Cemaatin hukukçuları Gülen'in ciğerini yaktılar?

Cemaatinizin bu iki eski savcısı bilerek, kasten “yanlış” bilgilendirme yaparak size gönül veren milyonlarca inançlı Müslüman’ı yanıltmaktadırlar…

ADNAN BERK OKAN

 

Dün gece CNNTÜRK’te Ahmet Hakan’ın modere ettiği Tarafsız Bölge’de, hukukun hak arama kurumu değil; karşılıklı olarak tarafların işine geldiği gibi uygulanması gereken bir takım yazılı kurallar manzumesi olduğunu gördüm, yüreğim yandı…

Hukukun temel ilkelerden değil, kişisel yorumlardan oluşturulması facia…

Neyse, konuya gleyim…

Tartışmada iki taraf vardı…

Bir tarafta halen cezaevinde yatan hükümlü özlü tutukluları savunanlar…

Diğer tarafta Cemaat’ten olduklarını hepimizin bildiği iki eski savcı…

İki konu tartışıldı.

-          Anayasa Mahkemesi’nin “Hüküm özlü” Mustafa Balbay’ın tutukluluğunun sonlandırılmasına ilişkin emredici hükmü

-          2004 MGK kararları…

 

Ey güzel insanlar!.. 


Saygıdeğer Hocaefendi…

Keşke Cemaatinizden olduğu bilinen ve zat-ı âlinize saygıda kusur etmeyen iki değerli hukukçuyu dinleseniz…

Adalet ve nefret duygularının etkisi altında körelmiş bu iki eski savcının aslında sizin ciğerlerinizi yakan haksızlıklara ve hukuksuzluklara nasıl da destek verdiklerini görürsünüz…

İkisi de eski savcı olan bu arkadaşlar; Anayasa Mahkemesi kararlarının emredici hükümde kararlar olduğunu bildikleri halde, hapiste yatan o yaşlı başlı ve sizin ciğerinizi yakan mapuslukların devamından yana tavır almaktadırlar…

 Halen cezaevinde yatmakta olan o insanlarla ne gönül bağım var ve ne de siyasi görüş birliğim…

Ama…

Gerek hukukun temel ilkelerine olan saygım ve gerekse de dosyalara olan hâkimiyetim bende; o yargılamalarda hukukun temel ilkelerinin değil; kişisel kin ve nefretin; ideolojinin etkin olduğu kanaatini uyandırdı...
Cemaatinizin bu iki eski savcısı bilerek, kasten “yanlış” bilgilendirme yaparak size gönül veren milyonlarca inançlı Müslüman’ı yanıltmaktadırlar…

Yanılttıkları içindir ki...

O, milyonlarca inançlı ve samimi, vicdan sahibi Müslüman; o yaşlı başlı insanların size zarar vermek maksadıyla girişimde bulundukları için hapiste olduklarına inanmakta ve “oh olsun” demektedirler…

Yani; "Dövene elsiz, sövene dilsiz olacaksınız" şiarınız Hizmet'in hukukçuları tarafından ayaklar altına alınıyor...
Eli de dili de bağlı o insanlar; Cemaat'in hukukçuları ve kimi yazarları tarafından kıyasıya dövülüyor...

Unutmayınız ki…

Zat-ı Âliniz istediğiniz kadar o yaşlı başlı adamların hapiste olmalarından ciğerinizin yandığını, elinizde olsa hepsini serbest bırakacağınızı söyleyin…

Hizmet Hareketi gazetelerinde yazan, televizyonlarında programlar yapan ve Hizmet’e bağlılıkları ile bilinen bu iki eski savcı ve benzeri arkadaşlar; sizin “elimde olsa hepsini serbest bırakırdım”dediğiniz kişilerin Anayasa Mahkemesinin “tahliye” kararına rağmen salıverilmelerinin önüne geçebilmek için çabalıyorlar…

Onları dinleyen vatandaş da sizin “ciğerim yanıyor” deyişinizi haliyle samimi bulmuyor…

Lütfen; o mübarek vicdanınız ve yüksek adalet duygunuzla bu arkadaşlarınıza kişisel kin ve nefretlerinin değil; gerçekten adaletin, hakkın ve hakkaniyetin yanında durmalarını tavsiye ediniz…
 

Öncelikle, halen cezaevinde yatan hükümlü özlü tutukluları ve tabii ki Mustafa Balbay’ı savunanların haklarını teslim edeyim…

Neden mi?..

Çünkü…

Türkiye’de verdiği kararların uygulanıp uygulanmayacağının tartışılamayacağı tek mahkeme Anayasa Mahkemesi’dir…

Ve...

O iki avukat, Anayasa'nın kararlarının uygulanmasının "mutlak hüküm" olduğunu savundular...

Ve...

İki saat boyunca da hukukun temel ilkeleri dışına çıkmadılar, dosyadaki bilgileri istismar etmediler...
 

Yani ey dostlar!..

Anayasa Mahkemesi’nin Mustafa Balbay’ın temsil hakkının ihlal edildiğine ilişkin verdiği karar kesindir, emredici hükmündedir…

Temel hak ve özgürlükler konusundaki mahkeme kararlarının daraltılarak değil genişletilerek uygulandığı göz önüne alındığında Yüce Mahkeme’nin kararının uygulanmaması gerektiğini söylemek için vicdan, izan ve adalet duygusu bakımından yoksul olmak gereklidir…

Yani…

Mustafa Balbay, Anayasa Mahkemesi’nin verdiği "temsil hakkı ihlal edilmiştir" kararından sonra mutlaka ve hatta bir dakika dahi geciktirilmeden tahliye edilmelidir…

Hukuk devleti ilkelerinin eksiksiz uygulandığı ileri demokrasilerde tahliye gerektiren kararlar infaz kurumuna ışık hızıyla ulaştırılır…

Çünkü…

Bireyin özgürlüğü kısıtlanmışsa ve cezaevinde bulunuyorsa içerinde yattığı her bir dakika bir “hak ihlalidir”…

 

Hangi siyasi görüşten olursak olalım…

Eğer vicdan sahibi isek hepimiz biliyoruz ki Türk yargısı son 5 yıldır çok yara aldı…

Öyle ki…

Halkın en az yarısı ve hatta belki de yarısından fazlası (Gülen’in “yaşlı başlı adamlar hapis yatıyorlar ve benim ciğerim yanıyor; elimde olsa hepsini serbest bırakırım” demesinden sonra mutlaka yarısından çoğu), yargılamaların hukuk ilkelerine göre değil, intikam hisleriyle yapıldığına inanıyor…

Ama işte fırsat…

Anayasa Mahkemesi’nin verdiği bu son karar öncelikle Yüce Mahkemenin tarafsızlığı konusunda kamuoyunda yıkılan güveni yeniden tesis edeceği için yararlı olacaktır…

Yüce Mahkemenin gereğini yerine getirmesi için kararın bir suretini gönderdiği İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi de bir saniye bile vakit yitirmeden o kararın gereğini yerine getirmek için toplanmalı, infaz kurumuna Balbay’ın tahliye kararını bildirmelidir…

Bunun tartışılacak hiçbir yanı yoktur…

 

Ama… Buna rağmen…

Tarafsız Bölge’ye konuk olan Cemaatçi eski savcılar hukukun ve kanunlarımızın değil; Mustafa Balbay’a karşı duydukları kişisel kin ve nefretin gereğini yerine getirdiler…

Nerden mi çıkardım?..

Hukukun temel ilkelerini bilenler (Ki; üniversite eğitimim boyunca kanunlardan daha çok hukukun temel ilkelerine ilgi gösterdiğimi beni yakından tanıyan arkadaşlarım çok iyi bilirler) Cemaatçi iki eski savcının yaptıkları konuşmalardan bütün savunmalarını hukuk temeline oturtarak değil; kişisel kin ve nefret duygularının üzerine bina ettiklerini anlaşıldı…

Çünkü…

Ve az önce de söylediğim gibi; Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanıp uygulanmayacağı tartışma konusu bile olamaz…

Tartışanlar Anayasa Mahkemesi’nin kuruluş kanunundan haberi olmayanlardır…

 

Ve ey güzel insanlar!..

Sizler bilmeyebilirsiniz ama meslek hayatım boyunca Mustafa Balbay’la bir gün bile aynı şeyleri düşünmedim; aynı siyasi çizgide yürümedim…

Aksine…

28 Şubat sürecinde, dönemin iktidarına destek verdiğim için Balbay ve çalıştığı gazetenin (Cumhuriyet) hedef tahtalarından biriydim…

Yarın tahliye olsa büyük ihtimalle yine karşı mahallelerde yer alacak, ateşli fikir mücadelesine girişeceğiz…

Ama…

Böyle olacak diye; Mustafa Balbay ve daha birçok hükümlü özlü mahpusun başına gelen hukuk faciasını görmezden gelecek değilim…

 

Ve...

Ortada Anayasa Mahkemesi’nin verdiği bir karar var…

Karara göre Mustafa Balbay milletvekilidir…

Milletvekilliğini yapma hakkı ve özgürlüğü, yani temsil hakkı ihlal edilmiştir…

O hakkı ihlal eden de ben, sen, biz, siz onlar değil, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’dir…
Yüce Mahkeme diyor ki:

“Ey Mahkeme, Balbay isimli milletvekilinin temsil hakkını ihlal eden sensin; bu haksızlığı dakika vakit geçirmeden gider”…

Ama…

Cemaat’in hukukçuları bu kadar yalın bir kanun gerçeğini inkâr edebiliyorlar…

Yani çok sevdikleri, saydıkları Hocaefendi’nin samimiyetini gölgeliyorlar…


Ve ey efendiler!..

Hukuk Devleti
olma iddiasındaki bir devletin Yüce Mahkemesinin verdiği bir karar uygulanmayacaksa eğer, o yüce mahkeme neden meşgul ediliyor ki?..

Neden, “kim takar senin gibi mahkemeyi ve verdiği kararı?” tavrı takınılıyor?..