Cemaat hükümet kavgasını bu mektup başlattı
20 yıl İslamcı, muhafazakar camianın medyasında çalışan Levent Gültekin kavgayı başlatan mektubu ve içeriğini anlattı
GAZETECİLER.COM - Levent Gültekin yaklaşık 20 yıl İslamcı, muhafazakar camianın medyasında çalıştı. Kendi tabiriyle onlarla büyüdü, onlarla beraber hayal kurdu. Yeni Şafak’ta çalıştı, Gerçek Hayat dergisini çıkardı. Star gazetesinde, 24’te, Cine 5’te üst düzey yöneticilikler yaptı. Bugün Türkiye’de etkili noktalarda bulunan insanlarla bir mahalle birlikteliğine sahip oldu.
'den Müjgan Halis, Levent Gültekin ile konuştu. Gültekin, geçmiş birlikteliklerin onların reflekslerini fark etmeye kolaylık sağladığını söylüyor. “Aldıkları tutumun motivasyon kaynağını daha kolay anlıyorum. Ne yapabileceklerini, nereye yöneleceklerini, asıl dertlerinin ne olduğunu dışarıda durmanın da verdiği avantajla daha rahat gözlemleyebiliyorum” diye konuşuyor.
İşte eski mahallesinden bir süre önce ayrılan ve gazeteciler.com sitesinde uzun süredir çarpıcı makaleler kaleme alan Gültekin'in o röportajda anlattıkları:
BEN DEĞİL MAHALLE TOPYEKÜN TAŞINDI
Eski ‘mahallenizden’ taşındığınızı söyleyebilir miyiz?
Doğrusunu isterseniz ben bir yere gitmiş değilim. Fakat bir mahalle topyekûn bir yere taşındı. Gücün, iktidarın yanına. İsmet Özel derdi ki ‘Hangi gerekçeyle sosyalist olduysam aynı gerekçeyle de Müslüman oldum.’ Benim için de durum bundan farklı değil. Dindarlığı önemsememe gerekçe olan değerler benim onlardan ayrışmama da bir gerekçe oldu.
Peki neydi sizi onlardan ayıran değerler?
Son üç dört yılda gördüklerim, duyduklarım, yaşadıklarım bana dürüst, ahlaklı, nazik, saygılı, adil, özgürlükçü biri olmak için İslamcıların arasında durmanın akıllıca bir iş olmadığını gösterdi.
(...)
AMAÇ KAVGAYI TABANDAN SAKLAYIP GEMİYİ YÜZDÜRMEK
Yaklaşık iki buçuk yıl önce bir yazınızda AK Parti ile Cemaat’in birbirlerinden nefret eden, birbirlerinin kuyusunu kazan gelin ile kaynana gibi olduklarını ve misafir yanında karşılıklı gülücükler saçtıklarını yazmışsınız. Size 2.5 yıl önce bu satırları yazdıran hangi dinamiklerdi?
AK Parti ile Cemaat arasında yaşananları iki tarafa da yakın olanlar biliyordu zaten, gizli bir şey değildi. Sadece kamuoyu önünde birbirlerine saygılı, hürmetli davranıyormuş gibi yapıyorlardı. Amaç kavgayı tabandan saklamak gemiyi yüzdürmekti.
Peki ilk ne oldu da su yüzüne çıktı?
Özellikle 7 Şubat’tan sonra Başbakan Cemaat’e güvenini kaybetti. Ve bu güvensizliğini de bürokrasideki tercihleriyle göstermeye başladı. Aslında bunun 7 Şubat’tan daha gerisi de var. O da şu: Hükümet iktidara geldiğinde bürokrasiye atayacağı insan kadrosunun ağırlıklı kısmını, yüzde 80 diyebiliriz Cemaat tabanından tercih etti. Çünkü kendi dünya görüşüne yakın, yetişmiş başka insan kaynağı yoktu.(...)
GÜLEN MEKTUP YAZDI, ERDOĞAN KABUL ETMEDİNe zaman başladı bu rahatsızlık?
Zannediyorum, üç buçuk yıl önce. MİT krizinden bir yıl kadar önce. Çok konuşulan bir olay vardır: Fetullah Hoca, üç buçuk yıl önce başbakana içinde 150-200 kişilik isim listesi de olan bir mektup gönderiyor. Diyor ki: “Güneydoğu’da belli başlı kadrolara bu isimleri atayın göreceksiniz Kürt sorunu diye bir şey kalmayacak.”
Bürokrasi kadrosu mu?
Evet, öğretmen, doktor, başhekim, emniyet müdürü, yargıç gibi önemli kadrolar. Mantık şu: Benim yetiştirdiğim insanlar toplumla diyalog kurmada daha mahir. Bunlar bölge halkıyla çok sıcak bir diyalog geliştirecek ve toplumla devleti barıştıracaklar. Kürt sorunu diye de bir şey kalmayacak.
Başbakan’ın cevabı ne oluyor?
Başbakan listeye bakıyor ve kendi alanına bir müdahale olduğunu söyleyip teklifi reddediyor.
Yine mevzu Kürt sorunu yani?
Evet. İlk güvensizliğinin temeli odur. Ondan sonra sırtlarını birbirlerine karşı sağlama alma ihtiyacı hissetmeye başladılar. Başgösteren güvensizlikten sonra başbakan, ‘O kadar verdik, ben sizin önünüzü açtım, ama ben açtıkça siz benim önümü kapamaya başladınız’ aşamasına geldi. Örtülü bir çekişme başladı akabinde. Bu böyle giderken MİT operasyonu oldu ve orada her şey koptu. İktidar artık atamalarda Cemaat’e göz açtırmamayı prensip edindi.
BAŞBAKAN'IN İKİ YIL ÖMRÜ KALDI DİYORLARDIMİT operasyonu gerçekten de başbakanı doğrudan hedefleyen bir şey miydi?
Bu konuda kimsenin şüphesi olduğunu sanmıyorum. Cemaat çevrelerinde konuşulan şöyle bir hesap vardı: Başbakanın iki yıl ömrü kaldı. Siyasi etkinliği kalıcı hale getirecek organizasyonlar yapılmalı.
Ölmesini mi bekliyorlardı başbakanın?
Bekleme demeyeyim de, geleceğe dönük plan diyelim.
Neyin planıydı bu?
Bürokrasideki etkinliğe siyasi etkinliği katmak. Çünkü bürokrasinin en rahat ettiği –bu Kemalistlerin olduğu dönem için de geçerli- zayıf iktidardır, koalisyonlardır. Bürokrasinin karşısında dirayetsiz, hatta mümkünse bir koalisyon olduğu zaman iktidara istediğiniz birçok şeyi yaptırabilirsiniz.
Karşılarında blok bir iktidar ve dirayetli bir başbakan var. O, bürokrasinin hareket alanını daraltıyor. Çünkü bürokrasi de artık Cemaat demek. Hem de öyle 300-500 kişi değiller. Cemaat’in bürokrasideki iktidarını tamamlamak için son bir adım kalmıştı. Yargı- emniyet-istibarat sacayağının üçüncüsünün tamamlanması MİT’in de kontrole alınmasıyla olacaktı. Çok uğraştılar. Güneydoğu’yla alakalı bahsettiğim listeyle başlayan tereddüt Cemaat’in MİT’te etkinlik kazanmasının da önünü kesti. Yani başbakan artık daha temkinliydi. İşte tüm bu kavgalar verilirken kamuoyu önünde birbirlerine saygı, hürmet dileklerinde bulunuyorlardı.