Burcu Esmersoy eteğindeki taşları döktü!

NTV Spor'un güzel spikeri Burcu Emersoy Vatan'dan Ayşe Aydın'a eteğindeki taşları dökmüş adeta...

Ayşe Aydın - VATAN
Burcu Esmersoy’u nasıl anlatsam, nereden başlasam... Güzelliği malumunuz ama o bunu kullanmayacak kadar akıllı. Bileğinin hakkıyla, çalışkanlığıyla, işine gösterdiği özenle başarılı olmuş bir isim. Magazin basınını yerli yersiz işgal etmekten dolayı çok mutsuz. Diyor ki “Benim, insanların merak edeceği ilginç bir hayatım yok. Her çalışan kadın gibi koşturuyorum.” Okuyun, siz karar verin!

* Güzelliğini ne zaman fark ettin?

Hiçbir zaman. Ben hâlâ kendimi çok güzel bulmuyorum.

* Hadi canım. “Scarlett Johansson’u beğenen, beni beğenmesin” demişsin.

O öyle değil. Bana beğendiğim kadın tipi soruldu. Ben de Giselle Bundchen gibi atletik, uzun bacaklı, uzun bedenli, kemikli burunlu kadınları beğendiğimi söyledim. Scarlett Johansson iri göğüslü, kısa boylu, kocaman dudaklı, kalçalı bir kadın. Benim güzellik anlayışıma uymuyor.

* Erkekler sinir olmuştur bu lafına.

Haklılar. Bacılarına laf etmiş gibi oldum. Sadece erkekler değil, kız arkadaşlarım da sinir oldu o lafa. Scarlett Johansson erkeklerin fantezilerini süsleyen, çok güzel bir kadın. Ama ben beğenmiyorum. Giselle Bundchen’i güzel bulanların, beni güzel bulmalarından ise gurur duyarım.

* Peki erkek olarak kimi beğeniyorsun?

Matthew McConaughey.

* Anlaşıldı kas seviyorsun sen!

Aynen.

Güzellik yarışmasına okul harçlığımı çıkarmak için katıldım

* Peki güzel olduğunu düşünmeyen bir kadın, güzellik yarışmasına niye girer?

O zamanın modelleri, Selim Sefada, Önder Bekensir filan bizim mahallenin çocuklarıydı. Onlar ısrar etti. Ben de belki okul harçlığımı çıkarırım diye onların ajansına görüşmeye gittim. Ajans beni beğendi ve güzellik yarışmasına sokmak istedi.

* Sen de kabul ettin.

Yok. Annemi kandırdılar. Telefonla arayıp “Kızınız birinci olacak, bu şansı tepmeyin” diye işlediler. Annem de büyülenip, beni itekledi.

* İkna oldun mu?

Benim amacım dediğim gibi okul harçlığımı çıkarmaktı. “Eğer bu yarışma ile yüzüm tanınacaksa, daha çok reklam filminde oynayacaksam, neden olmasın” dedim.

* İşe yaradı mı peki?

Tabii. Yarışmadan sonraki iki yıl içinde 12 reklam filminde oynadım. Az bir rakam değil.

* Peki Türkiye dördüncü güzeli oldun, işler açıldı. Hâlâ bir özgüven patlaması olmadı mı?

Bir 6 ay ayaklarımın yerden kesildiğini itiraf etmeliyim. Eller havaya, masaların üstünde bir halim vardı. Kendimi kaybetmiştim gerçekten. Sonra geri çekildim. Ve o geri çekmişlik bu yıllara kadar geldi.

* Evin güzel kızı mıydın?

Annem beni güzel bulur. Ama o da tam değil. Mutlaka bir kusurum vardır. Ya kötü giyiniyorumdur, ya çok zayıflamışımdır, ya gözlerimin altı çökmüştür. Şöyle bir ağız tadıyla “Güzeller güzeli kızım benim” dememiştir.

* Okulda kız arkadaşlarının güzelliğini kıskanır mıydı?

Yok, hiç. Beşiktaş Kız Lisesi mezunuyum ben. Bizim liseden birçok Türkiye güzeli çıktı. Pınar Altuğ, Pınar Tezcan... Güzellik yarışmasına genç kız yetiştiren okul gibiydi.

Erkeklerin bana olan ilgisini 21 yaşından sonra fark ettim

* Peki erkeklerin sana olan ilgisini ne zaman fark ettin?

O da güzellik yarışmasından sonra. Yani 21 yaşından sonra...

* Yarışma hayatını nasıl değiştirdi?

Hiç düşünmediğim bir alanda, televizyonda çalışmaya başladım. Bravo TV’nin reklam satışından sorumluydum. O sırada CNNTürk kuruluyordu. Beni, CNN’in reklam departmanına geçirmek istediler. Efe Önbilgin’le görüşmeye giderken, İhsan Topaloğlu “Reklama başkasını buluruz, bu kızı kesin ekrana çıkartmalıyız” dedi ve beni spor servisine transfer ettiler.

* Ne zamandı bu?

2000 yılıydı. Ama, ekrana hemen çıkmadım. CNN’de çalışmak çok istediğim için spor servisine geçmeyi kabul ettim. Prodüktörlük yaparak, dış haberlerde çalışarak işi öğrendim. 2004 yılında ilk kez ekrana çıktığımda, konusuna hakim bir spikerdim. 2006’da da NTV’ye geçtim.

* Futbolseverler seni ekranda yadırgadı mı?

Yok. Güzelliğin burada avantajı var. Erkek izleyiciler hiç “Bu kızın futbolla ne alakası var? Niye spor haberlerini sunuyor?” gibi sorgulamalarda bulunmadı. Beni bu dünyaya çok çabuk kabul ettiler.

* Erkeklerle çalışmak nasıl bir şey?

Kadınlarla çalışmaktan çok daha kolay, zevkli ve sorunsuz. Erkek arkadaşlarım beni sahiplendiler, bilgilerini paylaştılar. Onlarla yarışmadığımın farkındalar. Ne kadar işleri olursa olsun, programa hazırlanmama yardım ederler, vakitlerini alıyorum diye bozulmazlar. İşteki yakın arkadaşlarım Serra ve Zeynep buna kızıyor ama bu genel olarak böyle.

* Galiba bir ara “Kadınlarla çalışmak zor” demişsin. Hâlâ böyle mi düşünüyorsun?

Evet, bu lafımın arkasındayım. Kadınların genel olarak birbiriyle çalışması zor. Ama bu benim işteki kadın arkadaşlarımla sorun yaşadığım anlamına gelmiyor. Tam tersi çok iyi anlaşıyoruz.

Bacaklarımı görmek için filme giden varsa arkadaşlara borcumu ödemişimdir

* Romantik Komedi’de süperdin. Kısacık rol aldığın sahnenin bu kadar ses getirmesi rol arkadaşlarını kızdırmış galiba?

Bilmem, kızdırmış mı? Yok, zannetmiyorum. Ben o çekime gittiğimde Sedef Avcı iki gündür uyumuyordu. Benimle birlikte 18 saat daha çalıştı. O filme insanlar günlerini, gecelerini vermiş. Basında bu kadar çok yer alarak, bir süreliğine bile olsa, onların emeğinin önüne geçmiş olmak beni çok rahatsız etti. Kendime yapılmasını istemediğim bir şeyi başkasına yapmam.

* Ama reklamı oldu işte filmin.

Gişeye katkıda bulunduysam ne mutlu bana. “Aaa gidelim, Burcu Esmersoy’un bacaklarını görelim” diye 100 kişi bile filme gittiyse, o arkadaşlara borcumu ödemiş olurum.

* Galaya da onların önüne geçmemek için mi gitmedin?

Yok canım, çalışıyordum. Yoksa onlarla birlikte olmak çok isterdim o akşam.

İşim gereği taraf tutmam FB’li değilim yani

* Daha söylemediğin halde yazılan ne var böyle?

Garanti olsun diye e-postayla röportaj yapıyorum. Ona rağmen, ağzımdan çıkmayan cümleler ekleniyor. Bir futbolcunun Fenarbahçe’ye geçip geçmeyeceği sorulmuştu. Ben de “Çok büyük konuşmasın. Bir gün Fenerbahçe’ye geçecek” diye cevap vermiştim. Araya şöyle bir soru ve cevap uydurulmuş: “Fenerbahçeliyiz yani?”, “E herhalde...” Benim işim gereği taraf tutmam mümkün değil. Galatasaraylılar, Beşiktaşlılar benden nefret etmesin. Takım tutmuyorum.

* Peki işteki kadınlarla durumunu anlatsana.

Dört spikeriz. Birbirimizi seviyor ve destek oluyoruz. Birimizin işi oluyor, öbürü “Ben sunarım” diyor.

* Başka?

Hem iş arkadaşım, hem de normal hayatta arkadaşım olan Serra ve Zeynep var. Serra aynı zamanda müdürüm. Onun binbir emekle hazırladığı haberi, en iyi şekilde sunmak görevim. İşle arkadaşlığı karıştırmam.

Eski eşimin gazetelere demeç vermesine şaşırmadım

* Gelelim ilk evliliğine... Pek olaylı ayrıldınız.

Benim açımdan olaylı bitmedi. Basına öyle yansıdı. Gazetelerin sayfalarını bu tür anlamsız haberlerle işgal ettiğim için üzgünüm.

* Bu ilişkiden ne öğrendin?

İnsanları gerçek anlamda tanımanın çok zor ve zaman alan bir şey olduğunu öğrendim. Biz dört aylık bir birliktelikten sonra evlendik. Evliliğimizin birinci yılında aslında ayrıldık. Bir yıl sonra da boşandık. Mesele basına yansıdığında bizim ilişkimiz çoktan bitmişti yani.

* Eski kocan seni hayal kırıklığına uğrattı mı?

Hiç. Dedim ya evliliğin ilk yılında ben onu çözmüştüm. O yüzden her gün gazetelere demeç vermesine şaşırmadım. Ama bu davranışları bana verdiğim kararın doğruluğunu gösterdi.

* Aldatılmak güzel kadınların kaderi mi? Senin başına böyle bir şey gelmiş miydi?

O söze inanmıyorum. Bizim evliliğimizde boşanma sebebi “aldatılmak” değildi. Öyle bir şey oldu mu, olmadı mı onu bile bilmiyorum. Umurumda da değil.

Sevgilimle bir arkadaş davetinde tanıştık

* Şimdiki sevgilinle nasıl tanıştın?

Ortak bir arkadaşımızın davetinde tanıştırıldık. Benim bir süre sevgili istemediğimi bilen bir arkadaşım, beni kandırarak o davete çağırdı.

* Sevgilinin haberi var mıymış bu buluşmadan?

Hayır, onun da hiç haberi yok. Arkadaşımız kafasında bizi yakıştırmış.

* İlk görüşte aşk mıydı?

Evet.

* Evet ne? Biraz detay ver lütfen.

Özel hayatım hakkında konuşmaktan çok hoşlanmıyorum. Başkalarının özel hayatı beni hiç ilgilendirmiyor. Benimkinin de insanları ilgilendirmeyeceğini düşünüyorum.

* İyi de ünlü bir kadınsın. Bak oraya Hugh Grant’in resmini asmışsın. Onun özel hayatını anlattığı bir röportaj görsen okumaz mısın?

Hugh Grant’ın özel hayatı inan beni hiç ilgilendirmiyor. Alakam yok. Elizabeth Hurley’yi aldattığında olay olmuştu da “Eee, yani...” demiştim, kendi kendime. Ben filmlerini seviyorum o kadar. Basında bir özel hayat kirliliği var. Reality show’lar filan merak uyandırıyor ama şunu söyleyeyim benim hayatımın ilginç, insanları eğlendirecek, heyecanlandıracak bir yanı da yok.

* “Normal bir kadınım” diyorsun.

Evet. Renkli bir hayatım yok. Hafta içi çok çalışıyorum. En fazla iki bülten arası arkadaşlarımla yemeğe kaçıyorum. Hafta sonunu da sevgilime ayırıyorum. Her çalışan kadın gibi...

* İlişkide kendini nasıl bir kadın olarak tanımlarsın?

Ayda bir sinirlenirim. Kıskanç değilim, kendime de sevgilime de güvenirim. Sadık, saygılı, sevgi dolu, biraz Osmanlı kafasında bir kadınım.

Basında çıkan Burcu’dan hiç hoşlanmıyorum

* Bir de “Kadınlar rahim kavgası içinde...” demişsin. Ne demek o Allah aşkına?

Onu yazıyı süsleyen arkadaşa sormak lazım. “Rahim kavgası” diye bir laf, kelime dağarcığımda yok. Tamamen uydurma. Magazinci arkadaşlar sayfa doldurmak için garip garip başlıklar atıyorlar. Basından takip ettiğim Burcu’dan hiç hoşlanmıyorum. Son derece sığ bir tip.

* Ne yapıyor o Burcu?

O Burcu durup dururken “Benim de selülitim var” diyor mesela. Sanki iyi bir şey, sanki bununla gurur duyuyormuşum gibi... İşim gücüm yok, gazetecileri çağırmışım, selülit konusunda basın toplantısı yapıyorum gibi bir durum çıkıyor ortaya.

* Demedin mi böyle bir şey?

Demedim tabii ki. Komik bir şey! Biri bana laf arasında “Selülitiniz var mı?” diye soruyor, “Vardır herhalde...” gibi geçiştirerek bir cevap veriyorum. Bu manşet oluyor. Şaka gibi!

Erkek arkadaşım benden Türk kahvesi istesin, canımı yesin

* Osmanlı kafasında bir kadınım dedin ya, sevgiline hizmet eder misin mesela?

Bayıla, bayıla... Geyşa mantığında değilim tabii ama kahvaltı hazırlamaktan filan keyif alırım. Sevgilim su istediğinde, evdeki yardımcının getirmesini istemem, kalkar ben getiririm. Meyve istediğinde, ben soymayı tercih ederim. Nedenini bilmiyorum ama böyle... DNA’ya koymuşlar. Aileden öyle gördüğüm için olabilir.

* Anlatsana...

Küçükken babaannem ve dedemle yaşardım. Babaannemin hep dedemin gönlünü hoş tuttuğunu gördüm. Her öğlen kısık ateşte Türk kahvesi yapar, yanında suyuyla, çikolatasıyla dedeme ikram ederdi. Erkek arkadaşım benden Türk kahvesi istesin, canımı yesin! Koşa koşa yaparım.

* Peki ya o kıskanç mı?

Pek çok erkeğin sorun yaşayabileceği bir yaratığım anladığım kadarıyla. Ama Cem o kadar olgun ve kendinden emin bir adam ki... Bana da inanıyor ve güveniyor. Hiç kıskanç değil.

* Zamanınızı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kaliteli zaman geçiriyoruz. Herkese de bunu tavsiye ederim. Aynı evde televizyon karşısında oturup, hiç konuşmadan geçen bir günümüz olmuyor. Hep birbirimize dönüğüz, birbirimizin yüzüne bakıyoruz, sohbet ediyoruz, gülüyoruz, eğleniyoruz.

* Peki birlikte yapmaktan en çok keyif aldığınız şeyler?

İkimiz de uykuyu sevdiğimiz için, kışın hafta sonlarımızı evde tembellik yaparak, uyuyarak geçirmeyi seviyoruz. Yazın ise tekneyle Boğaz keyfi yapmaktan hoşlanıyoruz. Sonra arkadaşlarımızla balıkçıya gitmek bizi mutlu ediyor. Uzun yemekler, uzun günler geçiriyoruz beraber... Uzun sohbetler seviyoruz.

* Tekrar evlenmeyi düşünür müsün?

Hayır.

* Sütten ağzın yandığı için mi?

Hayır. O ilişkiyi bununla karşılaştırmamak lazım. Evlilik bence çok zor bir şey. Bir mesai gerektiriyor. Benim öyle bir vaktim yok, onu anladım.

* İmzayı atınca, talepler artıyor mu?

Talep değil de... Evliliğin yürümesi ekstra bir enerji, özen gerektiriyor. Bir de evlilikle gözden çıkartamayacağım kadar güzel bir ilişki yaşıyorum.

* Ayrı evlerde yaşıyorsunuz galiba. İyi bir birlikteliğin formülü bu mu?

Burası benim gümrüksüz alanım. Hayatın gerçekleri Cem’in evinde daha çok var. İnsan bazen yalnız kalmak istiyor. Üç katlı bir evin bile olsa, yine de özel hayatın olamıyor. Bazı sabahlar saçımı bile taramamak veya pijamalarımı çıkartmadan kitap okumak istiyorum. Bunu onun evinde yapamam.

* Sevgilin de bu konuda aynı fikirde mi? Yoksa onun yanına taşınmanı istiyor mu?

Biz aslında tanıştığımız günden beri birlikte oturuyoruz. Ama bu evi kapatmayı hiç düşünmedim. Mesela şimdi geceleri çalıştığım için evim çok kıymete bindi. Gece 12’de işten çıkıyorum, 10 dakika sonra yatağımdayım. Onun evi uzak olduğu için o da bana acıyor herhalde, “Gel” diye ısrar etmiyor.

Sevgilimin oğlunu çok seviyorum kan bağı şart değil

* Sevgilinin bir oğlu var. Onunla aran nasıl?

Aşığım ben Ömer’e... Çok seviyorum. Hani en yakın arkadaşının çocuğu, senin çocuğun gibidir ya... Bir çocuğu sevmek için illa onunla kan bağınızın olması gerekmiyor.

* Kaç yaşında?

11. Tanıştığımızda 9.5 yaşındaydı. Beraber PS2 oynuyoruz. Bir babasıyla, bir benimle oynayabiliyor. Arkadaşlarıyla “Call of Duty” oynadığı zaman ben “Aferin” dediğimde hoşuna gidiyor. Çünkü büyükler bu oyunları bilmez, oynamaz. Özellikle kadınlar. Onun adına konuşamam ama sanırım o da benimle eğleniyor. Bir de elbette sevdiğim adamın kanından, canından çıkan bir varlık olması onu benim için daha da özel kılıyor.

* Peki sen çocuk istiyor musun? Kesin evlenmem dedin ama...

Bana kalırsa istemiyorum. Ama kız arkadaşlarım benim deli gibi çocuk istediğime inanıyor. İstiyorsam da ben farkında değilim.

* Neye dayanarak böyle şeyler söylüyorlar?

Herhalde onların çocuklarına gösterdiğim ilgiye dayanarak...

* Kaç yaşındasın?

33

* Çocuk için belirlediğin bir yaş var mı kafanda?

Yok. Hiç öyle planlarım yok. Bu zamanda, herkesin istediği yaşta çocuk sahibi olabildiğinin farkındayım. Kaçan bir tren yok. Çok istersem, bir gün yaparım.

Bana mükemmel ev sahibeliği yapan Burcu’ya, aşk çok yaramış. Çok enerjik, çok mutlu. Aman tahtaya vurun! Bu arada çekimler sırasında gördüm ki, bacaklarının güzelliği de efsane değil gerçekmiş.