Cezaevi yolundaki genel yayın yönetmeni
O neler görmedi ki... Cezaevine de girdi Türkiye'nin en çok satan gazetelerine de imzayı attı...
Zeynep KURTBAY /
İNTERNETHABER
Türk medyasında devrim yarattı,
adını medya tarihine altın harflerle yazdırdı. Kimileri onun
yarattığı ekolü hep eleştirdi. Ama şu bir gerçek ki bugün
gazetelerin birinci sayfalarında hala onun yarattığı ekolün izleri
var. Rahmi Turan’dan söz ediyorum. 53 yıllık meslek hayatında tam 7
gazete çıkardı. Günaydın’ı; Sabah’ı kuran adam, bir duayen…
Tan, Bugün, Meydan, Gözcü hep onun eseri.
Bugün Hürriyet binasının teknik
servislerinin olduğu 3. katındaki odasında tek başına; gazetenin en
arka sayfasındaki köşesine yazılarını yazıyor. Bugünkü
medyaya; yayın yönetmenlerine, gazetelere bakışını sorduğumda ‘Ben
hariçten gazel okumam’ diyecek kadar alçakgönüllü, vakur… Buyrun
söyleşiye.
53 yıl önce nasıl başladınız gazeteciliğe? O dönem
Türk medyasının ve ülkenin fotoğrafını çeker misiniz? Bugün o
fotoğraflar nasıl değişti?
57 yılının başlarıydı, okula
gidiyordum. Bir yandan da para almadan spor gazetesinde
çalışıyordum. Kar kış demeden amatör küme maçlarına gidiyordum.
Karşılık beklemeden.
İŞTE BABIALİ'NİN SPOR
YAZARLARI: Ne Şansal Büyüka ne Erman Toroğlu... 1966'da Babıali'nin
şampiyon spor yazarları ekibi huzurlarınızda. Soldan sağa Doğan
Koloğlu, Talay Erker, Nazif Oturgan, İslam Çupi ve ekibin şefi
Rahmi Turan. O yıllarda Akşam Gazetesi'nin Spor Sorumlu
Müdürü..
O zamanlar aklınızda mıydı
gazetecilik?
Evet yazı yazmaya çok meraklıydım
ben. Gazeteciliği çok istiyordum. Hasbelkader sporda başladım.
Orada yer buldum. 10 yıl kadar spor muhabirliğinden spor
müdürlüğüne kadar çeşitli görevlerde bulundum. DP iktidardaydı,
Adnan Menderes. İsmet İnönü de muhalefet lideriydi. İnönü tarihi
bir kişi. Sporla uğraştığım halde siyasi olayları hep takip
ederdim.
O dönemde de şimdiki gibi
karışıktı. DP 1950’de iktidara çok büyük farkla iktidara gelmişti.
57’de yine kazandı ama oyları azalarak. İsmet Paşa da çok iyi
muhalefet yapıyordu. Adnan Menderes ‘Ben odunu aday göstersem
milletvekili seçtiririm’ diyerek ‘tek adam’ vurgusu
yapıyordu. Yani bugünküyle benzerlik vardı. Şimdi de Tayyip Bey
aynısını yapıyor, listeleri tespit ediyor; YÖK Başkanını tayin
ediyor, Cumhurbaşkanını bile o seçtirdi diyebiliriz.
Yıl 1968... 29
yaşında genç bir yayın yönetmeni. Rahmi Turan Sabah'ı çıkardığı
1985 yılı hariç 1988 yılına kadar aralıksız yönetti Günaydın
Gazetesi'ni. Neredeyse 20 yıl...
CİNAYET GAZETESİNDE ‘JOHNSON ÇEKİLİYOR’
MANŞETİ
Günaydın’da o koltuğa nasıl oturdunuz peki? Haldun
Simavi nasıl keşfetti sizi?
Hürriyet’te spor servisinde
çalışıyordum. Haldun Bey çok dikkatli bir insandı. Yıl 1967. Haldun
Simavi Hürriyetin patronu o zaman. Necati Zincirkıran beni çağırdı…
‘’Sen o spor sayfasını bırak’’ dedi. Son gazetesi vardı, o zaman
Hürriyet’in yan yayını. ‘’Seni oraya tayin ettim’’ dedi. Tabii
benim için çok sıkıcı bir durum oldu. Benim bilmediğim bir alan.
Son 4 sayfa çıkardı. Renkli olarak ofset tekniğiyle çıkan ilk
gazete. Bir de Yeni Gazete çıkıyor. O da ofset tekniğiyle çıkan ama
siyah beyaz gazete. Onun da başında Nezih Demirkent var. Öğleden
sonraları cinayet haberleriyle çıkıyordu. Akşamüstü gazetesi. Daha
düne kadar ben cinayet haberi okumamışım. Siyasi haberlerle
ilgileniyordum ama. O gazetenin de manşeti hep cinayet haberiydi.
Polis muhabiri Ahmet Vardar’dı. Sosyete muhabiri de Ertuğrul
Akbay.
Sabah gittim ama hiçbir şey
bilmiyorum. İlk günden moralim bozuldu. Hiç haber yok. Cinayet de
işlenmemiş hiç o gün. Spor olsa bulup buluşturup yapacağım. Nezih
Demirkent uğradı ‘’hayırlı olsun’’ diye. ‘’Valla Nezih Abi ben ilk
günden çuvalladım herhalde’’ dedim. ‘’Ya sen radyoyu dinlemedin
mi’’ dedi, bana. ‘’Her sabah radyo geceden özet verir mutlaka
dinle. Bugün de çok önemli bir haber var’’ dedi. Johnson o zaman
Amerika’nın başkanıydı. Millet çok kızardı ona. Aday olmayacağını
açıklamış. Türkiye’ye Kıbrıs konusunda çok sert bir nota vermişti.
Ben ‘’Johnson çekiliyor’’ diye başlık attım. Seçime 6 ay filan var.
Sonra kanserden öldü zaten. Baktım adaylığını koymayacak filan çok
uzun laf, düşündüm. Kocaman da bir resmini koydum. Aldım koltuğumun
altına Hürriyet’in toplantısına girdim. Gazeteyi önüne koydum,
oturdum. Adnan Semih diye bir dışhaber müdürü vardı, çok iyi bir
gazeteciydi.
[photos]
‘BAK SİZ HALA ESKİ KAFASINIZ, İŞTE YENİ KAFA’
‘BAK SİZ HALA ESKİ KAFASINIZ, İŞTE YENİ KAFA’
Ondan önce siz verdiniz haberi
yani?
Başlığı görünce irkildi. Haldun
Bey’in de dikkatinden kaçmadı. ‘’Ne oldu Semih’’ dedi. ‘'Efendim
başlık yanlış; çekilmiyor, adaylığın ı koymayacağını açıkladı’’
dedi. ‘’Oğlummm’’ dedi Haldun Simavi, ‘’Bak siz hala eski
kafasınız, yeni kafa atmış başlığı, yeni kafa yeni görüş’’
dedi.
Buna benzer birkaç başlık oldu.
Haldun Bey bir gün Hürriyet’ten ayrıldı, Erol Simavi’ye Hürriyet’i
bıraktı, web ofseti aldı. Son da web ofsete bağlı olduğu için ben
Haldun Simavi’nin tarafında kaldım. ‘’Gel seninle bir gazete
çıkaralım’’ dedi. Denemek için Son’a almış meğer beni.
SABAH’IN BAŞLIĞINI BEN YAPTIM O HURUFATI VEREN
BENİM
Ne kadar sürdü ömrü Son
gazetesinin?
Yıllarca. Tirajı 400 bine filan
çıktı Son’un. Haberleri hep çok çarpıcı çok vurucu veriyorduk. Bir
de Türkan Şoray dizisi yapmıştık. O da çok sattırdı. Türk halkı ilk
kez renkli resimlerle gördü Şoray’ı. Ben bıraktıktan sonra iyi
yönetilmedi ama. Zaten bütün mesele yönetim.
Günaydın’ın başlığından A’dan
Z’ye kadar hazırlığını ben yaptım. Letraset’ten yaptım. Sabah’ın
bugünkü başlığını da yapan benim. O hurufatı veren benim.
Günaydın’da ne kadar tiraja
çıktınız?
200 bin başladık. 800-900 bin
sürekli sattık. Pazar günleri 1 milyonu geçiyorduk.
Saklambaç?
Saklambaç fotoroman gazetesiydi,
ayrıydı; çok yüksek tirajlıydı. Sonra biz onu ilave yaptık. O zaman
televizyon yoktu tabii. Çok ilgi görüyordu. Sonra televizyonlar
başlayınca ilave yaptık.
Rahmi Turan 1967
yılında evlendiği eşi Emel Turan ile... Fotoğraf 1990'da
çekilmiş.
KALP NAKLİ YAPILAN ADAM ÖLDÜ AMA
OLSUN
İlk manşetiniz neydi
Günaydın’da?
26 Kasım 1968’di. Siyami Ersek
Hastanesi’nin de kurucusu olan Siyami Ersek o zaman Türkiye’deki
ilk kalp naklini gerçekleştirmişti. Sabahın 3’üne kadar izlemiştik
ve büyük bir haberle çıkmıştık. Birkaç gün sonra o kalp nakli
yapılan adam öldü fakat.
CEZAEVİ YOLUNDA BİR
GENEL YAYIN YÖNETMENİ DİĞER SAYFADA..
[page_end]
Tiraj sihirbazı diyorlar
size.
Sihirbazlıkla ilgisi yok. Zamanın
okurlarını sezebilmek aslında. Temel felsefe şuydu. Ağır olmamalı
gazete. Aradan 42 yıl geçti, bugün bile pek okumayı seven bir
millet değiliz. Ağır bir gazeteyle okunma oranı da aynı oranda
düşüyor. Biz kolay okunsun dedik vereceğimiz mesajları da verelim
dedik.
CEZAEVİ YOLUNDA BİR
YAYIN YÖNETMENİ: Yıl 1969... Rahmi Turan henüz 1 yaşındaki kızı
Pınar'ın yanağına veda öpücüğü konduruyor. Lakin asker cezaevi
yolunda onu bekliyor. Turan bir basın davası nedeniyle tutuklandı.
25 gün hapis yattıktan sonra dava sonunda suçsuz bulunarak tahliye
edildi. Dava sürecinde Adliye koridorlarında en büyük destekçisi
eşi (aşağıda)...
Az yazı kısa spot resimaltı? Rahmi Turan ekolü
bugün gazetelerde uygulanıyor mu?
Bugün birçok gazete başlık,
ikinci başlık ve spotlar halinde yazılır. Ve iç sayfaya döner.
Günaydın’da 1968 yılında ben başlattım. Şimdi bütün gazeteler öyle
yapıyor. Eskiden yazı girer devam dönerdi iç sayfaya. Biz onu şu
düşünceyle değiştirdik. Herkes her haberi okumaz, özetini burada
okur; kimi de yeterli bulmaz devamını okur. Herkes o kadara meraklı
ve sabırlı değil. Yetmeyenler içinse bol miktarda bilgi var içeride
diyorduk. Resimaltları da eskiden tek satırdı. Biz başlık da
puntodan 16-18 puntodan verdik. Ona da başlıbaşına bir haber
niteliği kazandırdık. Orayı okuyan da haberin bir unsuru hakkında
fikir sahibi olabiliyordu.
Bugün genel yayın yönetmenliği yapsanız aynı
formülleri mi uygularsanız? O gün size Haldun Simavi ‘’Yeni kafa’’
demiş. Yoksa yine bir yenilik mi
uygulardınız?
Tabii haklı bir soru bu. Şimdi
spor bile bilim haline geldi. Çağ değişiyor. İnsanların
bilgisi, görgüsü, zevki değişiyor. Bunlara cevap vermek için farklı
bir şey bulmanız lazım.
Mesela Gözcü’de farklı olarak, yeni olarak ne
yapmıştınız?
Çok farklı bir şey yapmadık.
Orada yaptığımız şey muhalefet yapmaktı. Bir gazetenin başka bir
gazetenin bünyesinde yeşermesi mümkün değil. Yapılan her şey büyük
gazetenin gölgesinde kalır. Bugün bir gazete çıksa ne olur, ne
yapılır? Bunu oturup düşünmek lazım.
Mesela gazeteleri okurken incelerken ‘’Ben olsam
şunu yapardım, hala bu kafa mı’’ dediğiniz oluyor
mu?
Ben öyle okumuyorum açıkçası
gazeteleri. Böyle hazır bir formül yok. O zaman düşünmek lazım.
Değişen şartlara göre cevabı bulunur.
Peki Türk medyası bugün ne kadar muhalif
sizce?
Hiç muhalif değil. Birkaç
gazeteyi ayrı tutuyorum orada. Cumhuriyet, Sözcü ve Yeniçağ var.
Muhalefet mutlaka olmalı. Herkes aynı gözlükle bakacaksa otoriter
bir rejim olur.
BİZİM O TARAKLARDA
BEZİMİZ YOK
Patrondan hükümet ilişkileri açısından baskı
gördüğünüz oldu mu hiç?
Patrondan hiç baskı görmedim.
Neden çünkü patronlar sadece sonuca bakıyor. Karlı mı değil
mi?
Peki iş takibi yaptığınız oldu
mu?
Onlar bizim dışımızda bir olay.
Bizim o tarakta bezimiz yok. Onu yapanlar var tabii. Ama tamamen
bir mizaç meselesi. Benim çalıştığım patronlardan hiç bana böyle
bir teklif gelmedi. Gelse de yapamazdım. Bu çünkü ticari bir olay.
Gazetecilik etiğine uymuyor.
Gözcü gerçekten zarar etti de mi
kapandı?
Buradan ayrılan arkadaşlar bir
harf değişikliği ile çıkarıyor şimdi ve kar ediyor nasıl oluyor bu
iş. Patronu akıllı bir genç ve bir matbaa kurdu. Ama büyük çark
içinde olmuyor bu iş.
Yıl 1987.
Cumhurbaşkanı Evren ile Cezayir'de. Zafer Mutlu; Oktay Ekşi
de Evren'e eşlik eden basın grubunda..
Yayın yönetmenliği için size teklif gelse düşünür
müsünüz?
Zor bir iş ama düşünürüm.
Yazarlığa tercih edersiniz
yani.
Benim yazarlıkta çok da fazla bir
iddiam yok. Yazıyorum işte. Ama benim asıl güçlü olduğum konu
gazete çıkartmak. Gazete çıkartmak güzel bir şey tabii.
Çıkardığınız gazetelerden en çok hangisi sizi
tatmin etti?
Tabii ki Günaydın… 1 milyon
tirajı geçti uzun yıllar. Ve ben 19 sene yönettim.
Demek ki Özkök’ten sonra en uzun görevde kalan
ikinci yayın yönetmenisiniz öyle mi?
Arada Sabah’a gidip gelişimden
sonrasını da sayarsak 20 yıl oldu. Sabah’tan sonra 2 yıl yine
Günaydın’da çalıştım.
Günaydın'ı bırakıp Sabah’a gitmeniz nasıl
oldu? Nedeni neydi?
Ben Günaydın’ı kendi çocuğum gibi
doğurup büyüttüm. Bu arada 1983’te Tan Gazetesi’ni de
çıkarttım.
Tan poşete girmiş miydi sahi? Gazetesi poşete
giren tek yayın yönetmeni diyebilir miyiz
size?
Tan poşete girmedi dergiler
girdi. Hatta biz zam yaptık. Bayağı pahalı bir gazete oldu. Yine de
900 bine düştü tirajı. Tan hakkında hatırlananlar olumsuz şu anda.
O zaman Günaydın da Tan da benim elimdeydi. Günaydın farklı olsaydı
Tan o kadar yükseltemezdi. Ben o haberi oraya aktarıyordum.
Günaydının muhabirlerini kullanabiliyordum. Günaydın besliyordu
onu. Tan iyi bir duruma geldi. 1.5 yıol ben yönettim. O 1.5 yılı
incelerseniz yüz kızartıcı bir şey göremezsiniz.
EROTİK RESİM VARDI AMA MEME GÖREMEZDİNİZ
ASLA...
[page_end]
Dekolte resimler yok muydu
yani?
Dekolte resimler, erotik resimler
vardı. Ama o resimlerde kadınlar mayolu, bikiniliydi, meme
göremezdiniz asla. Hepsi estetik ölçüler içindeydi. Öyle çirkin
itici resimler kullanılmadı hiç. Ben 84 sonunda ayrıldım Günaydın
ve Tan’dan. Ondan sonra Haldun Bey yanlış adamlara verdi Tan’ı.
Onlar çirkinleştirdiler. Ve sonra battı. İyi idare edilse 1 milyon
satan gazete batar mı? İşin kolayına gittiler kahvede bile
anlatılmayacak amiyane espriler filan. Bugün ne yazık ki Tan öyle
hatırlanıyor. Ama o 1.5 yıla bakın çok nezihdir. Gırgır’ın gazete
versiyonuydu Tan. Çok ince espriler vardı. Tabii cinsellik ağır
basıyordu. Ama bugün de cinsel espriler hep daha çok
tutuluyor.
21 Nisan 1985.. Türk
medyasında bir gazete daha doğuyor. Rahmi Turan hazırladığı Sabah
Gazetesi'nin ilk baskısını Akgün Tekin, Aydın Öztürk ve teknik
elemanlarla birlikte heyecanla beklerken..
BUYRUN SİZ ÇIKARIN DEDİ
İSTİFAYI BASTI
Peki dönelim Günaydın’dan ayrılma
nedeninize…
Bir yemekteydik, uzun bir masa.
Kemal Kınacı müessese müdürü. Patron en başta. Suratı da asık. ‘Çok
adam çalıştırıyorsun’ dedi bana. Benim de aklıma Günaydın geldi.
Fazla adam çalıştırıyorduk hakikaten. Ama patronun bilgisi
dahilindeydi. Emekliliği gelmiş arkadaşlar vardı, Simavi’nin
emektarlara kıyağı vardı. Onları hep tutardı, gönlü zengindi. Yok
dedi ondan bahsetmiyorum. Efendim dedim 25 kişi çalışıyor dedim.
Eliyle de göstererek ’25 kişi çakıştırılır mı orada, 5 kişi çıkarır
o gazeteyi’ dedi. Tepem attı. ‘O zaman bu 5 kişiyle buyurun
siz çıkarın gazeteyi, Süperman olsa çıkaramaz’ dedim. O
zaman Kınacı’nın önünde beyaz bir kağıt vardı. Hemen aldım,
istifsamı yazdım, Haldun Simavi’nin önüne koydum. O gazeteyi 100
kişi bile çıkaramazdı. Her sayfayı inci gibi işleniyordu. Sonra
batırdılar gazeteyi. Bu patron hatasıdır. Çok ağırıma gitti.
Sonra?
O dönemde işte Dinç Bey haber
almış. Ben hiç konuşmadan anlaştık hemen. Dinç Bey ‘’Yeni Asır’ı
İstanbul’da çıkaralım’’ dedi. ‘’Bildiğim bir gazete olsun’’ dedim.
Yeni bir gazete üzerine anlaştık. Sabah öyle çıktı. Günaydın’dan
epey bir arkadaş geldi. 1.5 yıl sonra ayrıldığımda 650 bin tirajı
vardı Sabah’ın. Çok iyi durumda bıraktım.
HALDUN BEY HATASINI AĞIR
ÖDEMİŞTİ DÖNDÜM
Peki Sabah’tan neden
ayrıldınız?
Çünkü Simavi çağırdı. Günaydın
batıyordu. Tan gitmişti. Günaydın’ın tirajı da 90 bine düşmüştü.
Cumhuriyet 12 binle daha çok satıyordu. Çaresiz kalmıştı. Sevdiğim
için Haldun Bey’i döndüm. Hata yapmıştı ama hatasını da çok ağır
ödemişti. 300 bine yükseldi. 1 yıl sonra 3. gazete haline
geldi. Hürriyet, Sabah, Günaydın. Ve o dönemde Asil Nadir’e sattı.
Ben satacağını bilseydim, dönmezdim tabiri caizse kazık yedik yani.
Asil Nadir çalışılacak bir insan değildi. Haldun Bey’in sözü sözdü.
Ağzından çıkan sözü yerine getirirdi. Yeniden ayrıldım.
Tekrar Sabah’a gittim. Bugün’ü çıkardık.
Dinç Bey nasıl bir patrondu?
İyi patrondu. İkisinde de Allahı
var gayet iyi anlaştık. İkisinde de ben ayrıldım. Ondan herhangi
bir şikayetim olmadı. Patron olarak da insan olarak da iyidir. Ben
duygusal nedenlerle ayrıldım. Sonra Sabah’ı elinden çıkarmasına çok
üzüldüm. Kaza kurbanı oldu diyelim. Şimdi neyse ki borçlarını ödedi
sanırım.
DEMEK Kİ AYDIN BEY BİR
NUMARALI PATRONUM
89’un ikinci yarısı Hürriyet’e
geldim. Ertuğrul Özkök Bey’den önceki yönetmen bendim. Haldun Bey
güvenilir bir insandı. Ama Erol Simavi onun tam tersiydi.
Anlaşamadık. Ben o zaman Doğan grubuna geçtim. Meydan gazetesini
çıkardık orada. Aydın Bey’le 90’da çalışmaya başladık. Neredeyse 20
yıl oldu. Aydın Bey Haldun Simavi’den sonra çalıştığım ikinci
patron oldu. Demek ki Aydın Bey benim için bir numaralı patron. Bu
kadar zaman çalışıyorsanız, fikir birliği olması lazım.
Ertuğrul Özkök’ün gidişi sizce bir tasfiye
mi?
İşin detayını hiç bilmiyorum.
Öyle bir ihtiyaç olmuş olabilir. Bir bayrak değişimi. 20 yıl az bir
zaman değil. Kolay bir iş değil. Stresli bir iş. Sanıyorum Ertuğrul
Bey memnun olmuştur. Türkiye’de en üst düzeyde görev yapmak
psikolojik olarak da yıpratıcı. Aile hayatını da etkiler. Şimdi
rahatladığını zannediyorum.
Habercilik refleksi nasıl değişti dünden
bugüne?
Eski dönemdeki gibi habercilik
kalmadı. Şimdi gizli haber kalmadı. Her yerde haber uçuşuyor. Bizim
atlatma haber dediğimiz haber kalmadı gibi bir şey. Varsa da
birilerine servis edilen haberler var.
Yıl 1980... Kızı
Pınar ve oğlu Murat ile..
Siz haberi yapana da değer veriyordunuz. Haberi
yapanlar haberin önüne mi geçti acaba? Örneğin sitcom
gazeteciliğine ne diyorsunuz?
Bir ilgiyi uyandırmak önemli.
Bazıları yapamıyor bu işi.
Siz kimleri parlatmıştınız?
Bekir Coşkun benim çok sevdiğim
arkadaşımdır. Günaydın’da ona köşe yazdırmaya ben başlattım.
Başarılı olacağını Ankara’dan gönderdiği notlardan anlamıştım.
Haftada birden her güne çıkarttık. Bizim Ankara temsilcimizdi. Emin
Çölaşan’ın günlük yazılar yazmasını da başlatan bendim. Hürriyet’te
haftada bir pazarları röportaj yapıyordu. Çok sert sıkıştıran
sorular sorduğu için sonunda kaçmaya başladı insanlar ondan. İş
adamları siyasetçiler onun röportajlarına çıkmamaya başladı. 2.
dereceden insanlarla röportaj yapmaya başladı. O zamanda cazibesini
yitirdi. O sayfayı kaldırmaya karar verdim. Ama günlük yazılarının
çok ilgi çekeceğini düşünerek köşe yazısı yazdırdım. Erol Simavi
patrondu ve her şeye karışan bir patrondu. ‘’Başımızı derde sokma,
boşver yazdırma’’ dedi. ‘’Efendim niye dert açsın doğru yazdıktan
sonra’’ dedim, ki eminim yazdığı her şey doğrudur. ‘’İyi haftada
iki gün yazsın’’ dedi. 1 gün de ben verdim. 3 gün yazmaya başladı.
Erol Simavi İsviçre’de oturuyordu. Bütün yazdığı yazılar ona
gidiyordu. Bize son anda talimat geliyordu, gazeteden çıkarıyorduk.
Ben de morali bozulmasın diye ‘’Patron kaprisidir, moralini
bozmadan yazmaya devam et’’ diyordum.
Yıl 2005. Gazeteciler
Cemiyeti'nde... Yaşar Kemal, Rahmi Turan, Orhan Erinç, Nail Güreli,
Akgün Tekin ve Ara Güler...
Sizce bugün en iyi gazete hangisi? Yayın
yönetmenlerine, patronlara vereceğiniz taktikler var
mı?
Gayet tabii Hürriyet diyeceğim.
Ben kimseye tavsiyede bulunacak yetkide hissetmiyorum kendimi.
Herkesin görüşü farklı. Bu farklılık benim söylediklerimin doğru
olduğu anlamına gelmez. Sonuca bakmak lazım. Futbol maçı gibi.
‘’İyi oynadı kötü oynadı’’ denir ama golü atan kazanır. Tirajı
aldıysanız golü attı demektir. Fikrim sorulursa söylerim tabii. Ama
hariçten gazel okumak istemem.
Peki size danışanlar oluyor
mu?
Yok. Herkes her şeyi bildiği için
soran olmuyor. Herhangi bir yayının sorumlusu sorarsa söylerim
tabii.
Ama Rahmi Turan ekolünü uyguluyorlar diyebilir
miyiz?
Tabii bugün gazetelerde
uygulanıyor tabii. Ben sormayı, danışmayı severim. Nezih Demirkent;
Necati Zincirkıran’a her zaman fikir sormuşumdur.
Promosyon Günaydın’da da var
mıydı?
Tabii het türlü şeyi denerdik. Ev
araba… Ama sürekli vermiyorduk. Biz promosyonla yükseldik. Ama ara
veriyorduk. Kalıcı tiraj var mı onu görüyorduk. Örneğin ansiklopedi
verenler 1 milyon satıyoruz dediler. Ama ansiklopedi bitti,
tirajlar gümledi.
Siz peki patronlara çok para kazandırdım der
misiniz?
Eski dönemlerde olabilir tabii.
Özellikle Tan döneminde. Maliyeti 5 kuruştu, biz satıyorduk 25
kuruşa.
Siz çok kazandınız mı peki?
Normal üst düzey bir gazeteci ne
kazanıyorsa kazandım sayılır. Allaha bin şükür. Kimseye muhtaç
olmayacak kadar var, o da bana yetiyor. ‘Zengin misiniz’ derseniz
değilim ama Türkiye ölçeğine göre fena değilim. Kara Murat
romanlarından gazetecilikten daha fazla kazandım. O romanlar
olmasaydı belki bu kadar rahat olmayacaktım.
Gazetede de günlük yayınlanıyordu değil mi Kara
Murat?
18 ayrı serüvendi. 18 cilt oldu.
9’u film oldu, Cüneyt Arkın oynadı. En son Meydan’da ve
Gözcü’de Ergin Asyalı çizdi. Resimsiz olarak yayınlanan
kitaplar da var. Kara Murat’ın dışında 10 kadar kitap daha
var.