Bu ülkede daha çok, testere cinayeti işlenir…
Yazının bir yerinde, Hıncal amcasının gönlünü almak için olsa gerek, onun “felsefe” sandığı ama “fantezi” bile olmayan bir hüküm cümlesi kullanıyor....
ADNAN BERK OKAN
Hıncal
Uluç bugün köşesinde 14 yaşında bir konuk
ağırlıyor…
“Ağırlıyor” dediysem ona köşesinde
“yazma fırsatı” veriyor…
Ve o 14 yaşındaki kız çocuğuna,
“Vampir” filmini anlattırıyor…
Babasının o genç kızı “Vampir”
filmine nasıl da gururla gönderdiğini aktarıyor
okuyucusuna…
Sevgili
Maya;
Yazının bir yerinde, şu hüküm
cümlesini kullanıyorsun:
“….. imkânsız diye bir şey
olmadığını ve eğer hayal edersem her şeyi yapabileceğimi
biliyorum”.
Yanılıyorsun
sevgili Maya…
Hem de
çok
yanılıyorsun…
İnsan hayatında “olması
mümkün” olan şeyler ile “gerçekleştirilebilmesi
imkânsız” şeyler var ve hep
olacak…
Olmalı da…
Aksi halde,
“İstek” yerini “İhtiras”a bırakır
ki; ilerleyen yıllarda ihtirasları yüzünde yitip gitmiş hayatlara
rastlayacaksın…
Lütfen unutma…
Dünya, imkânsızı
başarmakla vakit öldürenlerin değil, fırsatları değerlendirenlerin
yaşamaya hak buldukları bir dünyadır...
Hıncal
amcanın felsefe zannettiği o cümleciği kimlere ne
nasıl bir silâh olarak kullandığını anlatırsam senin,
Hıncal amcanla ilgili hayallerini
yıkarım…
Bir gün ne demek istediğimi
anlayacaksın…
A.B.O
|
Ve; “Bu ülkede kim bilir kaç yüz
bin genç kızın hayalini gerçekleştirdi.. Los Angeles'a, hani şu
meşhur Vampir filminin galasına gitti” diyerek yapıyor
bunu…
14 Yaşındaki Maya
Yıldırım, Hıncal amcasının baskıları
sonucu, derslerini “ihmal” etme pahasına oturup, “Vampir” üzerine
bir yazı yazıyor…
Yazının bir yerinde, Hıncal
amcasının gönlünü almak için olsa gerek, onun “felsefe” sandığı ama
“fantezi” bile olmayan bir hüküm cümlesi kullanıyor:
“….. imkânsız diye bir şey
olmadığını ve eğer hayal edersem her şeyi yapabileceğimi
biliyorum”.
Ve bir de şöyle diyor
Maya:
“…. okulda
tanımadığım kızlar, Edward'ın (Vampir)
yakınına gidebildim diye bana sarılmak
istediler.”
Maya’nın bu yazdıklarını okurken
tüylerim ürperdi…
“Testere” ile cinayet
işleyen 17 yaşındaki çocuk ile
birlikte Dostoyevski’nin, “Suç ve Ceza” isimli
eserini hatırladım...
Ve…
Romanındaki hukuk öğrencisi
Raskolnikov’un felsefesini…
“Olağan insanlar boyun eğerek
yaşamak zorundadırlar, kanun dışına çıkmaya hakları yoktur.
Olağanüstü insanlar bütün suçları işlemeye, bütün kanunları ayaklar
altına almaya yetkilidirler, ülküleri uğruna bütün sınırları
aşabilirler.”
Yani, “imkânsızı imkânlı kılmaya
hakları vardır”…
Yeni Liberal
felsefe işte bu anlayışı yerleştirmeye
çalışıyor…
Rusya’yı, dünyanın gelmiş geçmiş “en
kanlı” (sözde) devrimine sürükleyen zihniyeti…
Oysa liberal felsefenin kurucusu
Prof. Adam Smith ekonomist değil ahlâk profesörüydü ve şöyle
diyordu:
“İş adamları, eğlence için bile
olsa bir araya geldiklerinde, fiyatları nasıl arttıracaklarını
konuşurlar”…
İşadamları…
Yani, “olağanüstü”
adamlar…
Yani, sıradan insanların
başaramayacaklarını, başaranlar(!)..
Adam
Smith, insan nefsindeki bu ihtiras gücünü
bildiği ve sıradan insanları (tüketici) korumak için tekelleri,
tröstleri, monopolleri engelleyici
yasalar çıkarılmasını da önermişti…
Kendi çağında bunu
başaramadı…
“Liberal”
ekonomi adı altında kapitalizmin en vahşisini
uygulayan Rusya’da halk ihtilal yaptı, milyonlarca Rus köylüsü
(proleteter olmadıkları için) ve aristokrat
öldürüldü…
Günümüz Türkiye’sinde geçler
testere ile birilerini keserken, Raskolnikov gibi düşünüyorlar ne
yazık ki...
Olağanüstü
olduklarını…
İmkânsız diye bir şey
olmadığını…
Ve kan insan emerek yaşamanın
aslında ne kadar sevimli olduğunu…
Ve..
Aramızda onları böyle düşünmeye
sevk eden daha nice Hıncal ağabey olduğunu düşünmek ve o Hıncal
ağabeyi (ne yazık ki) sevmek ne feci!..