Bu üç gazeteciyi assak mı?
Üçü de "gerekirse terör örgütünü muhatap alalım yeter ki bu kan dursun" dediler...
Eğer TV ekranlarına çıksaydım; Nazlı Ilıcak, Ergun
Babahan ve Serdar Turgut'la aynı duruşu
sergilerdim...
Neden mi?..
Söyleyeyim...
Üçü de, hem kolay ve hem de 26 yıldır denene denene lâçkalaşmış
bir yöntemi seçmek yerine (hamaset yapmak) zor olanı tercih ettiler
de ondan...
Yani; üçü de "gerekirse terör örgütünü muhatap alalım yeter
ki bu kan dursun" dediler...
Kimi arkadaşlarımız, bu üç meslektaşımızın "ilkeli ve
insanî" duruşlarına saygı duyacaklarına onlara
"hakaret" ettiler...
Bazısı, "aramızda anlaşıp onlara ekran yasağı
koyalım" bile dediler yüzleri kızarmadan...
Mümtazer Türköne ve Şamil Tayyar
ise yaralı, kederli ve hüzünlü vicdanlara geçirdiler
tırnaklarını...
Yani...
Bu kirli ve vahşi savaşın
bitmesini istemedikleri için 26 yılda kırk binden fazla
yurttaşımızın ölmesine göz yumanlardan yana tavır aldılar...
Yugoslavya'ya döneceğimizi görmüyor musunuz?..
Dostlar!..
Yaralı yürekleri daha da kanatarak; yanık vicdanları daha da
yakarak bu sorunu çözemeyiz...
Şimdiye kadar hiç denemediğimiz bir yöntemi öneriyor bu üç
arkadaşımız...
Karşısındakiler ise 26 yıldır uygulandığı halde daha çok
kan, daha çok gözyaşı daha çok şehitten başka bir şey
üretmeyen alışıldık yöntemin devamından yanalar...
Bugün Ilıcak, Babahan ve
Turgut'un önerdiği uzlaşma yöntemini yapmayıp
ileride pişman olacağımıza gelin, bir kere deneyip (olmazsa) öyle
pişman olalım...
Aksi halde bu gidişle ortada tartışılacak bir sorun zaten
kalmayacak...
Çünkü...
Aynı Yugoslavya'da olduğu gibi bizi birbirimize
kırdırıp öyle bölecekler...
Kabul edelim ki 1984 yılında namludan çıkan
mermiyi havada tutup çıktığı deliğe sokmanın fiziken de teknik
olarak da imkânı yok...
O halde...
Mermi henüz sadece yara açmış ama bütün vücuda yayılmamışken
neşteri kullanmaktır...
Başkaları da ölsün ister misiniz?
Dostlar!..
Şehitlerimiz "kalplerimizde yaşıyorlar" kabul
ama...
Şehit analarının duygularıyla ülke yönetilemiyor ki...
Eğer yönetilebiliyorsa bakanlar kurulu toplantılarına şehit
anaları, babaları da katılsın...
Meclis, kanun çıkarmadan önce şehit ana - babalarının oylarını da
dikkate alsın...
Unutmayın ki; şehit analarının duygularını ön plânda tutarak
kalıcı barışı sağlayamayız...
Onlar da dâhil herkes fedakârlık yapacak...
Bundan sonra bir tek çocuğumuzun ölmesini istemiyorlarsa
bağırlarına taş basacaklar...
Yok eğer, "benim aslanım öldü, başkalarının da
ölsün" diyeceklerse orası zaten sözün bittiği
yerdir...
Arkadaşlar!
40 bin insanımız canını kaybetti de ne kazandık şimdiye
kadar?..
Hiç...
Aksine, halkımızın refahını öteledik, erteledik...
Bundan sonraki hedefimiz bu acılı insanları refaha ve huzura
taşımak olmalıdır...
Şehit olan bütün çocuklar bizim çocuklarımız...
Ve ben kendi adıma işte bu yüzden, çocuklarını acı ve korku ile
askere (ölüme) gönderen değil, keyifle işe gönderen analarımız
olsun istiyorum...
Ülke kan gölüne
dönmüş...
Hem arkadaşlar!..
Siz, Öcalan'la veya PKK'nın lider
kadrosuyla "görüşme" deyince bunun nasıl bir şey
olduğunu sanıyorsunuz?..
Başbakan, İmralı'ya gidecek; Apo
çay yapan mahkuma "yap oğlum hele Tayyip ağana bi
çay" mı diyecek?..
Başbakan da genellikle yaptığı gibi sağ elini kalbinin üstüne
bastırıp, "Allah razı olsun" diyerek reverans mı
yapacak?..
Bırakın bu ayakları Allah aşkına yaa...
Ülke kan gölüne dönmüş...
Her gün, al bayrağa sarılı şehitlerimizin cenaze törenlerini veren
TV'ler başka haber yayınlayamıyorlar...
Mecliste kavganın bini bir para...
O ona, "şerefsiz", beriki diğerlerine
"haysiyetsiz" diye saydırıyor...
Tutun ki bu adamlar doğru söylüyor...
Durum vahim değil mi?..
Milletimiz ve dost – düşman bütün dünya ülkeleri; "Yahu bu
Türklerin parlamentosu şerefsizler ve haysiyetsizler tarafından
istilâ edilmiş" diye düşünmez mi?..
Hâsılı...
Ilıcak, Babahan ve Turgut'u linç
etmeye kalkışacağınıza "yahu biz 26 yıldır başarılı olmayan
bir yöntemi savunuyoruz bunlar ise yeni bir şey söylüyorlar; acaba
şunlarla adam gibi tartışsak mı?" diye kendinize sorsanız
ya...
Kıyamet mi kopar?..
adnanberkokan@gmail.com