Bu toplantı basına yetmedi!
Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un geçen hafta "İletişim Toplantısı" adı altında yaptığı toplantı basını pek tatmin etmedi...
İlker Başbuğ'un çarşamba günü gerçekleştirdiği, 'İletişim Toplantısı basını pek kesmedi. En azından Bugün yazarı Gülay Baştürk böyle düşünüyor...
(...) Bu toplantı gerçekten de son dönemde
kamuoyunda orduya ilişkin olarak biriken soruların -hiç
değilse bir kısmının- cevaplanması, halkın tatmin edilmesi
açısından faydalı bir iletişim toplantısı olabilirdi. Genelkurmay
medya mensupları aracılığıyla halkın kafasında biriken şüpheleri
gidermeyi deneyebilir, bu da ordu halk ilişkisinin bundan böyle
daha sağlıklı bir rotaya girmesine yol açabilirdi.
Toplantı öncesinde birçok köşede sıralanan soru listelerinin
hiç değilse bir kısmı cevaplanabilirdi.
Böyle bir toplantı ancak bu şartla anlamlı olabilirdi.
Ne var ki, toplantının gidişatından, Orgeneral Başbuğ'un hiç de
böyle bir gayret içinde olmadığını gördük.
Genelkurmay Başkanı'nın gerçek bir iletişim peşinde olmadığını
göstermek için Darbe Günlükleri ve 2003-2004'teki darbe girişimleri
konusunda kendisine sorulan soruya "Genelkurmay
arşivlerinde böyle bir belge yoktur..." diye kestirip
atması bile yeter.
Ne güzel mantık değil mi?
Arşivde böyle bir belge yok; o zaman böyle bir olay da yok.
Dolayısıyla herhangi bir soruşturma başlatmaya da gerek yok!
O zaman da birbirimizi kandırmaya çalışmamıza gerek yok!
Lütfen bu toplantıların adına iletişim toplantıları filan
demeyin Sayın Başbuğ.
Çünkü sizin arşivlerinize girse de, girmese de, 2002-2003 arası
girişilen darbe teşebbüsleri bir iddianame haline gelmiş ve bu
iddianame ciddi kanıtlara dayandığı için mahkeme tarafından kabul
edilmiştir. Bu iddianameyle Türkiye tarihinde ilk defa iki emekli
orgeneral Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni (ve Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmetini) cebir ve şiddet kullanarak ortadan kaldırmaya veya
görevlerini kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmekten
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istemiyle yargılanmaktadır. Bu
iddianamede o darbe teşebbüsleri hazırlıklarıyla, kadrolarıyla,
plan ve dokümanlarıyla ayrıntılı olarak ortaya konulmuştur. Dönemin
Genelkurmay Başkanı da bu iddialar üzerine savcılığa giderek tam
sekiz saat ifade vermiştir.
Bütün bu gerçeklerin sizin arşivlerinize girmesi için daha ne
olması gerekiyordu?
Darbelerin başarılı olması mı?
X x x
Peki, yakın geçmişteki darbe teşebbüsleri karşısında üç maymunu
oynamaya devam eden bir ordu yönetiminin "darbeciler aramızda
barınamaz" sözlerini nasıl anlamalıyız?
Anlaşılan o ki, ordu üst kademeleri topluma bundan sonra darbe
girişimlerine izin verilmeyeceği konusunda teminat vermek istiyor,
ama bu teminatı verirken de, "artık siz de bizden geçmişi
kurcalamamızı, geçmişin hesaplaşmasını yapmamızı beklemeyin" demek
istiyor.
Aslında, Türkiye'nin ve dünyanın bugünkü koşullarında artık
darbelerin mümkün olmadığı göz önüne alınırsa, bizim ordumuzdan
beklediğimiz asıl teminatın darbe yapmamak değil, askeri vesayet
rejimine son vermek olduğu besbelli.
Ne var ki, Başbuğ'un son toplantısında böyle bir teminatın
işaretini göremiyoruz.
Tersine, "iletişim" adına yapılan bu toplantıda açık-samimi bir
tutum yerine böylesine ketum bir üslubun benimsenmesi; apaçık
gerçekler konusunda bile hesap vermeyi, özeleştiri yapmayı reddeden
bir tutumun sergilenmesi, eskiden beri sürdürülen "eşit olmayan
ilişki"nin daha yumuşak bir üslupla devam ettirildiğini ortaya
koyuyor.
İşte bu da bize yetmiyor.
Darbeler döneminin kapanmış olması, bugün geldiği demokrasi
bilinciyle artık bu toplumu kesmiyor. Toplum artık askerlerin
güdümünden tamamen kurtulmuş, dünya standardında bir demokrasi
istiyor.
Tabii böyle bir demokrasinin içinde "hesap veren
ordu" da var.