Cumhurbaşkanı'nı da dinlemiyorlar
Sayın Cumhurbaşkanı ise o arkadaşların hiç de insani olmayan o çığlıklarına rağmen savcıları ve yargıçları, “at izi it izine karışmasın” diyerek uyarıyor…
GAZETECİLER.COM-
Şair kendisini terk edip giden sevgilisinin ardından şöyle sesleniyordu…
“Nikâhına beni de çağır sevgilim, istersen şahidin olurum senin”…
Bu, âşığın hoşgörüsünde zirve yapmasıydı…
Ve…
O şarkı çok tutmuştu o zamanlar…
Demek ki…
Halkımız da en az o şair kadar hoşgörülüydü…
Öyle ya…
Biz zannediyorduk ki…
Filmlerimiz bize anlatıyordu ki…
Türk Müslüman âşıkları kendisini terk eden sevgiliye, “ya benimsin ya kara toprağın” deyip veriyorlardı mermiyi…
O şarkı acayip tutunca gerçeğin hiç de öyle olmadığını öğrendik…
Halkımız kendisini terk edip giden “eski” sevgilisi isterse eğer nikâhında şahidi bile olabilirmiş…
* * *
Gelin görün ki o dönemin “Beyaz Türkleri” şarkının sözleriyle ve şarkıyı söyleyen piyanist şantörle dalga geçiyorlardı…
Çünkü şarkıyı söyleyen ve dinleyenler varoşlarda yaşıyorlardı…
Ve…
Onlar…
Yani, “ya beninsin ya kara toprağın” diyerek sevgisini delik deşik eden kültürün insanları o kadar “hoşgörülü” olamazlardı…
* * *
Ben ise o şarkının sözlerine sosyolojik pencereden bakıyor, şarkının sözleri ve piyanist şarkıcıyla kafa
bulan arkadaşlarıma itiraz ediyordum…
“Haklı olabilirsiniz… Genlerimizde sevdiğini ele vermektense öldürmek var ama” diyordum…
“Olmamalı… Bu şarkı işte onu anlatıyor… Yani, sevdiğin biri seni terk ederse ve sen onu gerçekten sevmişsen git nikâhında şahitlik yap ki mutlu olsun…”
* * *
Peki…
Şarkının sözlerini çok seven halkımız “ya beninsin ya kara toprağın” acımasızlığından vazgeçti mi?..
Hayır…
Vazgeçmedi…
Halen, kendisini terk eden sevgilisini “delik deşik” eden cani ruhlu âşıklar olduğunu duyuyor, okuyoruz…
* * *
Sözü siyasi aşklara getireceğim…
Hani hep diyorum ya…
“Uluslar arası ilişkilerde aşk ne kadar büyük olursa olsun, bittiğinde eski sevgiliyle dostluğu bozmayacaksınız…”
Sayın Cumhurbaşkanımız, Sayın Başbakanımız, diplomatlarımız eski dostlarla kavga etmek
istemeseler de halkımızın geneli öyle değil…
Halkımız, bizi terk edip gittiğine inandığı…
Ya da arkamızdan oyun çevirdiğini zannettiği eski dostu hemen siliveriyor…
* * *
Oysa…
Sayın Cumhurbaşkanı hem iç politikada ve hem de dış politikada alkışlanacak “Devlet İnsanı” profili çiziyor son günlerde…
Medyanın iki kanadı da ABD’yi lânetliyor…
FETÖ darbesinin ardında ABD’nin olduğu konusunda ısrarlı yazılar ve haberler yayımlıyor…
Sayın Cumhurbaşkanı ise “FETÖ darbe girişiminin arkasında ABD yok” diye açıklama yapıyor…
Sayın Başbakan, “düşmanlarımızın sayısını azaltacak, dostlarımızın sayısını arttıracağız” diyor her zamanki sevimli üslûbuyla…
* * *
Bunlara rağmen…
Medyada bilhassa İslamcı kanat, üç yıl öncesine kadar omuz omza siyasal iktidara destek verdikleri kimi arkadaşlarını savcılığa “FETÖCÜ” diye ihbar ediyorlar…
İşten çıkarılmalarını ve hatta tutuklanmalarını istiyorlar…
Sayın Cumhurbaşkanı ise o arkadaşların hiç de insani olmayan o çığlıklarına rağmen savcıları ve yargıçları, “at izi it izine karışmasın” diyerek uyarıyor…
* * *
Hem İslamcı ve hem de ulusalcı medyada çalışan meslektaşlarıma sesleniyorum…
Bütün savaşları tek başlarına politikacıların çıkardığı iddiası kocaman bir yalandır…
Tarihi okuyun göreceksiniz ki…
Yakın savaşları halkı kışkırtan medyanın tahrik ettiği politikacılar çıkarıyor…
Yani…
Yapılan her savaşta medyanın ve halkın bir kesiminin (Hamasi) payı çok büyük…
Yani…
Vicdanınızın sesini dinlemiyorsanız; Sayın Cumhurbaşkanı’nı dinleyin…
Her zaman “o bizi hiç yanıltmadı” diyen siz değil misiniz?..
O halde şimdi de sizi yanıltmadığına inanın…
ABD düşmanlığından ve sevmediğiniz meslektaşlarınızın tutuklanmasını istemekten vazgeçin…
Yakup Murat
Şair kendisini terk edip giden sevgilisinin ardından şöyle sesleniyordu…
“Nikâhına beni de çağır sevgilim, istersen şahidin olurum senin”…
Bu, âşığın hoşgörüsünde zirve yapmasıydı…
Ve…
O şarkı çok tutmuştu o zamanlar…
Demek ki…
Halkımız da en az o şair kadar hoşgörülüydü…
Öyle ya…
Biz zannediyorduk ki…
Filmlerimiz bize anlatıyordu ki…
Türk Müslüman âşıkları kendisini terk eden sevgiliye, “ya benimsin ya kara toprağın” deyip veriyorlardı mermiyi…
O şarkı acayip tutunca gerçeğin hiç de öyle olmadığını öğrendik…
Halkımız kendisini terk edip giden “eski” sevgilisi isterse eğer nikâhında şahidi bile olabilirmiş…
* * *
Gelin görün ki o dönemin “Beyaz Türkleri” şarkının sözleriyle ve şarkıyı söyleyen piyanist şantörle dalga geçiyorlardı…
Çünkü şarkıyı söyleyen ve dinleyenler varoşlarda yaşıyorlardı…
Ve…
Onlar…
Yani, “ya beninsin ya kara toprağın” diyerek sevgisini delik deşik eden kültürün insanları o kadar “hoşgörülü” olamazlardı…
* * *
Ben ise o şarkının sözlerine sosyolojik pencereden bakıyor, şarkının sözleri ve piyanist şarkıcıyla kafa
bulan arkadaşlarıma itiraz ediyordum…
“Haklı olabilirsiniz… Genlerimizde sevdiğini ele vermektense öldürmek var ama” diyordum…
“Olmamalı… Bu şarkı işte onu anlatıyor… Yani, sevdiğin biri seni terk ederse ve sen onu gerçekten sevmişsen git nikâhında şahitlik yap ki mutlu olsun…”
* * *
Peki…
Şarkının sözlerini çok seven halkımız “ya beninsin ya kara toprağın” acımasızlığından vazgeçti mi?..
Hayır…
Vazgeçmedi…
Halen, kendisini terk eden sevgilisini “delik deşik” eden cani ruhlu âşıklar olduğunu duyuyor, okuyoruz…
* * *
Sözü siyasi aşklara getireceğim…
Hani hep diyorum ya…
“Uluslar arası ilişkilerde aşk ne kadar büyük olursa olsun, bittiğinde eski sevgiliyle dostluğu bozmayacaksınız…”
Sayın Cumhurbaşkanımız, Sayın Başbakanımız, diplomatlarımız eski dostlarla kavga etmek
istemeseler de halkımızın geneli öyle değil…
Halkımız, bizi terk edip gittiğine inandığı…
Ya da arkamızdan oyun çevirdiğini zannettiği eski dostu hemen siliveriyor…
* * *
Oysa…
Sayın Cumhurbaşkanı hem iç politikada ve hem de dış politikada alkışlanacak “Devlet İnsanı” profili çiziyor son günlerde…
Medyanın iki kanadı da ABD’yi lânetliyor…
FETÖ darbesinin ardında ABD’nin olduğu konusunda ısrarlı yazılar ve haberler yayımlıyor…
Sayın Cumhurbaşkanı ise “FETÖ darbe girişiminin arkasında ABD yok” diye açıklama yapıyor…
Sayın Başbakan, “düşmanlarımızın sayısını azaltacak, dostlarımızın sayısını arttıracağız” diyor her zamanki sevimli üslûbuyla…
* * *
Bunlara rağmen…
Medyada bilhassa İslamcı kanat, üç yıl öncesine kadar omuz omza siyasal iktidara destek verdikleri kimi arkadaşlarını savcılığa “FETÖCÜ” diye ihbar ediyorlar…
İşten çıkarılmalarını ve hatta tutuklanmalarını istiyorlar…
Sayın Cumhurbaşkanı ise o arkadaşların hiç de insani olmayan o çığlıklarına rağmen savcıları ve yargıçları, “at izi it izine karışmasın” diyerek uyarıyor…
* * *
Hem İslamcı ve hem de ulusalcı medyada çalışan meslektaşlarıma sesleniyorum…
Bütün savaşları tek başlarına politikacıların çıkardığı iddiası kocaman bir yalandır…
Tarihi okuyun göreceksiniz ki…
Yakın savaşları halkı kışkırtan medyanın tahrik ettiği politikacılar çıkarıyor…
Yani…
Yapılan her savaşta medyanın ve halkın bir kesiminin (Hamasi) payı çok büyük…
Yani…
Vicdanınızın sesini dinlemiyorsanız; Sayın Cumhurbaşkanı’nı dinleyin…
Her zaman “o bizi hiç yanıltmadı” diyen siz değil misiniz?..
O halde şimdi de sizi yanıltmadığına inanın…
ABD düşmanlığından ve sevmediğiniz meslektaşlarınızın tutuklanmasını istemekten vazgeçin…
Yakup Murat