Can Ataklı'dan yeni Tayyip Erdoğan portresi!

Başbakan Erdoğan'ın yaşadığı değişimi resmeden Vatan yazarı Can Ataklı "Ne farkı kaldı Erdoğan’ın eskilerden" diye sordu.

GAZETECİLER.COM
Vatan yazarı Can Ataklı ilginç bir Başbakan Erdoğan portresi çizerek günün dikkat çeken köşe yazılarından birine imza attı. Erdoğan'ın yaşadığı değişimi resmeden Ataklı "Ne farkı kaldı Erdoğan’ın eskilerden" diye sordu.

Başbakan'ın 'Kürt sorunu yoktur' diyerek mililyetçi söylemde katılaşmasıyla başlayan sürecin devam ettiğini söyleyen Can Ataklı, Erdoğan'ın Kıbrıs restiyle 'statüko'nun dilini kullanır hale geldiğini söyledi:

ERDOĞAN ÜLKEYİ DEĞİŞTİRİYOR MU KENDİNE GÖRE DÖNÜŞTÜRÜYOR MU?

Tayyip Erdoğan’ın “koşulsuz” desteklemek için canhıraş biçimde çabalayanların ortak söylemi şu: “Tayyip Erdoğan değişimden yana, eskinin bütün hatalarından arınmaya çalışıyor. Demokrasi ve hukuk konusunda çok önemli adımlar attı, Türkiye artık eski Türkiye değil.”

Buna karşı çıkanların savundukları da şu: “Hayır Erdoğan Türkiye’yi değiştirmiyor, kendi zihnieti doğrultusunda dönüştürüyor. Bu uğurda demokasi, hukuk, özgürlükler ve insan hakları kavramlarını alabildiğine sömürüyor, kendini aydın sananları bir güzel kandırıyor.”

Bu tartışmanın içinden çıkmak zor. Çünkü bugüne kadar karşılıklı olarak verilen örneler iki tarafın da haklı olduğunu gösterebilir.

Ancak, geldiğimiz güne bir bakın.

KÜRT SORUNUNDA ESKİ DÖNEME DÖNÜLDÜ

Güneydoğu politikasının, o çok eleştirilen eski dönemden bir farkı kaldı mı?

Aradaki tek fark, eskiden bir “Kürt realitesi inkarı” vardı ya da pekçok kimse bunu dile getirmeye korkuyordu.

Şimdi Kürt realitesi kabul ediliyor. Kimse de korkmuyor.

Ancak sorunun çözümüne bakış yine eskisi gibi.

“Kürt yoktur” yerine “Kürt vardır” oturdu oturmasına, ama sorunun çözümü yine “terörle mücadele” kapsamında ele alınmaya başlandı.

Üstelik eskisinden de baskın biçimde “Sabrımızı taşırmasınlar” tehdidi ile.

KIBRIS'TA 1970'LERİN SÖYLEMİNE DÖNÜLDÜ

Oradan geçelim Kıbrıs’a. 9 yıl boyunca “Çözümsüzlük çözüm değildir” diyerek bir hatta “Kıbrıs’ı satıyorlar” eleştirilerine bile göğüs geren Erdoğan neredeyse 1970’lerin söylemine geri döndü.

Hemen söyleyeyim, Avrupa Birliği’nin çirkin yaklaşımına karşı Erdoğan’ın tavrının doğru olduğunu söylemeliyim. Elbette Türkiye her dayatılanı kabul etmeyecek kadar güçlü ve büyük bir ülke.

Ama şunu da unutmayalım ki, bundan önceki yönetimler de benzer biçimdeki kaygılar nedeniyle siyaset geliştirmeye çalıştılar.

Eskilerin hatası bunu kamuoyuna anlatıp paylaşmak yerine işin kolayına kaçıp ihaleyi askerin üzerine yıkmalarıydı.

Tabii Erdoğan’ın yeni Kıbrıs siyasetinde de askerin gücünü kullandığını unutmamak gerek bu arada.

12 MART VE 12 EYLÜL UYGULAMALARI GÜNCELLENDİ

Gelelim kişisel hak ve özgürlüklere. Erdoğan hukukun üstünlüğünden, özgürlüklerden ve insan haklarından çok söz ediyor. Geçmişin solcuları, günümüzün Türkiye sevgisizi kimi liberalleri de Erdoğan’ın bu söylemine sanki “kutsal” sözlermiş gibi sarılıyor.

Oysa, 12 Mart ve 12 Eylül askeri yönetimlerindeki uygulamalar Erdoğan iktidarında tekrar yaşanmaya başlandı.

Herkese potansiyel suçlu gözüyle bakan polis kalabalık yerlerde insanları durdurup üstbaş araması yapıyor kimlik soruyor. Arabalar durdurulup aranıyor. Lokantalara barlara ansızın dalınıyor, hüviyeti olmadığı gerekçesiyle insanlar gözaltına alınıyor, karşı çıkan dövülüyor bile.

Devlet eskiden “sakıncalı” diye damgaladığı insanları arkasına adam takarak izlerdi, fotoğraflar çekmeye çalışır, mahalle bakkalından “bunlar ne konuşuyor” diye öğrenmeyi denerdi.

Şimdiki iktidar ise teknolojiden yararlanıyor, sokakta adam gezdirmek yerine insanların telefonlarını dinliyor, videolarını çekiyor.

Peki ne oldu “Değişen Türkiye’ye, özgürleşmeye, demokratikleşmeye?”
Fatih Altaylı'dan Serhat Akın iddiası: Fenerbahçeli iki yöneticinin adları öne çıkıyor