Can Dündar'dan ilginç Uğur Dündar yorumu
Akşam gazetesinden Elif Aktuğ Dündar'a konuşan Milliyet yazarı Can Dündar, Uğur Dündar'ın Doğan Grubu'ndan ayılışını da yorumladı...
Can Dündar haberler dahil artık televizyon izlemiyor. Böylece huzura kavştuğunu söyleyen Dündar, Uğur Dündar'ın Doğan grubundan ayrılmasını da "medyanın merkezinde olacağım diye direnmenin alemi yok" sözleriyle değerlendirdi.
'Canım Erdalım, Sevgili Babacığım-İsmet İnönü-Erdal İnönü Mektuplaşmaları' bir döneme ışık tutan ve yazışmalardan oluşan bir kitap. Kitap, İnönülerin 1947 ila 1952 yılları arasında birbirlerine yazdıkları mektuplarından oluşmakta.
Akşam gazetesinden Elif Aktuğ Dündar ile yeni kitabını ve medya dünyasındaki son gelişmeleri ele aldı.
İşte o röportajdan bir bölüm:
- Başbakan kitabınızı okur mu
acaba, beğenir mi?
Başbakan'dan ziyade Cumhurbaşkanı
okusun isterim. Çocuklarıyla ilişkisini çok iyi idare ettiğini
düşünüyorum. Basından uzak tutuyor, 'normal' yetişmelerini
sağlamaya çalışıyor. Kendi yerine hazırlamıyor çocuklarını. Çankaya
Köşkü'nde Cumhurbaşkanı Gül'ün bu kitabı çok daha iyi anlayarak
okuyacağını düşünüyorum. O dönem Köşk'te fizik laboratuarı var
düşünsenize. İsmet Paşa, oğlundan hidrojen bombasını ayrıntılı
anlatmasını istiyor, o da anlatıyor mesela. Anlamıyor, bir daha
anlatıyor. Gittiği konserde piyanistin nasıl çaldığını uzun uzun
anlatan bir baba! Böyle siyasetçileri özlüyoruz.
- Televizyon seyrediyor
musunuz?
Bir süredir hiç seyretmiyorum. Ciddi bir
güven eksikliği bende de oldu. Eskiden biraz da mecburiyetten
seyrederdim, simdi seyretmiyorum.
- Haberler?
Haberler de dahil, seyretmiyorum.
Seyretmediğimden bu yana inanılmaz bir huzura kavuştum. Hoşuma
giden programları seyredip, sevdiğim yazarları okuyorum, o
kadar.
- Uğur Dündar için ne düşündünüz?
Bir gün
sıra hepimize gelecek. Durup seyretmeye devam edersek, alkış
seslerinden zaten kendi sesimizi duyamaz olduk. Türkiye'de basın
özgürlüğü varmış gibi bir illüzyon yaratmaktansa dışarıda kalmak
daha iyi. Bir süre taviz verilebiliyor belki, esneme noktanız var
belki ama biz kırıldık. Esneyecek bir yer kalmadı. O noktada
bırakmak çok daha iyi zaten. Dışarıda da yapılacak işler var,
medyanın merkezinde olacağım diye direnmenin alemi yok.
- İçinizde bir ukde kaldı mı, şunu da yapamadım
gibi?
Öyle bir doygunluk hissinde değilim. Kendimi
belgesel ve kitapta iyi hissederdim zaten. Haberciliğin o toz
dumanından sonra kitap bana çok iyi geldi. Belgesel hazırlığım var,
ayrıca bir yıldır çalıştığım bir kitap var. Ona
hazırlanıyorum.
- Müge Anlı'nın söylediklerini
seyrettiniz mi?
İnternette seyrettim, söylendikten iki
saat sonra bu cümleyi Van'da herkes duymuş ve seferberlik havası
dağılmıştı.
- İnsan aklından geçen her şeyi nasıl söyler, niye
söyler?
Bir vicdan aşınması oldu. Çok ağır bir şekilde
vicdanımız aşındı, küçüldü. Birçok sebebi var, neredeyse bir savaş
ortamı var ülkede. Savaş ortamlarında insanlık mevzi kaybeder,
daralır. Zannediyorum vicdan körelmesi oldu. Hızla vicdanları inşa
etmek lazım. Karamsar değilim, yardım kampanyaları ve seferberlik
havası ülkenin vicdanını sanıldığı kadar yitirmediğini gösterdi.
Medyada kol kırılır yen içinde kalırdı, bu defa öyle
olmadı.
- Kim teslim alabilir ki
medyayı?
Başbakan'ın medya yöneticileri ve
patronlarıyla toplantı yaptığı bir ülke bana basın özgürlüğü
yönünden bir istikrar vaat etmiyor. Demokratik bir ülkede böyle
toplantılar olmamalı. Medyanın suçu yok mu? Var!.. Ama kendi
kendini tamir edebilecek güçte olmalı. Talimat alıyorlar
görüntüsünün medyada yaratacağı tahribat, medyanın kendi başına
yaptığı yayıncılıktan çok daha ağır bence. O toplantının
mesleğimize çok ağır bir imza attığını düşünüyorum. Uzun yıllar
unutulmayacak bir imza. Bundan sonra her gazete okuyan ve
televizyon seyreden herkes acaba o toplantıda ne dendi de bu yayın
yapılıyor diye düşünecektir haklı olarak. Keşke o toplantı hiç
olmasaydı.