Bu soruyu biz de soruyoruz: Başörtüsü tartışması neden bitmiyor?
Sabah gazetesi yazarı Burhanettin Duran, son zamanlarda özellikle Özlem Zengin ve Engin Özkoç arasında geçen diyaloglarla yeniden gündeme gelen başörtüsü tartışmalarına ilişkin "neden bitmiyor?" sorusunu sordu.
Başörtülülere saldırılar, bütün toplumsal olayları böşörtüsü üzerinden yorumlayan bazı zıpçıktı yazarlar ve en nihayetinde Meclis'te Bülent Ecevit ve Merve Kavakçı arasında yaşanan olayın bir benzeri olan Özlem Zengin ve Engin Özkoç tartışması...
Başörtüsü, toplumun gündeminden bir türlü düşmüyor.
Sabah yazarı Burhanettin Duran'ın ilgisini çeken bu tablo ile ilgili biz de kendisi gibi aynı soruyu soruyoruz?
"Başörtüsü tartışması neden bitmiyor?"
İşte Burhanettin Duran'ın yazısı:
Yaşam tarzı tartışmaları bir türlü son bulmuyor. Okullardaki 10 Kasım anma törenlerinde büst önünde secde ettirilen öğrenciler, sokaklarda başörtülülere saldırılar, bir Instagram fenomeninin gösterişli mevlid töreni üzerinden çıkan tartışma ve CHP Genel Başkan Yardımcısı Engin Özkoç'un başörtülü vekile "Bu kadına haddini bildirin" çıkışı ile yeniden "dindarlar ve siyaset" ilişkisine geri döndük. Tek parti döneminin 'makbul vatandaş' tanımlaması üzerinden çok uzun süre devam eden laikçi uygulamalar türlü vesayet mekanizmalarını da kullanarak dayatmacı bir kültür yerleştirdiği için maalesef, yaşam tarzı tartışmaları bitmiyor, bitemiyor. Bu tartışmanın her fırsatta alevlenmesinde Kemalist kesimin, on yedi yıllık AK Parti dönemini "laikliği gerileten dindarların iktidarı" olarak kodlamasının da önemli bir payı var. Son yıllarda tecrübe ettiğimiz farklı yaşam tarzlarının bir arada bulunmasını ve toplumsal normalleşmeyi birileri asla kabullenemediği için ve aslında kendi varlıklarını bu tartışmalara borçlu oldukları için bir türlü bitiremiyoruz.
Başörtülüler neden hep radarda?
Yaşam tarzı tartışmasının kuşkusuz en önemli aktörü ve konusu
başörtülü kadınlar. Kendileri dışında gelişen çok yönlü bir
tartışmanın odağındalar. Öncelikle her Müslüman birey gibi dünya
hayatı ile imtihanlarını yaşıyorlar. Hayır işlemek ve kötülüklerden
kaçınma imtihanında Müslüman erkekle aynı konumdalar. Ancak zorluk,
başörtüsünün, semboller üzerinden de yürüyen laikçi-İslamcı iktidar
kapışmasının çarpışma alanı haline getirilmesinde. Bu durum
başörtülülerin insan olarak kendi kamusal alan tecrübesini
yaşamasını baskılıyor. Kamusal alana ne kadar ve nasıl katıldığı
sürekli sorunsallaştırılıyor. Ya "siyasi bir projenin taşıyıcı
ajanı" olduğu ya da "dindarlığın erdemli
taşıyıcısı" olduğu iddiasıyla eleştiriliyor. "Siyasi
temsili" de "lüks tüketimi" de
sıklıkla 'had'lere takılıyor.
Had bildirme siyaseti
En son had bildirme örneği, Özkoç'un, Bülent Ecevit'in yirmi
yıl önce bir başörtülü vekil için söylediklerini başka bir
başörtülü vekile tekrarlamasıyla yaşandı. Ve elbette bu had
bildirme tavrı, CHP'nin son dönemdeki başörtüsü yaklaşımının
samimiyetini sorgulattı. Bu tür vakalarda muhafazakar çevrelerde
zihinlere şu sorular hücum ediyor: AK Parti iktidarının ordu ve
yargı dahil her yerde görev alma imkanı tanıdığı başörtülüler
meselesi neden normalleşmiyor? CHP iktidara gelse dindarlar
kazanımlarını kaybeder mi? CHP gerçekten değişti mi yoksa
Fetöcü'lerden mülhem bir tür takiye mi yapıyor? Sivil siyaset ya da
vesayetçiler eliyle yeni bir 28 Şubat süreci yaşanır mı? 1999'dan
kalma "had bildirme" tavrının bugün dahi kolaylıkla CHP
tarafından seslendirilmesi bu partinin muhalefette olmayı hiç bir
zaman kabul etmediğini gösteriyor. CHP'nin rejimin sahibi olarak
kendisini kodlaması ve buna dayanarak milli
iradeye "hadler koyması" AK Parti iktidarında
yaşanan kutuplaşmanın önde gelen sebebidir. Hatırlayalım, 2007'de
eşi başörtülü bir cumhurbaşkanı seçilmesi sürecinde de bu zihniyete
göre Türkiye Cumhuriyeti "karanlığa" gidiyordu. 2008'de
başörtüsünü serbestleştiren kanuni düzenleme yüzünden AK Parti az
kalsın kapatılıyordu. Anayasa Mahkemesi üyelerden
birisinin daha "laiklik karşıtı eylemlerin
odağı" olduğuna hükmetmesi yetecekti. Bu örnekleri çoğaltmak
mümkün.
Yazının tamamı için tıklayın...