'Çık ulan kalabalıktan! Ama nerede öyle gazeteci'
"Çık ulan kalabalıktan. Çık dolaş, farklı bir şey yap, bir fark yarat.. Nerde o gazeteci.."
"Türkiye tarihinin en büyük felaketlerinden birini yaşarken, Haber kanallarının nasıl boş, nasıl palavra, nasıl gazetecilikten uzak olduklarını izledik, saatler günler boyu, ekran başında.."
Köşesinde kendine özgü noktalama işaretleri kullanmayı alışkanlık haline getirmiş olan Hıncal Uluç, Soma'da yaşanan maden faciasının ardından haber kanallarının içine düşdüğü durumu bu satırlarla aktardı okurlarına.
Gazetecilere "Çık ulan kalabalıktan. Çık dolaş, farklı bir şey yap, bir fark yarat.. Nerde o gazeteci.." diye seslenen Uluç, "Soma'da sadece madenciler değil, gazetecilik de öldü!.. Pardon, zaten ölmüştü de, öldüğünü iyice gördük!.." yazdı.
HEPSİ AYNİ YERLERDE
İşte Sabah yazarının köşesinde yazdıklarından çarpıcı bir bölüm:
"Hepsi ayni yerlere kamera koymuş, hepsi ayni yerlere
adam dikmiş, hepsi ayni resimleri gösterip, ayni lafları
ediyorlar..
İnsanlık tarihinin en büyük dramlarından biri yaşanıyor orda.. Bir yanda en büyük üzüntüler.. Hemen yanında tavana sıçratan sevinçler.. Dağ taş, kıpırdayan her şeyden anlam çıkaran binlerce insanla dolu..
Umutsuzluğun en derinlerindeler ama, hala umut
ediyorlar.. Gözlerin içine, derinlerine girin kameralarla okuyun,
neler anlatıyor o bakışlar, duruşlar..
Yahu bu kadar insancıl görüntüleri bir daha hayat boyu yan yana, iç
içe getirebilir misin?.
SOMA SOKAKLARINA
DALSANA
Yaşasana.. Ekran başındakilere yaşatsana..
Eline bir aktüel kamera alıp, aralarına, sonra Soma sokaklarına
dalsana..
Madene giremiyorsun, hastanenin bahçesinden
ötesi yasak, ama kasaba elinin altında..
Durmadan kalabalıklar gösteriyorlar..
Kalabalıklarda yüz yoktur.Ruh yoktur.. Geç onları.. İnsana gel..
Tek insana döndür kameranı..
Yüzlerce hikâye var orda.. Her an yenisi..
Onları izlesene, bi zahmet poponu kaldırıp, iki zahmet kafanı
çalıştırıp..
Madenden çıkarmışlar.. Suratı dahil kapkara..
Ambülansa konuyor.. "Çizmemi çıkarın" diyor,
ölümün eşiğinden dönmüş delikanlı.. "Çizmem kirli, ambülans
kirlenmesin.."
Anadolu çocuğu bu.. Bakar mısınız?.
Bakarsınız tabii.. Günlerce anlatırsınız da..
Ama Haber kanalı bakmaz.. O çocuğu hastaneden çıktıktan sonra, üç
sokaklık Soma'da arayıp bulmaz.. "İşte bu" demez.. Onunla
konuşmaz..
Ölümle burun buruna iken "Ambülans kirlenmesin" ne
demektir yahu?. Nasıl titremez gazeteci damarlarınız?.
ÇIK ULAN
KALABALIKTAN
Soma'da ne sevinçler, ne trajediler bir arada yaşandı.
Ne umutlar, ne umutsuzluklar iç içeydi.. Bin, roman olur..
Bir "Hikâye" çıkmadı..
Çık ulan kalabalıktan. Çık dolaş, farklı bir şey yap,
bir fark yarat.. Nerde o gazeteci.. Nerde onu isteyen
yönetici..
Hadi biriniz deyin ki "Ben farklı bir şey
yaptım."
Gösterin. Elini öper, özür dilerim.
Tek kanallı TRT günlerinden farkımız yok.
Şimdi 50 kanal var ama ellisi de ayni şeyleri tekrar tekrar
yayınlıyorlar. Tekrar tekrar kalabalık görüntüler..
SADECE MADENCİLER DEĞİL
GAZETECİLİK DE ÖLDÜ
Durmadan kanal değiştiriyorum, ortak yayın yapıyorlar sanki..
Yuh!.. Yazıklar olsun.. Savaş Ay'ı nasıl aradım..
"Son Mohikan" dediğim, son gazeteciyi..
Hayatta
olacaktı, görürdünüz, Soma'dan 48 saat TV yayını nasıl yapılır,
Soma'dan gazete sayfaları çifter çifter, bomba resimler, tokat gibi
röportajlarla nasıl doldurulur..
Soma'da sadece madenciler değil, gazetecilik de öldü!..
Pardon, zaten ölmüştü de, öldüğünü iyice gördük!..