün Köşe Yazarı Cüneyt Özdemir'dir...