Cumhurbaşkanı ve 'Kaybedenler Klübü'...
İlk yazım biraz ağır gelmiş olabilir, bilerek ve isteyerek yazdım... Demek ki, memleket bu tür analizlere daha hazır değilmiş.
ABDULLAH ÖZDOĞAN
Yok yok onu yazmayacağım.
Konuya giremeden önce, ilk yazımla ilgili kısa bir açıklama yapayım müsaadenizle.
İlk yazının konusu sosyal medya ve müzik endüstrisi
ilişkisi üzerine bir analiz idi. Biraz ağır gelmiş
olabilir, bilerek ve isteyerek yazdım.
Zaten ağır gelmesini istiyordum, çünkü uzun
süredir yazım sahalarından uzaktım.
Bir de bundan sonra yazdıklarımın okunması açısından 'aaa
ne bilge adam' intibası yaratmak istedim, ama gördüğüm
kadarıyla yazının yarısından ötesini okuyan, kaldı ki okuyup ta
anlayanların sayısı, bir penguenin parmaklarını geçmemiş.
Demek ki, memleket bu tür analizlere daha hazır
değilmiş.
Yakın bir gelecekte müzik sektörü ve o sektörün oyuncuları,
kendilerini sosyal medyanın esiri haline getirip bu gönüllü
köleliğin onlara ne kadar zarar verdiğini görünce, bu yazıyı dönüp
bir daha okurlar.
Keşke yazıya 'Ey Oğul' diye başlasaydım, tarihi bir değeri
de olurdu.
Neyse, bu yazının konusuna gelelim.
Kimdir sayın Cumhurbaşkanımızın etrafındaki Kaybedenler
Kulübü üyeleri?
İsim isim verip kendime ve Hadi Özışık'a
saldırtmak niyetinde değilim. Yoruldum.
İpucu vereyim, siz zaten anlarsınız.
Onlar, sosyal medyada Cumhurbaşkanı'nı en çok
savunanlar.
Onlar Sosyal medyada en çok ihbarı yapanlar.
Onlar, bazı isimleri tenzih ederim, 29 Ekim resepsiyonundan
Cumhurbaşkanı'nın iftarına kadar her yerde gördüğümüz
kişiler.
Müzik, sinema ve spor dünyasının popülerlikleri çok uzun zaman önce
bitmiş isimlerinden bahsediyorum.
Birisi Gezi Olaylarında en önde pankart açıp protestocular
tarafından omuzlarda taşınan bir komedyen. Daha sonra el öperek
iftar sofralarının baş konuklarından biri oldu. Daha sonra 'dönüş'
sebebini şöyle açıklıyor etrafına:
'Abi biz Reina'da takılıyorduk. Telefon geldi ağaçları
kesiyorlar diye. Kafamız da güzeldi. Koştuk gittik, kalabalığa
karıştık. Sonra ne oldu, anlamadım. Kendimi omuzlarda ve slogan
atarken buldum.'
Bir diğeri yine Gezi olaylarının en ateşli katılımcılarından.
Tam 4 gün Taksim Gezi Parkı'na gidip protestocuları
'gözlemlemiş'
Geçen gün 25 dakika geç geldiği iftar sofrasında bunu sorduklarında
'gözlemlerim sonucunda bunların devleti yıkmayı
amaçladıklarını gördüm' diyor.
Başbakan'ın karlı bir günde yüksek fikirlerini paylaşmak
için özel uçakla İstanbul'dan Ankara'ya aldırdığı bu isim, şimdi
TRT'de bir dizide başrol oynuyor, sosyal medyadan müzik kanallarını
Cumhurbaşkanı'na ihbar ediyor.
Bir başkası, ısrarla Başbakan'a (şimdi Cumhurbaşkanı) ulaşmaya
çalışıyor.
Başbakan nezaket gösterip bu kişiyi arayınca da 'bana kimse
kaset yapmıyor' 'kimse beni konsere çıkartmıyor' diye ağlayıp
kendisine kol kanat gerilmesini istiyor.
Zorla kaset yaptırtıyor kendine, ama hiçbir ses provasına
gitmiyor.
En kolayı devlet televizyonu. Ona oradan bir program
veriliyor, rahatlıyor hanımefendi.
Yine iftar sofralarının kadrolu sanatçılarından birisi ki,
en son 15 sene önce bir filmde oynamış, tedavülden kalkmış
demek saygısızlık olur, güncelliğini yitirmiş diyelim, bir şekilde
Cumhurbaşkanı'na ulaşmış, hemen TRT'de bir dizide görünmeye
başlıyor.
Bir başkası, ayrıldığı eşiyle ilgili problemlerinde bile Cumhurbaşkanlığı makamına seslenebiliyor ve oradan da cevap alıyor. Bu da onu daha tacizkar, daha tahrikkar hale getiriyor. Bu hanımefendinin son 2 yılda çektiği klipleri zannediyorum ki ne Sayın Cumhurbaşkanı, ne de Hanımefendi izlemiyor. İzlese, değil telefona çıkmak, telefonlarını değiştireceklerine eminim.
Bu kişilerin ortak noktası ise, Cumhurbaşkanı'nı
kendisinden bile fazla sevmeleri.
Öyle ki, sosyal medyada yazdıklarını, Cumhurbaşkanımız kendi
hakkında yazamaz, utanır.
Bu yazılar neticesinde kendiilerine gösterilen tepkiyi de
Cumhurbaşkanımıza şöyle yansıtıyorlar:
'Efendim bakın, sizi savundum diye bana nasıl
saldırıyorlar. Sizi seviyorum diye bana iş vermiyorlar. Konserlere
çağırmıyorlar. Kliplerimi yayınlamıyorlar.'
Cumhurbaşkanı ne yapsın? O da kendini bunlara kol kanat germeye
mecbur hissediyor.
Bunların örnekleri çok.
Daha çok yazabilirim. Ama yazmak yerine sorun tesbiti ve
saptamayla bitirelim yazıyı, uzun yazınca
okumuyorsunuz.
SORUN: Cumhurbaşkanı'nın bu ülkenin
'değerli' kişileriyle temas kurması çok yerinde ve
önemli. Ancak 'temas' kurulan kişilerin
ayrıcalıklı hale getirilmesi, sanat, spor ve sinema dünyasında
ayrışmalara, kamplaşmalara neden oluyor. Kendisini güncellemeye
üşenen sanatçıların, fotoğrafçısı da dahil Cumhurbaşkanımızın
etrafında olan herkesi arayarak kendine bir kanal bulmakta
gösterdiği çabayı, sanatlarını veya niteliklerini güncellemeye
ayırmaları gerekiyor.
ÇÖZÜM: Sayın Cumhurbaşkanımız ve
Hanımefendi'nin de her kendilerine ulaşan kişiye inanıp
araştırmadan 'duruma' müdahale etmemesi
gerekiyor.
Diğer bir yandan da, Cumhurbaşkanımızın etrafında olan danışman ve
bürokratların da durumdan vazife çıkartarak bu
'zor' durumda olan kişilere 'yardımcı' olmak için
Cumhurbaşkanımızın adını kullanarak başta TRT olmak üzere devlet
imkanlarının buraya yönlendirilmesine aracılık etmemesi
gerekiyor.
Unutmamak lazım ki, bu ülkede Cumhurbaşkanımızla aynı görüşte olmayan, ona telefon açıp yalvarmayan, sanatı veya kendinde olan nitelikleri eşit şartlarda sergilemek isteyen, hayatını sadece bundan kazanan binlerce sanatçı ve sporcu var.
Şimdi yazının başlığındaki 'Kaybedenler Klübü' nerede, bunlar 'Kazananlar Klübü' diyeceksiniz.Demeyin.
Maç 90 dakika.