Cem Yılmaz ile 'Yahşi Batı'dan aşk hayatına..
Vatan'dan çarpıcı bir Cem yılmaz röportajı. 'Senaryoyu büyük kıskançlıkla yazıyorum rolleri yabancıya gitmesin diye sevdiklerime veriyorum'
Cem Yılmaz"ın merakla beklenen "Yahşi Batı" filmi 1 Ocak"da
vizyona giriyor.
Vizyon öncesi Cem Yılmaz"la görüştük. Ciddi başlayan röportaj,
zaman zaman yumuşadı ama sonlarına doğru kahkahanın dozu iyici
arttı.
İşte Cem Yılmaz"la Yahşi Batı, müzik, arabalar, para, kadınlar ve
milli piyango!
* Milli Piyango"da 30 milyon ile ne alınır diye hesap yapıyorlar..
140 tane Ferrari... İyi de 140 tane Ferrari"nin Temmuz pulunu ne
yapacan! Sıçtın!
* Yılbaşında 30 milyon alacan. Tamam çok güzel. Peki sosyal çevren
ne olacak!
* Senaryoyu kendim yazıyorum. Bazen rolleri kıskanıyorum. Mesela
Demet Evgar"ın oynadığı rolü oynamayı çok isterdim!
* Ağabeyim "Yahşi Batı"da ben de oynayacağım" dedi. "Olur mu öyle
şey, sen oyuncu değilsin ki" dedim.. Kulağıma eğilip "Peki sen
nasıl oynuyorsun" dedi. Adama hak verdim.
* Müzisyenler benden komik.. "Viyola kemanın dizelidir.. Ağırdan
alır" dediler.. Öyle Gümüşhane Gümüşhane olalı böyle zulüm görmedi
durumları yok yani..
* En sevdiğim besteci Mozart"tır.. Çünkü direk neticeye gider!
* Yöneteceğim orkestrayı tanıtmayı düşünüyorum ama biraz uzun
sürer. Çünkü 14 tane birinci keman var.
* Evlenmeden önce annem ailesiyle ne zaman sinemaya gitse babam da
bilet alırmış. Bir gün anneannem yine babamı görünce "Lan ne zaman
sinemaya gitsek bu adamın yanına düşüyoruz" demiş.
* Müzisyenlere hürmet ederim. Benim işim orkestrayı dinlerken
kendini Mozart zanneden seyirciyle.
* En büyük hayalim bu ülkede 5 yaşında bir çocuğun şakır şakır
keman çalmasıdır. Ama Türkiye"de yetenek deyince akla kulağından
leblebiyi sokup burnundan çıkartanlar geliyor.
* Muhabbet bittiği zaman ilişkim biter. Evliliği düşündüm ama
hiçbir kadına resmi olarak evlenme teklifi etmedim.
* Aşk acısı nedir bilmem... Çünkü hiç bir kadına ağlamadım. Kadına
niye ağlayım kendime ağlarım. Bütün insanlığa ağlarım.
* Gazeteciler soruyorlar "aşk hayatınız nasıl?" diye... Ne aşkı ya?
Halbuki sordukları aslında adamın zamparalık hayatı.
Çekimleri başladığından bu yana merakla beklenen Cem Yılmaz’ın
“Yahşi Batı”sı nihayet izleyicisiyle buluşmaya hazır. 2010’un ilk
gününde vizyona girecek olan filmi konuşmak için Cem Yılmaz’la
buluştum... Röportaja biraz ciddi başladık, zaman zaman yumuşadık
ama sonlarına doğru kahkahanın dozu iyice arttı... İşte Cem
Yılmaz’la Yahşi Batı, mizah, müzik, arabalar, para, kadınlar ve
milli piyango!
1 Ocak’ta Yahşi Batı vizyona giriyor. O gün Cem Yılmaz için nasıl
geçer?
Ayın 30’unda iki gösterimimiz var. Filmi o gün sinema yazarları,
gazeteci arkadaşlarımızla izleyeceğiz. 30’unda heyecanı üzerimizden
biraz olsun atmış oluruz.
Çaktırmadan sinema salonlarını kontrol etmez misiniz?
Onu zamanında çok yaptım. Filmi seyirciyle izlemek önemli. Mesela
Avrupa’da bir merkez seçiyoruz. Çoğu zaman Almanya’da bir şehir
oluyor. Orada da İstanbul’dakilerden kalabalık bir seyirci oluyor.
Bunu mesela 2 Ocak’ta Berlin’de yaşayacağız. 1 Ocak şöyle geçer;
eğer alabilirsek insanlar gidiyor mu, izliyor mu diye bir iki haber
alırız. Ama 5 Ocak’ta neler olacağını çok iyi biliyorum. Çünkü ilk
üç gün rakamları açıklanıyor. Ondan sonra rekorlar, şunlar bunlarla
haşır neşir olunuyor. Yani işin eğlence bölümü bu.
Film daha vizyona girmeden insanların kafasında “Cem Yılmaz yine
yapmıştır yapacağını” fikri oluştu. Bu beklenti sizi geriyor
mu?
Beklentiler beni germiyor. Zaten benden iyi bir şey bekliyorlarsa
bu mutluluk verici. Ama ben basının, film beklentisiyle ilgili
birazcık yardımcı olmasını istiyorum. Yani seyirciye yardımcı
olmamız lazım. Amacını iyi duyurabilirsek, filmin amacını
duyururken oyuncu mesela komedyense bu anlamda bir şey beklenmesini
durdurmamız lazım. Bunu tüm samimiyetimle söylüyorum. Mesela Vavien
çok övülmeye değer bir film. Ancak bir gazetede “Engin Günaydın
komedi yapmalı bence” diye bir yazı okudum.
Şimdi bunu bir kanı gibi, tavsiye gibi, büyük fikir gibi empoze
etmek iyi değil. Bence Engin’in yaptığı film çok muhteşem, çok
desteklenmeli.
Sizin için de “Cem Yılmaz komik film yapmalı” diye düşünce var
mı?
Ben bunu kırdığımı düşünüyorum. Çeşit çeşit film yaptım. Her Şey
Çok Güzel Olacak benim ilk filmim. Bir komedi filmi, ancak içinde
bir sürü dram da var. Dolayısıyla benim başlangıcım.
Sizinle ilgili hep bir komik olma beklentisi var ama...
Benim en çok şaşırdığım bir televizyon haberinde “Cem Yılmaz o gün
kırdı geçirdi” başlıklı haberler. Halbuki ben orada yalnızca ayakta
duruyorum. Şimdi bu tip haber komedyenle ilgili seyirciyi irite
ediyor. Bu adam niye kırdı, ne zaman geçirdi, biraz daha kıracak
mı? Şimdi bu beklentiyi yaratmak çok doğru değil. Benim insanlara
Yahşi Batı için söyleyeceğim şey, gerçekten salonda eğlenerek, hep
beraber izleyecekleri eğlenceli komik bir film.
Kadın olaydım da Demet’in rolünü oynayaydım
Kovboy filmi merakı nereden çıktı?
Eğlence, eğlenme merakından çıktı. Birinci olarak öyle. Biz başka
kılıklara girmekten çok hoşlanıyoruz. Çocuksu bir yanım var, bir de
çok uzun zaman olmuş bizim perdede Western yapılmayalı. 40 yıldan
fazla. 68, 69, 70 bunların başladığı Yılmaz Köksal, Süleyman
Turanlar’ın “Maskeli Beşler”, “Çiko”, Erol Taş’ın, Danyal
Topatanlar’ın... Yeşilçam’da çok örnekleri var. Şimdi biz bu tip
miraslara önem veriyoruz. GORA’da benim ana karakter Arif’in başka
bir gezegene giderken Sadri Alışık izliyor olması zaten öyle bir
işaret. Yani ben öyle filmlerin varlığını hatırladığımızı
vurgulamak için öyle işaretler koyuyorum. Şimdi yakın zamanda
birisi Arif karekteri için yorum yapmış; “Sadri Alışık’ın çakması
gibi bir karakter o” diyor. Bu doğru bir tespit değil. O bir
sevginin, vurgunun belirtisi.
Bütün filmlerinizde hep Ozan Güven, Zafer Algöz, Özkan Uğur var.
Niye aynı kadro?
Geriye dönüp baktığım zaman bu soruyla çok karşılaşıyorum. Ama
Zafer Abi hangi filmde olursa olsun, Zafer Abi’dir. Beraber
çalışıyor olmak benim şansım yani. Bence insanlar algıyı şuna
bağlarlarsa iyi olur. İyi oyuncuyu izlemekten hoşlanıyorsa ki bu
bir seyirci kalibresidir, herkes iyi oyuncuyu izlemekten hoşlanır.
Dolayısıyla bizde var olandır. Bizim filmler çok hüner istiyor
rollerde, yani yapacak bir şey yok. Özellikle en başında oynamayı
bırakın, espriyi paylaşıyor olmayı istiyor. Onu paylaşmadığın
arkadaşlarınla mekanik olarak canlandırmak çok zor. Ama “Sen burada
şerifi oynuyorsun” diyeceğim insanla espriyi paylaşmıyorsan
yalnızca oynar ve gidersin. Abim bana “Bu filmde ben de oynacağım”
dedi. “Nasıl yani sen oyuncu değilsin ki” demiştim. Bir gece
senaryoyu yazdığımız zaman kısık sesle, kimse yokken bana “Bir şey
soracağım sen niye oynuyorsun?” dedi. Sonra ben de abi kardeş
olunca, mesleki unvanlar gidince, bir anda hak verdim adama. Filmde
oynattım.
Senaryoyu yazarken “Ben bu filmde olmayayım” deyip, sonra
dayanamayıp girdiğin oluyor mu?
Örneğin ben filmde replikleri notlar halinde çalışıyorum, sonra
herkese anlatırken oynayarak anlatıyorum. Oynayarak anlatırken de,
“Ahhh kadın olaydım da şu Demet’in rolünü oynayaydım” diye içimden
geçiyor tabii. Hepsi için öyle.
Büyük bir kıskançlıkla yazıyorsun. Niye paylaştığın, sevdiğin
insanlarla yapmak istiyorsun... Yabancıya gitmesin diye.
Gişeyi takmıyorum en çok Yahşi Batı para kazandıracak
Size en çok hangi film kazandırdı?
AROG çok kazandırdı. Hokkabaz’ın gişesi çok düşük olmasına rağmen
oran olarak o da kazandırdı. Ama gözlemlediğim kadarıyla en çok
kazandıran Yahşi Batı olur. Öyle görünüyor.
“Bu film için gişe 3 milyonun altına düşmez” dediniz.
Artık ben gişeye takmıyorum yani benim için geçmişte kalan bir şey
bu. En çok izlenen film olma meselesi muhasebe meselesidir. Dünyada
da box office denilen şey kişiyle ölçülen bir şey değil, gelirle
ölçülür, bu film şu kadar kazandı diye. Dolayısıyla ben ticari
olarak çok şanslılardan birisiyim, bunu sıkıntı edecek bir ruh
halinde hiçbir zaman olmadım. Hatırlıyorum en çok sevdiğim
yönetmenlerle mukayese edip, bizi galip yapıyorlardı. Bundan
vicdani rahatsızlık duyuyordum. Benden, Zeki Demirkubuz’dan daha
iyi bir film yaptığım için 4 milyon kişi izliyor hissiyatına
kapılmamı nasıl beklersin? Nuri Bilge Ceylan’ın en çok izlenen
filmi Üç Maymun sanırım. Ama “Nuriciğim bizim de GORA var olur mu?”
denir mi? Bu bir ahlak problemi olur, bu sinema bilmemek olur, ayıp
olur. Bu insanlarla karşı karşıya gelmemizi sinema sanatı adına
saçma bulurum.
Çok da eleştiriliyorsunuz.
Bu eleştiriler moralinizi bozuluyor mu?
Bu eleştirilerden bir kazanım edinmedim şimdiye kadar. Yalnızca
adam tanıdım. Moralim bozulmuyor ama merhamet diye de bir şey var
hayatta. İnsan merhamet ediyor. Bir insanın tiki var ve onu devamlı
dürterler. Yazık değil mi o adama, kim burada suçlu, tiki olan mı?
Yoksa dürten mi? Kimin ahlak sorunu var o zaman? E şimdi benim
tikim var diyelim. Niye dürtüyorsun devamlı: “Bu böyle şeylere çok
gıcık oluyor, o zaman devam dürtelim.” Ee yazık değil mi? Ben
komedyen olarak birinin tiki var diye, devamlı bıdı bıdı yapıp onu
devamlı küfür ettirmekten hiç hoşlanmam.
Sahneye çıktığınız zaman, insanlar sizi görür görmez gülüyor. Bunun
formülü ne?
Komedinin bin yıldır bilinen kurallarına biat ettim ben. Onlar da:
Asla komedi ciddi bir iştir deme. Mizah bir silahtır deme... İşine
bak işini yap. İşini yaptığın zaman zaten silahsa silahtır, değilse
değildir. Ben sokaktaki adamla o mizahı paylaştığımı biliyorum. En
entelektüeliyle, en yüzeysel yaklaşanının harmanlandığı 3 bin tane
gösteri yapmışım. Koltukların birisinde bütün dünyadaki
komedyenleri izlemiş adam oturuyor A2’de, diğeri A4’te bizim
apartmandan Celal. “Bana bilet verir misin?” demiş, vermişim, önde
onunla beraber oturuyor. İkisi de gülüyor. E şimdi bu şaka mı?
Ortak bir payda var demek ki. Ona hürmet etmek lazım, hafife
almamak lazım.
Otomobil merakı var derler, yüzde 90 taksiye binerim
Sanatsal üretiminiz için nerelerden besleniyorsunuz. Mesela halkın
arasına karışır mısınız, tedbili kıyafetle?
Benim çok doğal bir hayatım var. 13 yaşında ne kadar sosyalsem
şimdi de o kadar sosyalim. Gece hayatım yoktur yani, hiç yoktur.
Mazbut bir insanım. Bir otomobil merakım olduğundan bahsedilir ama
benim seyahatimin yüzde 90’ı taksiyle olur.
Babanız için “Benden daha esprili” diyorsunuz, aklınıza gelen en
baba esprisi ne?
Babamın annemle tanışma ve vakit geçirme planı şöyle: 1966’da açık
hava sinemaları var İstanbul’da. Annemler ailece sinemaya giderken
buluşuyor, tanışıyorlar. Beraber vakit geçirmek istiyorlar ama
sinemaya da gidemiyorlar. O zamanki flört durumları öyle tabii.
Babam annemin kız kardeşine diyor ki “Al bak bu da parası, bundan
sonra sizin aileye bilet alırken 6 kişilik değil, 7 kişilik al.”
Teyzem de 7 kişilik alıyor. A2, A4, A6 ve finaldeki biletin
koçanını koparıp babama veriyor. Ailece filme gidiyorlar, yan
koltukta babam oturuyor annemin yanında. Bir, iki, üç, beş artık
7’nci filmde anneannem diyor ki; “Lan devamlı aynı adamın yanına
denk geliyoruz.” Bu adam benim babam işte (gülüyor).
Birçok filme gala yaptınız. Bu galalarda herkes gittiği film için
süper diyor. “Hiç film kötüydü” diyen olmuyor.
Garip değil mi?
Daha acayibi var. Galada sizi beğendiğini söyleyip gazeteye hiç
beğenmediğini yazanlar da oluyor.
Siz galada kötü bir filme kötü der misiniz?
Dememeyi öğrettiler. Demeye gayret ettim. Çünkü en azından eşitlik
karinesi... Bizimkilere neler söylediler. Ben de elimden geldiğince
şu film pek parlak değil demeye çalıştım.
Ohoooo hiç öyle değilmiş. Kimse senden beklediği olgunluğu
göstermiyormuş.
Çekimlerde seyisin ölmesi başımıza gelen en kötü şeydi
Türkiye’nin en komik kadını kim?
İçeriği bir uyarlama olmasına rağmen oyunculuk olarak ona çok şey
kattığı için Demet Evgar’ı seviyorum. Bir de Gülse Birsel. Bir
yazar olarak Gülse’yi de önemli buluyorum. Yoksunluktan mizah
devşirme meselesine alternatif ürettiği için çok başarılı. En iyi
yaptığı şey şehirli kadın bakış açısında hiç umulmadık gözlemler.
İyi kadın yazar mutlaka var. Bir sürü dram da var ama mizah yazarı
olarak onu çok önemsiyorum.
“80 yaşına kadar bu işi yaparım” diyorsunuz.
Yaparım. Örnek aldığım kişi de Aydın Boysan. 13-14 yaşında ilk
okuduğum mizah yazarı Aydın Boysan. Ondan çok şey öğrendim.
Gençlere tavsiye ediyorum.
Yahşi Batı’nın setinde bir seyis ölmüştü...
O üzüntüyü sizi anlatamam. Eğlenceli bir filmin içinde olabilecek
en kötü şeylerden bir tanesi. Ama hayatın gerçeği. O konuda
profesyonel bir duygu yok. Film sırasında elbette duyulmayan da
birçok tatsız şeyler olabilir. Hayat durmuyor, biz dursun diye
hayal ediyoruz. Filmler sırasında yollardayız. Fiziki bir sürü
olaylar geçiyor. Doğa şartları. İnsanların sete gelip giderken
yaşadığı trafik maceraları bile filme dahil.
Yine Yahşi Batı setinde hoş bir olay yaşanmış. Bir işçiye arabayı
paketlemiş, süslemiş hediye etmişiniz.
Bir komiklik yaptık tabii. O kadar filmcilik olacak. Setteyiz orada
doğal olan ne var ki? Arabayı tabii fiyonk yaparız, koca kasaba.
Sürpriz yapmayı severim. Keanu Reeves bir keresinde Matrix’i
çekerken 20 kişiye Harley Davidson motor almış. Ben de kendi
gelirimi böldüm çarptım çıkardım matchbox’a (küçük oyuncak
arabalar) denk geliyor.
Yeni proje...
Yahşi Doğu olabilir. Bizim filmin kahramanlarının başka maceraları
olabilir.
Mozart’ın 25’inci senfonisini çalışıyorum
Orkestra şefliğine gelelim...
Bu teklifi kabul etme sebebim öncelikle yeteneğe hayranlığım
olması. Bizim memlekette kulağından leblebi sokup ağzından
çıkarmayı yetenek sanıyorlar. Benim en büyük hayalim 5 yaşında bir
çocuğun şakır şakır keman çalması.
Provalar yapıyor musunuz? Müzisyenler gülüyor mu size?
Şu ana kadar bir tane prova yaptık. Gülerler tabii, çok komik
adamlar. Komik olan ben değilim. “Bu ne?” diyorum “Viyola... Viyola
kemanın dizeli” diyorlar. Adamlar böyle esprili çocuklar. “Biz
Qarted’iz” diyorlar, ben de “Dört çeker yani” diyorum. Qarted’in
bizdeki karşılığı dört çeker. Adam “Bu dizel kemanlar daha ağırdan
alır” diyor.
Normalde konuk şef olmak için para veriliyor...
Benim de teklifim o yöndeydi ama kabul etmediler. Konuk şefler bir
bağışta bulunuyor ama istemediler.
Eser belli oldu mu?
Evet... Mozart senfoni 25. Sol minör (gülüyor). Mozart en sevdiğim.
Çünkü direkt neticeye gider.
Peki siz orkestrayı tanıtacak mısınız?
Tanıtacağım tabii. 14 tane birinci keman var. Bir de niye 1’inci
keman? (gülüyor) Sanata hürmet, ona dikkat çekmek istiyorum.
“Kabiliyet nedir?”le ilgili bir tespit, bir vurgu yapmam lazım.
Müzisyenler çalarken size gülerse...
Gülmelerini istiyorum ben de... Mozart da gülen birisi. Klasik
müzik öyle snobe edilecek bir şey değil. Klasik müzik devrinden
dolayı klasik müzik. Adam onu ne neşe, dert içinde yazmış. Adı
üstünde müzik. Yalnız dinleyenin kendinden menkul bir havası
oluyor. Müzisyen gönlünü koymuş. Onu gereğinden fazla snobe eden
olayı böyle egzajere eden, dinlerken kendini Mozart zanneden
seyirciyle benim işim. Hürmet et, izle, abartma. Kendinden geçme.
Bir tek sana ait zannetme. Müzik herkes için.
Televizyonun bozuk kumandasını şöminede yaktım
Yılbaşı gibi günler benim için çok bir şey ifade etmez. Geçen sene
evde tek başımaydım. Televizyon kumandası da bozuktu, hiç kanal da
değiştiremedim öyle kaldı. Hatta kumandayı şöminede yaktım,
çalışmıyor çünkü. Her şeyim var ama bir kumandam yok.
Muhabbet bittiği zaman ilişkimi bitiririm
Hiçbir kadın için aşk acısı çekmedim
Otomobillere çok düşkünsünüz...
Kim kadar mesela? Sana bir isim söyleyeceğim kaç arabası olduğunu
duyunca dudağın uçuklayacak. Seinfeld’in 90 tane Porsche’si var.
Jay Leno’nun da 250 tane arabası var. Ben trafikte çoğunlukla taksi
ile geziyorum.
Otomobil konusunda çok seçicisiniz. Peki kadın?
Ben gençliğimde dahi bu tufaya düşmedim. Hiç benim bir röportajımda
“Esmer kadınlardan hoşlanırım, kadınlar bekleyin geliyorum” yoktur.
Bir adam uyduruyorlar. Bu adamın ağzından “Bekleyin kadınlar
geliyorum” dedirtiyorlar. Bunu bir başkasına soruyorlar. O da
uydurulmuş lafa ders veriyor, “Terbiyesiz hayvan herif, senin
neyine gerek?” diyor. Sonra öbürü de ona “Hayır bence Cem Yılmaz
haklı. Kadınlar beni bekleyin diyorsa bir bildiği vardır” diyor.
Bir diğeri de “Hayır haddini bilmeli” diyor. İyi ama ben böyle bir
şey demedim ki dayı! 10-15 sene böyle geçti.
Bir ilişki sizin için ne zaman biter?
Muhabbet bittiği zaman ilişki de biter.
Bir kadının peşinden çok koştunuz mu?
Koşmadım.
Aşk acısı çektiniz mi?
Yok hiç çekmedim. Aşk acısı denilen şeyin ne demek olduğunu
bilmiyorum.
Evliliği düşündüğüm oldu ama resmi olarak teklifte bulunmadım
Bir kadın için ağladınız mı?
Kadına niye ağlayayım, kendime ağlarım. Bütün insanlığa ağlıyorum
ben (gülüyor). Benim için aşk acı bir şey değildir. Acı Aşk
(gülüyor).
Aşkla ilgili konuşmayı sevmiyorsunuz?
Bu konular çok ince konular. Gerçekten bana özel hayatımla ilgili
sorular sorulmasını istemiyorum. Magazinel olan, eğlenceli olan,
aşk hayatı denilen şey aşk hayatı değil aslında, zamparalık hayatı.
Benim hiç öyle bir hayatım olmadı. Bunlar daha çok partici tiplerin
işi, ben hiç öyle olmadım.
Evlilik teklifi...
Bu “Evlilik vaadiyle kandırdınız mı?” sorusuyla aynı. Resmi olarak
hayır. Düşündüğüm oldu ama resmi bir teklifte bulunmadım.
İlk aşkınızı hatırlıyor musunuz?
Hatırlıyorum, uğruna bir çocuğu dövmüştüm. İlkokul 3’te. Sıralarda
örtü vardı ya. Her hafta bu örtüyü birisi yıkıyordu. Sıra kızda
değilmiş, beraber oturduğu sıradaki çocuktaymış. Kavga ediyorlardı.
Çocuk da örtüyü kızın önüne attı. “Ne oluyor burada?” dedim.
Çocuğun elinde de iş eğitimi dersinde yaptığı küçük halı vardı. Ben
de aldım onu kırdım. “Hanımefendi arkadaş sizi rahatsız ediyor mu?”
ayakları yaptım. Kızı kurtardım.
Gülşen Yüksel- VATAN