Canan Tan: 'Gençliğimden beri deli uçlardayım'
Sayım Çınar, Canan Tan ile konuştu, ortaya edebiyata, şiire, yeni projelere dair zengin bir söyleşi çıktı. Yeni kitabın ipuçları söyleşide!
GAZETECİLER.COM - ÖZEL
İÇERİK
SAYIM ÇINAR
Kadın ve erkek meselelerini sıklıkla işliyorsunuz romanlarınızda, nasıl değerlendiriyorsunuz durumu Türkiye’de?
Kadının birçok yönüyle erkekten güçlü olduğunu düşünüyorum. Doğum anı en başta. Çocuk ölümleri erkek bebeklerde daha çok. Acıya daha az dayanır erkekler. Doğum sancısı en büyük acıdır. Feministlik anlayışı da yanlış değerlendiriliyor. İkisinin arasını bulmak lazım. Feministlik büyük şehirde anlaşıldığı gibi bütün gün çalışıyorum, kocam da bir salata yapsın nidası değildir. Asıl kırsal kesimde sorun. Oradaki kadının ne olduğundan haberi bile yok. %80 oranında şiddet gören kadın dile getirmiyor. Çeşitli nedenlerle. Haksız çıkacağını düşünüyor, çocuklarının huzuru kaçacak diye düşünüyor. Güç meselesi için kadın Anadolu’da öyle işlerde çalışıyor ki akıl almaz. Hayvanın taşıyabileceği yükü yükleniyorlar, kocaları pişti oynuyor kahvede. Ben doğuda da batıda da yaşadım. Varoşla büyükşehir arasında çok fark kalmadı artık. Şiddet her yerde şiddet.
Göç ve şiddet ilişki üstünde de duruyorsunuz.
Son romanım da bununla ilgili. Fatih’te geçiyor. İnceledim orayı, Kadınlar Pazarı var orada. Oradaki surları da yazdım.
Romanınızı okurken filmi de çekiyor aklında okur. Yönetmenler geliyor olmalı size.
Lastik gibi uzatmalardan uzağım. Edebiyat eserlerinin uyarlamalarında süreyi doldurmak için böyle yollara başvurulabiliyor. Bir tanesini dizi olarak deneyeceğim. Tabii şartlarım olacak.
Üniversiteyi bitirdikten sonra Diyarbakır’a gidiyorsunuz. Yazmak için yaşamak gerekir diyebilir miyiz? Karakterlerin böylesine canlı olması bundan mı?
Yaşadıklarımdan bir şeyler alıyorum ama yazdıklarını yaşamak daha önemli. Okura da bu samimiyet geçiyor. Bazı okurlarım senin kitabını okumuyoruz seyrediyoruz diyorlar. Tiyatrocu olmayı çok istedim. Kendimi bir rejisör olarak görüyorum artık. Sahneye koyuyorum. Yüksek sesle okuyorum, canlandırma yapıyorum, aramızdaki iletişim sırrı bu galiba.
“Memleketin durumu gülmeye hal mi bırakıyor?”
Kadın mizah yazarı çok yok. Siz de uzak kaldınız, oysa başlangıç zamanlarınız mzah yazdığınız dönemlere denk geliyor.
Memleketin durumu gülmeye hal mi bırakıyor? Mizah aslında işler en kötü gittiğinde çıkar. Genelde gülen bir insanımdır, dram yazsam da. Ara verdik ama şunu da unutmayalım, çok seviyoruz ağlamayı toplum olarak. Yine de dikkat eksikliği konulu bir kitap hazırlamayı düşünüyorum. Mizahi bir kitap olabilir yakın dönemde.
““Halkın İsteği Üzerine” gibi bir başlık koyarım herhalde şiir kitabı yazarsam.”
Farklı edebiyat türlerinde üretimlerde bulunuyorsunuz. Şiir kitabı da bekleyebilir miyiz?
“Halkın İsteği Üzerine” gibi bir başlık koyarım herhalde şiir kitabı yazarsam. İlk ödülüm de bir şiir kupasıdır. Maskeli Balo adlı bir şiirdi. Nazım Hikmet’in, Ahmed Arif’in şiirlerini koyardım kitaplarıma. Kitaplarımda şair belirtmediğim tüm şiirleri de ben yazdım. Şunu hiç unutmuyorum: Ünlü bir yazarımız Osmangazi Üniversitesi’nde ben iki kontrplak arasına tuğla koysam satar demişti. Bu hep aklımdadır. Gel şiir kitabı basalım denildiğinde aklıma geliyor. Okur nasıl olsa alır halini sevmiyorum. Üniversitelerden çok istek var. Ayıklamak, kategorize etmek lazım. Belki ileride böyle bir projeye girişebilirim.
Pembe ve Yusuf’a dönersek. Toplumsal mesajlar, dram, yoğun bir kitap. Baş karakter Keder çok etkileyici.
Keder birçok karakterim gibi bir sentez. Doğuda ve güneydoğuda çok var böyle kadın. Çocuk gelin. Taziye evinde doğuyor Keder. En büyüğü isteyen erkeğe, en küçüğü veriyor ailesi. İstanbul’a göç hikayesi var. Dediğin gibi yoğun bir kitap.
Şatonuzda oturan bir yazar olmadınız hiç. Okurun katkısı nedir edebiyatınıza?
Çok iyiyiz böyle. Çok sıcak ilişkimiz var okurla. Sevilen, okunan bir yazarın karşısında benimle oldukları kadar samimi değiller. Sarılıyorlar, sırlarını paylaşıyorlar. Tek çocuğum, kalabalıkları seviyorum. Özel hayatımı gizli tutarım ama kitap olduğunda konu, her yere giderim. Geçen sene gitmedim yer kalmadı. En doğudan en batıya her yerdeyim.
Sinemayla aranız nasıl? Maltaya’da jüri üyesi oldunuz.
Tunç Başaran, Kenan Işık, Sevin Okyay vardı. Bir hafta boyunca filmleri izledik. Kenan ışık’la ters düştüğümüz bir film oldu hatta. Ben yarı belgesel olduğunu düşünüyordum, o ise birinci sıraya yazmıştı. İnsanın kendi hikayesini anlatması kolaydır dedim, Tunç Başaran da hak vermişti. Şimdi Kenan Işık’la ters düşmeseydim keşke diyorum.
“İnsan bir imza atarken çok dikkatli olmalı.”
Gezi parkı protestoları ardında bir imza kampanyası düzenlendi. Nasıl değerlendiriyorsunuz?
İmza atarken insan çok dikkatli olmalı. Oraya gönül memnuniyetiyle imza verdim. İstanbul’da olsaydım Gezi’de olurdum. Gençliğimden beri deli uçlardayım. Kitap yığmalarını söyledim yayınevime. Tomalar hamura çevirdiler maalesef. Kitaba düşmanlığı gördüm orada.
“İnanışların tersine doğudaki insanlar da çok okuyor.”
Türkiye’de okurları nasıl değerlendiriyorsunuz?
İnsanlar kitap okuyor. Tüyap bunun en önemli göstergesiydi. Miting alanı gibiydi son gün. Edebiyat konusuna gelince inanışların tersine doğudaki insanlar da çok okuyor. Öğrenciler de ev hanımları da memurlar da okuyor. Topluca okunan kışlalar, hapishaneler, polis kolejler, askeri okullar var.
Edebiyatın geldiği nokta nasıl görünüyor?
Çok kitap yayınlanıyor artık. Edebiyat ve edebiyatdışı olarak değerlendirmek lazım. Her edebiyat yapıyorum diyen edebiyat yapmıyor. Hiç ummadığınız insanlardan çok iyi kitaplar gelebiliyor.
Türkiye’deki eleştiri kurumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kitaba değil eleştiri, yazarın şahsına yapılır kimi zaman. Yıpratıcıdır bunlar. Kemikleşmiş, masabaşı insanlar var bir de edebiyat aleminde. Aslında en iyi hakemin okur olduğunu düşünüyorum. 1974 Haldun Taner Ödülü’nün verilişini Selim İleri anlatıyor. Birinciliği verdikleri isme oy vermemiş Selim İleri. Tartışalım bunu diyor. Kim kimi ikna ederse, ama kabul etmiyorlar. Mesele de yemeğe yetişmek. Belki bir yazarın kaderi değişecekti. Tabii tüm yarışmalar böyle değil ama bunları unutmamak gerekiyor.
“Para yönünü düşünseydim bana açık çek veren yayınevleri vardı.”
Yazarın telifleriyle yaşaması çok önemli.
Benim için en sonda gelir parasal konular. Çok okunayım diye girdim bu işe. Para yönünü düşünseydim bana açık çek veren yayınevleri vardı. Onları kabul ederdim. Altın Kitap’tan çıkıyordu kitaplarım, bir kuruş transfer parası almadım Doğan’a geçerken. Bu benim ürünümdür.
Edebiyat uyarlamalarına nasıl bakıyorsunuz?
Bülbülü Öldürmek, Sefiller çok iyiydi. Türkiye’de emin olamıyorum tabii.
İstanbul’la ilişkiniz nasıl?
Gelecek yıldan itibaren daha sık İstanbul’a gidip geleceğim. Kadına şiddet, kadın cinayetleri konularında son dönemde birçok etkinliğe katıldım, katılmayı da sürdüreceğim. Bu noktada İstanbul’u atlamak olmaz.
Sevgililer gününe, anneler gününe nasıl bakıyorsunuz?
Parası olan eşine yüzük alır, daha mütevazı olan bir gül alır, zorlama bir şey. Kadınlar günü de öyle. Erkekler günü neden yok? Bütün yıl erkeklerin, kadına bir gün kalıyor. Bunu anlamsız buluyorum.
Yeni kitap fikrine geri dönersek…
Birçok proje var. Birkaç proje birden gelir aklıma genelde. Biri yazılırken diğerinin hazırlıkları sürer bende. Herkes hayatının roman olduğunu düşünür. Benim çevremde de vardır. İzmirli dünyaca ünlü bir insanın kızkardeşi Türkiye’de. Burada büyümüş. Güçlü bir hikaye var arkasında. Bunu yazmayı düşünüyorum. Tutukevlerine girme düşüncem var bir de. Kızım seni şişlerler dedi, hiçbir şey olmaz, güçlü bir hikaye çıkacağına eminim yanıtını verdim. Ondan önceyse bir mizah kitabı yazmayı düşünüyorum. Bir dikkatsiz koca hikayesi.