Çetin Altan'ın o tavsiyesini hatırlıyor musunuz?

Bundan sonra çıkarılacak bölgesel savaşlar asla sıradan birer bölgesel savaş olarak kalmayacaktır…

ADNAN BERK OKAN

 

Evet…

Ben bir liberalim

Hem de öyle taze liberallerden değilim…

Ne var ki benim liberalliğim “cinstir”…

Meselâ kuramsal olamıyorum…

Zamanın ruhu ve hatta mekânla birlikte ekonomide ve siyasette hatta kültürde kuramların değişeceğine, değişmesi gerektiğine inanırım…

Meselâ…

Bir zamanlar, Adam Smith’in “bırakınız yapsınlar bırakınız geçsinler dünya kendi kendine döner” felsefesini o kadar aşırı liberalleştirmiştim ki kendi kafamda; hani fırsat bulsam yargıyı bile özelleştirecektim…

Hatta dışişleri bakanlığını da…

Neyse ki elime o fırsat geçmedi…

Yoksa birkaç yıl sonra da aynı kurumları devletin kontrolüne verebilmek için eskisinden daha çok güç harcamak zorunda kalacaktım; herhalde…

 

Evet…

Dediğim gibi…

Bütün ekonomik sistemlerde kuramlar zamanla ve uygulanan ülkenin halkın sosyal kültürel yapısına göre mutlaka değişime uğrar…

Günümüzde benim yeni liberal anlayışıma göre “Devlet” isimli ressam, “Piyasa” isimli ressamın yaptığı tabloya müdahale değil ama ufak ve hatta zaman zaman büyük fırça darbeleriyle katılabilmeli…

Aksi halde bu başıboşluk üçüncü büyük silahlı savaşın habercisidir…

 

Ne demek mi istiyorum?..

Söyleyeyim:

Bugünkü liberal demokrat kapitalizmin, Adam Smith’in “Ulusların Zenginliği” isimli piyasa ekonomisinin kutsal kitabını yazdığı dönemin oligarşik kapitalizm dönemiyle aynı şartlara sahip olmadığını söylemek istiyorum...

O günün ekonomiyi düzenleyen “liberal oligarşik görünmez eli” bugünün “devasa küresel demokrat kapitalist görünen eli” ile aynı güçte miydi?..

Tabii ki değildi…

Efendim…

Elbette Adam Smith’in “Ulusların Zenginliği” isimli eserini yazdığı günlerde görünmez el bugünkü kadar güçlü olmadığı için çok dert edilmeyebilirdi…

Peki ya bugün?..

Bugün de aynı şeyi söyleyebilir miyiz?..

 

Söyleyene gülerim…

Çünkü mümkün değil…

O gün ne sanayici/tüccar bugünküler kadar güçlü ve küreseldi…

Ne pazarlık gücünü ileri demokrasiden alan sendikalar vardı…

Ne de “Tüketici” bugünkü kadar güçlü ve organize idi…

Evet…

Bugün küresel üreticiler gerçekten dev gibi…

Ama…

Kontrolden çıktıkları, devletin denetiminden kurtuldukları anda bütün dünyayı başımıza yıkabilirler…

Sendikalar derseniz bir başka âlem…

Sözüm ona kendilerine karşı "sınıf mücadelesi" (ne demekse) verdikleri büyük (Ya da küçük, orta falan) sermaye ile zımni bir uyum içindeler...

Patronlara; “Ver maaş zammını yap ürün zammını; tüketici ödesin”
diyecek kadar ekonomik akıldan yoksunlar…

Oysa artık en büyük gücün "Tüketici" olduğunu veya olmak üzere olduğunu bir görebilseler...
 

Çok uzatmak istemiyorum…

Bundan böyle fırsat buldukça (Ya da birilerine çakmaktan vazgeçtiğim her gün) geleceğe umutla bakmamızı gerektirecek güzel şeyler olduğunu/olacağını yazacağım…

Yok efendim…

Sadece Türkiye’nin geleceği değil güzel olacak olan; bütün dünya insanlığının geleceği çok parlak olacak…

2007 yılında yayımlanan “Derin Kıyamet” isimli romanım 2012 yılı ve sonrasını anlatıyordu…

Ve romanda; yurt içinde terör sona ermiş, yeni bir Türkiye doğmuştu...

 ABD – İran arasındaki gerginlik bitmiş, yakın ve sıcak ilişkiler başlamıştı…

Hatta o kadar ki; İran giderek daha sekulerleşmekle birlikte liberal kapitalist dünya ile tamamen bir uyum içinde olabileceği düzenlemeler yapıyordu…

Irak karşılıklı rıza ve uyum içinde üçe bölünmüş; Esad büyük kavgalardan ve mücadelelerden sonra özgür bir seçime gitmeyi kabul etmişti...

Romanımı okuyan en yakınlarım bile “uçmuşsun” demişlerdi o gün bana…

Bugün ise aynı yakınlarım “haklıymışsın” diyorlar…

 

Neden?..

Niçin ABD ile İran’ın yakınlaştıklarını anlatıyordum o gün biliyor musunuz?..

Çünkü liberal kapitalizmin tıkandığına inanıyordum...

Sahip olduğum bilgiler, deneyimlerim, çalışmalarım ve açtığım pencere bana; sadece savaş çığırtkanlıkları yapılarak, gelişmekte olan petrol ülkelerini birbirleriyle savaştırarak liberal kapitalizmin batmaktan kurtulamayacağını gösteriyordu...

Dünyayı yönetenler (Küresel şirketlerle birlikte) kapitalizmin kurtuluş yolunun daha çok üretim, daha çok istihdam, daha çok tüketimden geçtiğini kabul etmek zorunda kalacaklardı...

Yüz yıllarca dar gelirliden bol gelirliye doğru yapılan gelir transferi bundan böyle bol gelirliden dar gelirliye doğru olacaktı...

Yok efendim; hayır...

Bol gelirliler vicdana geleceği için değil; çıkarları ve ayakta kalabilmeleri ancak öyle mümkün olduğu için kabul edeceklerdi o büyük dönüşümü...
 

Ve…

Vardılar işte…

Göreceksiniz…

Kuşku Çağı’nın yerini “Huzur Çağı” almak üzere…

Önümüzdeki yıllar, liberal kapitalizmin liberal sosyal demokrasiye evrildiği yıllar olacak…

Çünkü tarih net olarak ortaya koydu ki:

Eğer tepedekiler reform yaparak milyarlarca dar gelirli insanı dünya nimetlerinden ve özgürlüklerden yararlandıramazlarsa; bu defa tabandaki fukaralar kaynıyor ve reform yerine isyan, ihtilal, ayaklanma, kalkışma yapıyordu…

Biliyorsunuz; herkes biliyor ki…

Yıllar önceki kalkışmaları yöneten aydın sınıflar her ayaklanmadan sonra kendi düzenlerini kuruyorlar, fukaraları eski yönetimi yıkmak için piyon olarak kullanıyorlardı…

Yani...

Fukaralar fukara olarak kalıyor, sadece ülkenin kaynaklarını yönetecek olanlar yer değişiyordu... 

21. Yüzyılda ise bu artık mümkün değil…

 

Demek istemem o ki…

Eğer gelişmiş ülkeler, diplomasi diliyle söylemem gerekirse günümüz egemen devletleri, başka ülkelerin halklarını savaştırarak kendi mutluklarını ve refahlarını koruyacaklarını sanıyorlarsa yanlıyorlar…

Bundan sonra çıkarılacak bölgesel savaşlar asla sıradan birer bölgesel savaş olarak kalmayacaktır…

Bu bilindiği için egemenlerin artık önlerinde tek seçenek var:

Bütün dünyada kalıcı barış…

Ve…

Gelir paylaşımında (daha doğrusu bütün kaynakların paylaşımında) adalet…

 

Yanılıyor muyum?..

O halde lütfen not edin…

Ve hatta bir de fukaralar değil ama varlıklılar yanılmamam için bol bol dua etsinler…

Çünkü yanılgım onların felâketleri olacaktır.

Şimdilik bu kadar…

Çetin Altan’ın dediği gibi; enseyi karatmayın…

adnanberkokan@gmail.com