Cahit Kılıç

"Sen güçlüyken herkes zayıf, sen zayıfken herkes acımasızdır" deyişinde...

Çok değer verdiğimiz bir büyüğümüzle ailece ortak bir işe giriştik...
Dostum gibi varlıklı değildik tabii ki...
Ama madem ortak edilmiştik; elimizi taşın altına koymalıydık...
Bağdat Caddesi'ndeki evimizi ipotek ettirip borçlandık...
Çok geçmeden değerli büyüğümüz çocuklarımla katıldığımız bir toplantıda girdiğimiz işin umduğu gibi gitmediğini, daha fazla sürdürürsek zararlarımızın katlanarak artacağını belirtti...
"Benden buraya kadar" dedi...
O süreçte birçok kişi ile sözleşmeler yapmış, taahhütlerde bulunmuş ve bazı konularda yatırımlara başlamıştık...
"Piyasaya çok mahcup oluruz, verilmiş sözlerimiz var" dedim.
"Hiç bir söz, kaybedilmiş paradan daha değerli değildir kardeşim; cayarsın verdiğin sözlerden olur biter" dedi...
Neyse...
Dostumuzun hisselerini de devir aldık ve yolumuza devam ettik...
Sonunda o haklı çıktı...
Değerli büyüğümüzün Türkiye'nin en büyük işadamlarından oluşan çevresinden elde edilecek reklâm gelirleri hesaplanarak girmiştik o işe...
Haklıydı...
Neyde mi?..
"Sen güçlüyken herkes zayıf, sen zayıfken herkes acımasızdır" deyişinde...
Güçlü olduğu dönemlerde kıçının dibinden ayrılmayan işadamları artık telefonlarına bile çıkmıyorlardı...
Neyse...
Sonunda evimizi sattık, kredi kullandığımız bankaya olan borcumuzu ödedik...
Kalan ufak bir bölümle de İstanbul'u terk edip, küçük bir köyde küçük bir ev aldık...
Çok sevdiğim, değer verdiğim bir işadamı kardeşim; 
"Emin misin? Alıştığın bir hayat var. İstanbul'da kal bir çaresine bakarız" dedi.
Karımla o kadar kararlıydık ki:
"Karımla birlikte bundan sonraki hayatımızı heves almak değil nefes almak için yaşayacağız" dedim. 
Bunları neden mi anlattım?..
Şair Cahit Kılıç'ın Haber X'te  "Hakkın Yanında Olmak!" başlığı altında yayımlanan makalesini okuyunca aklıma geldi...
Şair Kılıç sanki karımı ve beni anlatıyordu...
Hayatın bir tek nefesten olduğunu anlamayan heveskârları uyarıyordu...
 Şöyle diyordu yazısının bir yerinde:

"Eğer dünya malında gözünüz yoksa ve parıltılı ve şaşaalı bir yaşamdan uzak mütevazı bir hayat sürme emeliniz varsa; o vakit muhterislerin arzularına da ram olmazsınız ve Hakk’a daha yakın olursunuz…" 

O kadar doğruydu ki söyledikleri...
Biz de ya İstanbul'da kalıp birilerine "râm" edecektik...
Ya heveslerimizi törpüleyip nefes almanın yolunu bulacaktık...
İkinciyi tercih ettik...
Beş yıldır hayatımızın son yirmi yılının "en mutlu, en huzurlu" günlerini geçiriyoruz...
Dünya malına karşı hiç hevesimiz yok...
Ama aldığımız nefes o kadar çok ki...
Uzatmayayım...
Şair Cahit Kılıç'ın herkese ders olabilecek kadar güzel ve değerli makalesini derim...
Kendisini de tebrik ederim...
Günün Kazananı Cahşit Kılıç'tır...