Cem Küçük'ten Abdurahman Dilipak ve Mustafa Yeneroğlu'na destek
Türkiye gazetesi yazarı Cem Küçük medyaya ilişki yazılarına devam ediyor. Küçük bugün Abdurrahman Dilipak ve AK Parti milletvekili Mustafa Yeneroğlu'na köşesinden destek verdi.
Son yazılarında medya ve sanat dünyasındaki bazı
kesimlere eleştiriler getiren Cem Küçük, bugün de gazeteciler
üzerinden samimiyet konusuna değindi.
Bir süredir AK Parti'ye uyarılar getiren Abdurrahman Dilipak ve
tweetleriyle dikkat çeken Mustafa Yeneroğlu eleştirilerin
hedefine oturmuştu. Bugün Cem Küçük'ten bu iki isme de destek
geldi.
Hande Fırat'ın istifa haberiyle gündeme gelen Mustafa Yeneroğlu
için Cem Küçük "Ben Mustafa Yeneroğlu’nun bazı görüşlerine
katılırım, bazısına katılmam ama bilirim ki Yeneroğlu her zaman
samimi ve içten bir siyaset adamıdır. Siyasi hesap yapmaz ve
Erdoğan dışında başka oluşumlara göz kırpmaz. Onun siyasi çizgisi
her zaman böyleydi" ifadelerini kullandı.
Abdurrahman Dilipak içinse eleştirilerinin AK Parti tabanının
rahatsızlığını yansıttığı için dikkat edilmesi gerektiğini
belirtirken "Yazdıkları doğru olur, yanlış olur ama Dilipak
inandığını yazar. McKinsey olayı da bunun örneğiydi. "
dedi.
İŞTE CEM KÜÇÜK'ÜN BUGÜNKÜ
YAZISI
Ülkemizde hem bedel ödeme kültürünü oturtacağız hem de eğriye eğri
doğruya doğru demenin erdemli bir davranış olduğu kodunu
yerleştireceğiz. Çünkü Türkiye’nin ahlakını çürüten iki temel olay
var. Birincisi ne yaparsan yap yanına kâr kalma olgusu, yani
cezasızlık kültürü. İkincisi de eğriye eğri doğruya doğru
demeyerek, inanmadığı şeylerin propagandasını yapma olgusu, yani
eyyam kültürü.
Ülke olarak bu iki hastalığımızı da aşmamız lazım. Bu yazıda
anlatmaya çalışacağım. Birinciye örnek hem sanatçılar hem
gazeteciler arasında ‘dansözlük yöntemi’, yani bir oraya bir buraya
yalakalıkla kazançlı çıkma alışkanlığı. İşte bu iktidarın
nimetlerinden faydalanmış ve bu iktidar sayesinde serpilmiş
sanatçıların biraz rüzgâr ters esti sanıp Türk devletine hemen
ihanete kalkışması tipik örnektir.
Bu hadisenin tipik örneklerinden biri halk arasında Recep İvedik
diye bilinen Şahan Gökbakar’dır. Ben de okurlarımın uyarıları
sayesinde geçmişten beri süren bazı hareketlerini idrak ettim.
Yoksa radarımda bir tip değildi. Bu komedyen önce bu iktidarı
övmüş, sonra Gezi kalkışmasında rüzgâr ters esti sanıp Başkan
Erdoğan aleyhine Haziran 2013’te bir video çekmiş. Kendince iktidar
giderse diye önlemini almış. Erdoğan, Gezi terörizmine karşı dimdik
durup düşmeyince bu sefer Eylül 2013’te Başkan Erdoğan’ı anlatan
bir TV programına katılıp Tayyip Bey’in kendisine ‘Tombişim’ diye
hitap etmesinden ne kadar sevindirik olduğunu anlatmış.
Hatta Erdoğan kendisine ‘Tombişim’ dedi diye diyete başladığını da
gururla söylüyor Eylül 2013’te. Oysa iki ay önce Haziran 2013’te
Başkan Erdoğan’a laf atan videoyu hazırlayan da yine bu Recep
İvedik. Aslında bizlerin de bu sanatçı takımının bu dalaverelerini
takip etmemiz gerekirdi. Bu rezaletlere rağmen bu tiplerin Tayyip
Bey’in bir daha da yanına bile yaklaştırılmaması gerekliydi. İşte
yine tarih tekerrür ediyor.
Bunları yapan Şahan Gökbakar şimdi yine rüzgâr ters esiyor sanıp
Başkan Erdoğan’a düşmanlık ediyor. Peki şu ana kadar bu adam bu
yaptıklarından ötürü bedel ödemiş mi? Bir zerre ödememiş, aksine bu
trilyonlar kazanmış. Sinema işletmecilerinden daha fazla para
kazanmak için Şahan Gökbakar ve Cem Yılmaz gibiler bu iktidarı
arkalarına almışlar. Tayyip Bey hepsine yardımcı olmuş. Başkanımız
Erdoğan sayesinde Acun’un sahip olduğu TV8’e tüm o İvedik tarzı
filmlerini çok yüksek ücretlerle pazarlamışlar.
Bu iktidara hem düşmanlık edip hem de iktidar nimetlerinden en çok
bu Recep İvedik gibiler istifade etmişler. Bunun adı rezalettir. Ne
yaparsan yap yanına kazanç kalır dönemi 23 Haziran süreciyle
bitmiştir. Halkımızın deyimiyle “yok artık üç kuruşa beş köfte” ey
Şahan Gökbakar gibiler. Ne yaparsanız olumlu ya da olumsuz bedelini
ödeyeceksiniz.
Bahisleri iki tarafa birden oynamak yok artık. Peki bizim medya
âleminin dansöz gibi bir oraya bir buraya oynayan Recep İvedikleri
yok mu? Olmaz olur mu? Bir sürü var. Onlar da Gezi ve 17-25 Aralık
darbesinde Başkan Erdoğan'ın kellesini istiyorlardı. Sonra en büyük
iktidar yalakası oldular. Şimdi rüzgâr döner gibi oldu zannederek
yine bir öyle bir böyle oynuyorlar. Aynı Recep İvedik gibiler. Bir
zerre bedel ödemediler, ama o dönem bitti.
İşte yine bir başka örnek son yazımda Başkan Erdoğan’a yaptığı
düşmanlığı örneğiyle kanıtladığım Hande Fırat hemen korkup bu sefer
de kendini affettirip iktidar çevresine yine yaranmak için AK
Parti’nin eleştirel milletvekili ve MKYK üyesi Mustafa Yeneroğlu’nu
harcamaya kalktı. Tıpkı Sevilay Yılman’ın, sayesinde iş bulduğu
Binali Yıldırım’ı bir küçük rüzgârla sattığı gibi.
Sayın Yeneroğlu da bundan böyle kime güvenip kime güvenmeyeceğinin
dersini öğrenmiş olur. Ben Mustafa Yeneroğlu’nun bazı görüşlerine
katılırım, bazısına katılmam ama bilirim ki Yeneroğlu her zaman
samimi ve içten bir siyaset adamıdır. Siyasi hesap yapmaz ve
Erdoğan dışında başka oluşumlara göz kırpmaz. Onun siyasi çizgisi
her zaman böyleydi. Başkanımız Erdoğan da kendisini bu kimliğiyle
çağırdı. Katılın ya da katılmayın Mustafa Yeneroğlu kendi dünya
görüşü çerçevesinde tutarlı ve omurgalı adamdır. Ben, AK Parti
içinde farklı düşündüğüm yanları olsa bile böyle içi dışı bir mert
adamları sever ve sayarım.
Aynı şey yazar olarak üstadımız Abdurrahman Dilipak için de
geçerlidir. Dilipak’ın son dönemde yazdıkları dikkatle okunmalıdır.
Yazdıklarının önemli bir kısmı tüm AK Parti tabanının hissiyatıdır.
Dilipak’ın dünya görüşünde benim katılmadığım hususlar vardır ama
bilirim ki Dilipak da inandıklarını yazan, hasbi tefekkür adamıdır.
O yüzden hem ben hem tüm muhafazakâr camia kendisine büyük saygı
duyar.
Dilipak’a susması için devlet kurumların yönetim kurulu üyeliği ya
da başka rant kapıları da açsanız susmaz. Asla da bu mevkileri ve
makamları kabul etmez. Yazabildiği kadar inandığını hesapsız
kitapsız yazar. Dilipak ve Yeneroğlu’nun samimi çizgisiyle AK Parti
içi iktidar kavgalarında yenilen tarafta olduğu için numaradan
demokratçılık oynayan gazeteciler karıştırılmamalıdır. Onların
samimi olmadığını milletimiz biliyor ve zaten o yüzden son derece
etkisiz konumdalar. Ne Dilipak ne de Yeneroğlu’nun AK Parti içi
rant ve iktidar savaşlarıyla işi olmaz. Fakat Karar gazetesi
çevresi ile Yeni Şafak’tan kovulan Kemal Öztürk ve benzeri
gibilerin yazdıkları tamamen AK Parti içi iktidar savaşlarıyla
alakalıdır. Milletimiz de bu gerçeği bildiği için bakın hepsini
toplasanız bir Abdurrahman Dilipak kadar ses getiremiyorlar.
Adaletli olmam gerekirse AK Parti içi iktidar kavgalarının
motivasyonuyla yazan hiçbir yazarın şu an kamuoyunda tesiri
kalmadı.
Yani aslında her tarafı ilgilendiren bir problem ile karşı
karşıyayız. Mesela şu an yenilmiş tarafı Erdoğan çağırıp makam
verse anında onların da zıt oldukları diğerleri gibi konuşacağına
emin olabilirsiniz. Zaten bu hakikati bizim muhafazakâr camia
bildiği için Karar gazetesi çevresi ve benzerlerinin doğru
söyledikleri yerde bile sözlerine itibar etmiyorlar. Bu adamlar
medyada güçlü konumdayken nerdeyse diktatörlük düşüncesini
savunacak tarzda yazıları arşivde duruyor. Odatv de bu tür tiplerin
dönüp CHP’yi desteklemey başladıklarını haber yapmış. Gülünç
bunlar.
Şu an Külliye’den telefon gelsin bu "sözde İslamcılar" hepsi birden
Ekrem İmamoğlu’na dümdüz gitmeye başlarlar. İşte gerçek anlamda
İslamcı bir münevver olan Abdurrahman Dilipak’ın bunlardan farkı
budur. Yazdıkları doğru olur, yanlış olur ama Dilipak inandığını
yazar. McKinsey olayı da bunun örneğiydi. Bana göre orada duruşu
yanlıştı ama kendi içinde tutarlı duruştur. Dilipak’tan beter
anti-Amerikan kimi yazarlar ise sırf öyle gerektiği için inanmadan
McKinsey militanlığı yaptılar ve Başkan Erdoğan’ın duruşuyla ters
köşe yattılar. İnandığını ve gördüğünü kalpten yazan adam millet
nezdinde de itibarlıdır. Kalpten gelen sözler, kalbi olanlar
muhakkak herkesi etkiler...