Bugün yazarından Mahçupyan'a 'açıkla' çağrısı
Ali Atıf Bir, Oktay Ekşi'den girdi söze ve konuyu Akşam yazarı Etyen Mahçupyan'a getirip "açıklamak zorunda" yazdı.
Bugün gazetesinin Pazar ekinde Hüseyin Keleş'e röportaj
veren Oktay Ekşi'nin sözlerinden yola çıkan gazetenin yazarlarından
Ali Atıf Bir'den Mahçupyan'a çarpıcı bir çağrı geldi.
“Bu zihniyet anasını bile satar” yazısı yüzünden Ekim 2010’da Hürriyet’teki yazılarına son verilen ve daha sonra CHP’den milletvekili seçilen Oktay Ekşi röportajda “Doğan’ı batırmak için bahaneydim!” demişti. "Yani Doğan Grubu’nun batırılması için iktidar Oktay Ekşi’nin yazılarını bahane etmiş" diyen Ali Atıf Bir, bir dönem Ekşi'nin başyazarı olduğu Hürriyet'te de yazmştı. Bir, "Oktay Ekşi’nin yıllar sonra konuyu “eğimleyerek” kendine doğru yonttuğunu söyleyebilirim" yazdı ve konuyu Etyen Mahçupyan'a getirip "Bekir Coşkun, Uğur Dündar, Fatih Altaylı, Yılmaz Özdil, Emin Çölaşan, Oktay Ekşi gibi "saldırgan-otoriter rejimden yana" yazarlar ana akım medyada pasifize edildiklerine göre, hâlâ kimle kavga ediliyor, kime karşı savaşılıyor?" diye sordu. Bir şöyle yazdı:
Bakın Oktay Ekşi, Hürriyet’ten kendi hatasıyla kovulduğunda Kasım 2010’da ne yazmışım:
“Emin Çölaşan, Bekir Coşkun türü yukarıdan bakan, ‘otoriteryen’ ideolojik takıntılarla ‘rasyonel’ sorgulama yapmadan, her türlü karşı harekete nefret duygusuyla yaklaşan, argüman geliştirmeden sürekli karalayan, aşağılayan bir ‘küstah’ yazarlık bu. Sadece Hürriyet'te değil gazetelerde de örnekleri var ve medya sahiplerini zor durumda bırakıyor...
‘Anasını satan zihniyet’ lafı ağır ama Hürriyet isteseydi (AK Parti'nin gücü ve kutuplaşma ortamının sertliğine rağmen) bu lafı da tolere ederdi. Ancak eline fırsat geçmişken Oktay Ekşi ile yollarını ayırdı. Bu fırtınanın burada duracağını sanmam. Hürriyet ‘demode’ kalan, ‘aşağılayıcı’ yazılar yazan diğer yazarlarla da kısa sürede yolunu ayıracaktır.
Örnek vereyim: Yılmaz Özdil pazar günü ‘Reception’ diye yazı yazmış. Başlıkta Reception'un İngilizce'sini kullanıp Recep Tayyip Erdoğan'ın ismiyle dalgasını geçiyor. Görünüşte yaratıcı, Hürriyet'in ‘AK Parti’den nefret eden okuruna çok sıcak gelecek bir yazı. Ama ismiyle oynanan kişi için oldukça onur kırıcı.
Özdil, Coşkun, Çölaşan, Ekşi ve diğer saldırgan yazarların sorunu şu: Ne Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ü ne de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı hâlâ ciddiye almıyorlar. Onların o makamlarda olmalarını halktan biri olarak içlerine sindiremiyorlar. Buna diyecek bir şeyim yok. İnsan karşı görüşte olduğu için böyle bir şeyi içine sindiremeyebilir. Ama elinde bir köşe varsa, yazarlık yapıyorsa, yazdığı gazete de kendini Türkiye'nin ‘merkezi’ sayıyorsa, demokratik süreçlerle gelmiş başbakanını da cumhurbaşkanını da ciddiye almak zorundadır.
Almazsa çekirge bir sıçrar, iki sıçrar sonunda kendi ayağına sıkar kurşunu... Bu tür yazarlara önerim şu: Öfkenizi gidin evinizde bağırıp çağırıp kusun, rahatlayın, sonra gelip insanlara ‘neyi niye’ beğenmediğinizi anlatan ‘akıl’ yazıları yazın.”
Nasıl haklı çıktığımı yaşayarak gördük. Muhalif basına karşı iktidarın önlemleri devam ediyor. Bunu Başbakan’ın başdanışmanı Etyen Mahçupyan, Habertürk’ten Kübra Par’a söylemiş. Kübra Par sormuş: “AK Parti otoriterleşme, ötekileştirme, medya baskısı gibi eleştiriler konusunda hiç özeleştiri yapıyor mu?”
Mahçupyan’ın yanıtı: “AK Parti ne yaptığını biliyor. Doğrusu bu olduğu için değil yapmak zorunda hissettiği için yapıyor. Kavga AK Parti’yi otoriterleştiriyor. Karşı taraf da otoriter. Hücum ediyor konuşmayı reddediyor. Medyanın geldiği durum çok acıklı. AK Parti de bunu kullandı. Reforme etmek yerine kendi çıkarının gereğini yaptı.”
Bildiğim şu… Başbakan’ın başdanışmanı Mahçupyan, artık iktidar partisini “medyaya baskı yapmayı” zorlayan “hisleri” açık açık yazmak zorunda. Bekir Coşkun, Uğur Dündar, Fatih Altaylı, Yılmaz Özdil, Emin Çölaşan, Oktay Ekşi gibi “saldırgan-otoriter rejimden yana” yazarlar ana akım medyada pasifize edildiklerine göre, hâlâ kimle kavga ediliyor, kime karşı savaşılıyor. Paralel, MOSSAD, ABD her neyse her gün yeni bir “düşman” üretildiğine göre, AK Parti’nin de siyasi rakibi hiç bitmeyeceğine göre; Türkiye’de medya reformunun vakti hiç gelmeyecek mi?
“Bu zihniyet anasını bile satar” yazısı yüzünden Ekim 2010’da Hürriyet’teki yazılarına son verilen ve daha sonra CHP’den milletvekili seçilen Oktay Ekşi röportajda “Doğan’ı batırmak için bahaneydim!” demişti. "Yani Doğan Grubu’nun batırılması için iktidar Oktay Ekşi’nin yazılarını bahane etmiş" diyen Ali Atıf Bir, bir dönem Ekşi'nin başyazarı olduğu Hürriyet'te de yazmştı. Bir, "Oktay Ekşi’nin yıllar sonra konuyu “eğimleyerek” kendine doğru yonttuğunu söyleyebilirim" yazdı ve konuyu Etyen Mahçupyan'a getirip "Bekir Coşkun, Uğur Dündar, Fatih Altaylı, Yılmaz Özdil, Emin Çölaşan, Oktay Ekşi gibi "saldırgan-otoriter rejimden yana" yazarlar ana akım medyada pasifize edildiklerine göre, hâlâ kimle kavga ediliyor, kime karşı savaşılıyor?" diye sordu. Bir şöyle yazdı:
Bakın Oktay Ekşi, Hürriyet’ten kendi hatasıyla kovulduğunda Kasım 2010’da ne yazmışım:
“Emin Çölaşan, Bekir Coşkun türü yukarıdan bakan, ‘otoriteryen’ ideolojik takıntılarla ‘rasyonel’ sorgulama yapmadan, her türlü karşı harekete nefret duygusuyla yaklaşan, argüman geliştirmeden sürekli karalayan, aşağılayan bir ‘küstah’ yazarlık bu. Sadece Hürriyet'te değil gazetelerde de örnekleri var ve medya sahiplerini zor durumda bırakıyor...
‘Anasını satan zihniyet’ lafı ağır ama Hürriyet isteseydi (AK Parti'nin gücü ve kutuplaşma ortamının sertliğine rağmen) bu lafı da tolere ederdi. Ancak eline fırsat geçmişken Oktay Ekşi ile yollarını ayırdı. Bu fırtınanın burada duracağını sanmam. Hürriyet ‘demode’ kalan, ‘aşağılayıcı’ yazılar yazan diğer yazarlarla da kısa sürede yolunu ayıracaktır.
Örnek vereyim: Yılmaz Özdil pazar günü ‘Reception’ diye yazı yazmış. Başlıkta Reception'un İngilizce'sini kullanıp Recep Tayyip Erdoğan'ın ismiyle dalgasını geçiyor. Görünüşte yaratıcı, Hürriyet'in ‘AK Parti’den nefret eden okuruna çok sıcak gelecek bir yazı. Ama ismiyle oynanan kişi için oldukça onur kırıcı.
Özdil, Coşkun, Çölaşan, Ekşi ve diğer saldırgan yazarların sorunu şu: Ne Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ü ne de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı hâlâ ciddiye almıyorlar. Onların o makamlarda olmalarını halktan biri olarak içlerine sindiremiyorlar. Buna diyecek bir şeyim yok. İnsan karşı görüşte olduğu için böyle bir şeyi içine sindiremeyebilir. Ama elinde bir köşe varsa, yazarlık yapıyorsa, yazdığı gazete de kendini Türkiye'nin ‘merkezi’ sayıyorsa, demokratik süreçlerle gelmiş başbakanını da cumhurbaşkanını da ciddiye almak zorundadır.
Almazsa çekirge bir sıçrar, iki sıçrar sonunda kendi ayağına sıkar kurşunu... Bu tür yazarlara önerim şu: Öfkenizi gidin evinizde bağırıp çağırıp kusun, rahatlayın, sonra gelip insanlara ‘neyi niye’ beğenmediğinizi anlatan ‘akıl’ yazıları yazın.”
Nasıl haklı çıktığımı yaşayarak gördük. Muhalif basına karşı iktidarın önlemleri devam ediyor. Bunu Başbakan’ın başdanışmanı Etyen Mahçupyan, Habertürk’ten Kübra Par’a söylemiş. Kübra Par sormuş: “AK Parti otoriterleşme, ötekileştirme, medya baskısı gibi eleştiriler konusunda hiç özeleştiri yapıyor mu?”
Mahçupyan’ın yanıtı: “AK Parti ne yaptığını biliyor. Doğrusu bu olduğu için değil yapmak zorunda hissettiği için yapıyor. Kavga AK Parti’yi otoriterleştiriyor. Karşı taraf da otoriter. Hücum ediyor konuşmayı reddediyor. Medyanın geldiği durum çok acıklı. AK Parti de bunu kullandı. Reforme etmek yerine kendi çıkarının gereğini yaptı.”
Bildiğim şu… Başbakan’ın başdanışmanı Mahçupyan, artık iktidar partisini “medyaya baskı yapmayı” zorlayan “hisleri” açık açık yazmak zorunda. Bekir Coşkun, Uğur Dündar, Fatih Altaylı, Yılmaz Özdil, Emin Çölaşan, Oktay Ekşi gibi “saldırgan-otoriter rejimden yana” yazarlar ana akım medyada pasifize edildiklerine göre, hâlâ kimle kavga ediliyor, kime karşı savaşılıyor. Paralel, MOSSAD, ABD her neyse her gün yeni bir “düşman” üretildiğine göre, AK Parti’nin de siyasi rakibi hiç bitmeyeceğine göre; Türkiye’de medya reformunun vakti hiç gelmeyecek mi?