Can Akçay ile Dün, Bugün, Yarın

Cemiyet hayatının önde gelen isimlerinden Can Akçay ile yazarlık deneyimini, son dönemde Türkiye’de olup bitenleri Sayım Çınar konuştu.

Can Akçay, yazılarını derlediği Dün, Bugün, Yarın adlı kitapla okurlarıyla buluştu. Cemiyet hayatının önde gelen isimlerinden Can Akçay ile yazarlık deneyimini, son dönemde Türkiye’de olup bitenleri Sayım Çınar konuştu.

İlk kitap heyecanını tanımlamanı istesem, ne dersin?

Kitap heyecanı bambaşka bir duygu, aslında bir nevi entelektüel performans fakat herhangi bir sanat performansından farklı olarak her an yazdığınızla ve düşüncelerinizle ilgili bir tartışma veya meydan okumayla karşı karşıya kalabiliyorsunuz. Bu da kitap yazıp yayınlamanın heyecanını artırıyor, her an gelebilecek bir soruya veya karşı fikre hazırlıklı olmak, donanım sahibi olmak gerektiriyor.

Neden Dün Bugün Yarın? Kitaba bu ismi verirken neler düşündün? 

Dün, Bugün, Yarın dememin sebebi geçmişte yaşanmış  olayların yarına ışık tutan analizlerden meydana gelen yazıları derlemiş olmam. Tabii olaylara objektif olarak bakıp herhangi bir ideolojiden uzak baktığım için sanırım insanlara daha değişik bir perspektiften bakma imkanı veriyorum, bu da kitabımı daha orijinal kılıyor.

YENİ SERMAYE MERKEZLERİNİN OLUŞTUĞU BİR TÜRKİYE'DEYİZ

Yazıları neye göre derledin, 2009'dan günümüze siyaset nasıl şekillendi, nasıl değişti?

2009’dan beri siyaset aslında tam bir devamlılık arz ediyor, Ak Partinin iktidarını perçinlediği, askeri vesayetin tamamıyla yok olduğu ve yeni sermaye merkezlerinin oluştuğu bir Türkiye ile karşı karşıyayız.

KİTAP YAZMAK BENİM İÇİN DOĞAL BİR SÜREÇ

Cemiyet hayatının içinde yer alan birisin, çoğu insanın beklentisi seni kulüplerde, eğlenirken görmekken sen neden bir kitap yazma kararı aldın?

Aslında benim yakın çevrem benim çok okuyan ve dünya gündemini yakından takip eden biri olduğumu bilir. Gerçi geçmişte finans isimden dolayı kalan bir alışkanlık bu. Dünyanın en sofistike yatırımcılarını Türkiye’ye yatırım yatmaya ikna etmemi gerektiren görevlerde bulundum. Bu da dünya ve Türkiye politikasını çok iyi bilmeniz gerektiren bir konumda olmanızı gerektiriyor. Yani anlayacağınız kitap yazmak benim için doğal bir süreç oldu.

Türkiye siyasetini nasıl görüyorsun? Sonuçta uzun yıllar Türkiye dışında okudun ve yaşadın. 

Ülkemizde eski bir devlet geleneği olmasına rağmen Osmanlı’dan beri gelen çok güçlü lider odaklı bir sistemimiz var, bunun da demokrasimizin gelişmesine engel olduğu tartışmasız bir gerçek. Kuvvetler ayrılığı ve hukuk sistemimizi değiştirip güçlendirmezsek toplumun önemli bir bölümünün kendi yaşam biçimini ve demokrasiyi tehlikede görmesi kaçınılmaz. 

PARA ESKİDİKÇE SOSYETE DEĞİŞİME UĞRUYOR

Türkiye'deki sosyete anlayışını nasıl değerlendiriyorsun? 

Ülkemizde para eskidikçe sosyete dediğimiz olgu da değişime uğruyor sanırım yurtdışında okuyan gençler daha uluslararası nitelikte davranıyorlar ve kendilerine daha çok  güveniyorlar. Oysa anneleri babaları pek uluslararası çevrede yoklar veya öyle çevrelere giremiyorlar, ama çocukları çok daha iyi yetişmiş ve sosyaller. Bu da önümüzdeki 10-20 yılda daha çok Türkün uluslararası arenada boy göstereceği konusunda ümit doğuruyor.

Yeni kitap projesi var mı?

Bence gayet doğal bir gelişim bu, toplumun en elit kesimi gerek zamanları olması gerek görgü açısından bazı birikimler edindiler bunu da yazıya dökmeleri bence olması gereken bir süreç, sonuçta ne kadar bilginiz görgünüz ve hikayeniz varsa o kadar içeriği dolgun bir kitap çıkıyor.

Türkiye'de sosyete dünyasının edebiyata ilgisini nasıl değerlendiriyorsun, son dönemde kitap yazan birçok isim oldu. 

Bence gayet doğal bir gelişim bu, toplumun en elit kesimi gerek zamanları olması gerek görgü açısından bazı birikimler edindiler bunu da yazıya dökmeleri bence olması gereken bir süreç, sonuçta ne kadar bilginiz görgünüz ve hikayeniz varsa o kadar içeriği dolgun bir kitap çıkıyor.

GEZİ ÖZGÜRLÜK VE DEMOKRASİNİN
YÜKSELEN DEĞER OLDUĞUNU GÖSTERDİ 

Gezi öncesi ve Gezi sonrası Türkiye'yi karşılaştırmanı istesem neler söylersin?

Gezi süreci bence Türk gençliğinin onurunu ve dik duruşunu gösterdiği bir süreç oldu, gerçi bir noktadan sonra provokatörler sureci dejenere etillerse de en başta güzel bir protesto oldu ve bir kısım gençlik bazı şeylerden taviz vermek istemediklerini gösterdiler. Bu olaylar geleceğin, özgürlüklerin ve demokrasinin daha kutsal bir yükselen değer olarak karşımıza çıkacağını bize gösterdi.

Can Akçay olarak hangi kimliğin daha ön planda, yazarlık mı, iş adamlığı mı?

İşadamı kimliğim yaşamımı sağlıyor, yazarlık da bir nevi hobi gibi...

Yazılarına devam ediyor musun herhangi bir mecrada, ikinci bir derleme düşünüyor musun?

Evet kafamda bazı fikirler var, biraz zaman sonra yeni bir kitap olabilir.

Soma faciasını, yaşananları nasıl değerlendiriyorsun?

Yazık ki yine burada eski bir atasözü aklıma geliyor, sanırım İngilizler söylemiş, Türkün aklı sonradan başına gelir diye. Tipik bir örneğini bu vahim olayda yaşadık. Önlemler alınmamış, denetim iyi yapılmamış ve 301 madenci toprak altında can verdiler. Aynı buna benzer bir olayı 2001 yılında bankacılık sistemi çökünce yaşadık. Hoyratça kullanılan banka fonları iyi denetlenmedi, finans piyasası çöktü ve yok olan kamu fonları ve bir düzüne banka battı. Sonra da sistem yeni baştan yapılandırıldı. Şu anda belki de dünyanın en iyi denetlenen bankacılık sistemi bizde. Kanımca madencilik sektörü de aynen o noktaya gelecek, tabii ilgili kurumların yüksek tazminat ile cezalandırılır ve ölenlerin ailelerine ödemeler şirket ve devlet tarafından yapılırsa sanırım iyi bir emsal teşkil eder. Bundan sonrası için bu konuda umutluyum.

Aya Sofya’nın ibadete açılması konusu uzun senelerdir konuşuluyor, senin düşüncen nedir konuyla ilgili?

Dünyanın en eski katedrali olan bu muhteşem bina 1453’den beri zaten bizim ve ecdadımızın koruması altındadır. Günümüzde gündeme gelen Aya Sofya’nın ibadete açılması tartışması bana biraz rencide edici geliyor.

Neden rencide edici geliyor? 

Netice itibari ile tabii ki ülkemizin sınırları içinde olan her yer ibadete açılabilir, sonuçta nüfusunun  99%’u Müslüman olan bir yerde kaç kişi itiraz edebilir ki… Hatta büyük bir çoğunluk ibadete gidebilir oraya. Ancak bu Türkiye’yi 3. dünya ülkeleri arasına koyar sanki, Hıristiyanların elinden kurtarılmış edası ile burada yaratılacak imaj bizim kendi bağımsızlığını kazanamamış veya yabancı güçlerin elinde olan başka Müslüman toplumlara benzettir ki ne Cumhuriyet’e ne de Osmanlı mirasının devamı olan bu millete yakıştırırım böylesi bir durumu. 3.Dünya ülke vatandaşlarında ufak ülke kompleksi olur, Türkiye gibi ekonomisi büyüklüğü ve Askeri gücü ile bölgede lider olan bir ülkeye artık bu gibi kompleksler yakışmaz. O yüzden Türkiye Cumhuriyetinin büyüklüğüne yakışır bir tavır sergilememiz gerekmekte. 

ÜLKE OLARAK KENDİMİZE NE KADAR GÜVENİYORUZ EMİN DEĞİLİM

Bu tavır nasıl sergilenmeli?

Bence mimarisi ve İslam estetiği daha hoş olan Sultan Ahmet Camii zaten muhteşem bir ibadethane görevini görmektedir, Sedefkar Mehmet Ağa’nın bu muhteşem eserinin hiçbir şekilde ikinci plana atılmasına izin verilmemelidir. 

Bence Türkiye açısından en mantıklı olan şu: Aya Sofya yalnızca Cuma namazına açılabilir, bu da çok hoş olur. Eminim dünyanın dört bir yanından namaz kılmaya Müslümanlar gelir ve ibadetlerini gerçekleştirebilirler. Ama bence her pazarda bizim kendi vatandaşlarımız olan Rum Ortodokslara, Rus Ortodokslara, Süryanilere, Ermenilere ve Katoliklere dönüşümlü olarak kullandırılabilir. Geri kalan günlerde de müze olarak kullanılabilir. Böyle bir icraat işte büyük ülke icraatıdır. Böyle bir hareketin İstanbul’a çekeceği turistin yanında, dünyada ve Avrupa’da yaratacağı imaj hiçbir şekilde parayla alınamayacak kadar müspet olur. Düşünsenize dünyanın dört bir yanından gelen Hıristiyanların hamisi TC olacak. Bir de Yunanistan’a, İsrail’e ve 2015’e hazırlanan Ermenilere hatta bütün Hıristiyan alemine vereceğiniz mesaj Türkiye’nin konumunu ne noktalara taşır. Türkiye bundan müthiş kazanç elde eder, Türkiye birilerinin paşa gönlü istiyor diye böyle bir fırsatı umarım kaçırmaz ama bu kadar kendimize güveniyor muyuz ondan emin değilim.