Cem Yılmaz sahiden de komik mi?..

Çünkü Cem Yılmaz'ın “komik adam" olduğuna alıştırıldı beyinleri... Artık o beyinler halkın kendisinin değil; toplum mühendislerinin...

ADNAN BERK OKAN                 


Alev Alatlı
 geçenlerde "Cem Yılmaz Hayranlığı"nın ne demek olduğunu o kadar güzel anlattı ki HaberTürk’te...

Cem Yılmaz Emine Erdoğan'a "Sayın Hanımefendi’nin tarif ettiği kişi benim”deyince salondakilerin yılışık gülüşlerine ve hatta kahkahalarına tanık olunca Alatlı'nın tarif ettiği kesimleri gördüm o yılışık ve gereksiz kahkahalarda...
Neymiş; “çoluğu çocuğu bıraktık geldik” demiş Cem Yılmaz
Vay beee!..
Ne espri!..
Yahu ne esprisi?..
Eğer bu espriyse Türk halkının sabahtan akşama “kah kah keh keh” olması lâzım…


Önce öğrenin be!..

Diyorlar ki; "Ferhat Göçer, Ayten Alpman'ın şarkısını farklı tondan söyleyince..."

E vallahi pes yani...
Yahu şarkı merhume Alpman'ın değil ki...
O sadece yorumlayanlardan biriydi...
Şarkı; Mireille Mathieu'nün söylediği anonim bir Musevi ezgisiydi.. 
İkincisi herkes aynı şarkıyı aynı tondan söyleyemez...

Üçüncüsü ton farkı yok, oktav var...
Yani Ferhat orjinaline göre yedi ses yukarıdan söylüyor...
Yahu önce bir şeyler öğrenin sonra eleştirin be!..

Bir zamanlar Metin Akpınar için "haberleri anlatsa halk gülmeye hazır" denirdi yaCem Yılmaz, Metin Akpınar'ın o günkü çizgisini belli ki yakalamış...

Herkesin anasına avratına sövse millet kahkahalarla gülecek...
Alttan yavaş yavaş ısıtılan kurbağa deneyindeki gibi halk o hale geldi ki, "lider"gördüğü biri ne yaparsa yapsın "alkışlıyor"...
Hatta kendilerini azarladığı, aşağıladığı halde sesini çıkarmıyor...
Neden?..
Çünkü öyle alıştırıldı...
"O müthiş bir liderdir ne derse kabullen"...
c
Neden?..
Çünkü Cem Yılmaz'ın “komik adam" olduğuna alıştırıldı beyinleri...
Artık o beyinler halkın kendisinin değil; toplum mühendislerinin...
Bakın medyaya göreceksiniz…
İçimizden biri "barış süreci" ile ilgili hafif eleştirel bir şey söylese veya yazsa tepki hazır:
"Sen oluk oluk kan akmasını istiyorsun"...
"Yahu neden isteyeyim?.. Ben sadist miyim?.. Zalim miyim?.. Yamyam mıyım?..”
Ama hayır...
Medya (her türlüsü) halkın beynine girmiş yönetiyor:
"Barış süreci iyi niyetle bile olsa, aksayan yönlerine dikkat çekilse bile tepkini koy, eleştirene küfret, hakaret et!"...
Ve robotlaşmış beyinler hemen giriyor devreye:
Başlıyor:
"Sen oluk oluk kan akmasını istiyorsun" demeye...
 



                      Ferhat'tan ne istersin be Ahmet?..

[Ne zaman televizyonu açsam...
Ferhat Göçer'in Türk Telekom için bağırdığı "Memleketim" adlı şarkıya denk geliyorum. 
Televizyon sesini kısmaktan mecalsiz kaldım. 
Kumandanın "mute" tuşu, inceden yıpranmaya başladı.]

Kim yazıyor bunları?..
Ahmet Hakan…
Ferhat’la özel bir husumeti var mı bilmem ama ağır bir yazı…
“Eleştiri mi?” diye sorarsanız hayır, eleştiri değil çünkü Ferhat’ın müzik tekniği olarak nerede yanlış yaptığını söylemiyor…
Ferhat'ın ülkenin en iyi tenorlarından biri olduğunu unutuyor veya bilmiyor...
Ferhat'ın şarkıyı bir oktav yukarıdan okuduğunun farkında değil …
Oysa şarkı “ses kalitesi” açısından olağanüstü…
Ve tabii ki o tondan söyleyebilmek her babayiğidin harcı da değil…
Ama müzik bu…
Herkesin beğenisi aynı olmuyor…
Kimisi oktavlı şarkıları sever, melodinin meyan bölümünde zevkten kendinden geçer…
Kimisi ise Ahmet gibi bu tarzı sevmez, oktavlı şarkı söyleyenlerin "bağırdıklarını"zanneder…
Yani; 
Ahmet’in, Ferhat’ın tarzını beğenmemesi çok normal…
Ama…

Ahmet’in o tarzı aşağılaması, sesi kapama (mute) tuşunu aşındırdığını söyleyerek tarzdan nefret ettiğini söylemesi; siyasi konularda kendisi gibi düşünmeyenlerin “o fikirden tiksiniyorum” diyerek fikri aşağılamasına benzer ki demokrat düşünceyi sakatlar…

Bu anlatmaya çalıştığım madalyonun bir yüzü…
Şimdi bir de arka yüzüne bakalım…
Aynı Ahmet, çok sevdiğini bildiğimiz yakın arkadaşı Nilgün Belgün için ise övgüler düzüyor...
Ahmet’in övgüleri, oyunu izleyen bir dostumun (ki sanat konusunda gerçek uzmanlardandır) yorumlarının yanından bile geçmiyor zira dostum Belgün’ün “tek kişilik” oyunu için “çok fazla ticari; içinde sanat yok; güldürmek, medyada kendinden söz ettirmek ve para kazanmak için yapılmış” diyor…
Eleştiriyor yani…
Kötüleme değil; oyunun “sanat” olarak nitelenmeyeceğine ilişkin durum tespiti yapıyor…
Aynı dostum Nilgün’ün oyunu ile ilgili görüşünü şöyle bitiriyor:
“Nilgün de haklı çünkü başka bir mesleği yok; o bir tiyatrocu… Sahneden kazanıyor ekmek parasını… Asıl kötü olan Nilgün’ün yaptığı değil, Türkiye’nin yetenekli bir sanatçısını para kazanmak amacıyla gerçek sanattan uzaklaştırmaktır; asıl suçlu ya da kusurlu olan Nilgün değil onu bu hale düşürenlerdir”…
Yani sevgili Ahmet;
Sık sık tekzip edilip, “eleştiri sınırlarını aştın ama” cümlelerine muhatap olmaktansa eleştiride kalsan; yani sınırı aşıp hakarete varmasan sen kazanacaksın…
Ki…
Bunu yapabilecek yetenek ve kaliteye de sahipsin…

Hâsılı;
Müzik beğenisi kişiden kişiye değişir...
Karım ve ben Ferhat Göçer'in"Memleketim" şarkısını yorumladığı reklâm başladığındasesi daha da açıyoruz...
Çünkü mükemmel yorumluyor Ferhat!..
Memleketimizi daha çok sevmemiz gerektiğini anlıyoruz...
Acaba bu ağır eleştirilerin sebebi; bu memleketin daha da çok sevilmesinin önüne geçmek mi ne?..
Amaaaaa...
Biz Ferhat'ın yorumunu beğeniyoruz...
Kendisini eleştirenlere "köpek" diyerek hakaret etmesini değil...
Keşke ağır da olsa, hatta hakaret amaçlı da yapılsa eleştirilere gülüp geçebilse,"onlara öyle geliyor çünkü onların baktığı yerden belli ki öyle görünüyor" dese, diyebilseydi...