Bu genç gazeteciyi rahat bırakın yahu!..
Yoksa o ifade, Kerem Altan ve ailesini üzmek; okurun kafasını karıştırmak için bilhassa mı konulmuş oraya?..
ADNAN BERK OKAN
Hiç kimseye "gazetecilik" dersi verecek değilim..
Hele Fatih Altaylı gibi başarılı bir gazete yöneticisine ders vermek aklımın ucundan bile geçmez...
Ama...
En iyi gazeteci de "Hata" yapabilir...
"Hata" diyorum çünkü...
"Hata", "Suç"un içinde kasıt olmayan halidir...
Durduk yerde Fatih'i suçlamak istemem...
Gelin görün ki Gazete HT'nin dünkü (07.07.2011) nüshasının birinci sayfasından verilen bir haberin başlığı (eğer kasıt yoksa) hatalıydı...
Zira okurun kafasını karıştırmaya, sonuçtan kuşku duyması için beynini yönlendirmeye matuftu...
Ve şöyleydi:
"Bir garip takipsizlik"...
"Garip" olan "takipsizlik" neydi?..
Gazete HT'den okuyalım:
"Savcılık, Defne Joy Foster'in ölümünde Kerem Altan'ın kusuru bulunmadığı kanaatiyle takipsizlik kararı verdi".
Bu haberi böyle yazan kardeşime öncelikle şunu hatırlatmalıyım...
Yargı kararlarında "kanaat" tabii ki önemlidir...
Ama...
Ortada somut bir "delil" yoksa...
Oysa kanunlar Adli Tıp raporlarını "Somut Delil" olarak tanımlıyor...
Yani ortada bir "Kanaat" değil, Kerem Altan'ın "kusurlu" olmadığına yönelik "somut" bir delil var...
Ve savcı, Kerem Altan'a yönelik soruşturmadan sonra işte o somut kanıta dayanarak "takipsizlik" kararı veriyor...
Kovuşturma açılmasına gerek olmadığı hükmüne varıyor...
Haliyle ".... kusuru bulunmadığı kanaatiyle takipsizlik kararı verdi" ifadesi yanlıştır...
Doğrusu, ".... kusuru bulunmadığı gerekçesiyle takipsizlik kararı verdi" şeklinde olmalıydı...
Fatih "gözümden kaçmış" diyebilir belki...
Peki...
Adına gazeteyi gözden geçiren kişi ve kişilerin de mi gözlerinden kaçmış?..
Yoksa o ifade, Kerem Altan ve ailesini üzmek; okurun kafasını karıştırmak için bilhassa mı konulmuş oraya?..
Bundan sonrası çok daha önemli...
Zira...
Aynı haberin içinde öyle bir "cümle" var ki sadece Gazete HT yazı işlerinin değil, Adli Tıp'ın da "kasıtlı yanlışlık" yaptığını düşündürüyor...
Nasıl mı?..
Şöyle...
Adli Tıp, incelediği objelerden Kerem Altan'ın evinde Defne ve Kerem'den başka iki kişinin daha DNA'larının bulunduğuna dikkat çekiyor...
Ama...
Adli Tıp'ın raporunda "O gece" diye bir "ifade" yok...
Yani bulunan DNA'ların Defne'nin vefat ettiği gece evde bulunan iki kişiye ait olduğuna yönelik ne bir "durum tespiti" var ne de "iddia"...
"O gece" ifadesi habere Gazete HT yazı işlerinde eklenmiş belli ki...
Çok mu önemli?..
Çok önemli ya...
Kendinizi bir an için genç Kerem Altan'ın yerine koyun...
Zaten hiç farkında olmadan, tamamen iradeniz dışında ve olayların öyle gelişmesi sonucu "kader" denilen koza tarafından sarmalanmışsınız...
Ve ilk kez tanıdığınız, fiziksel eksiklikleri olabileceğine ihtimal bile vermediğiniz genç, cıvıl cıvıl, kıpır kıpır bir kadınla tanışmış; onu evinize davet etmişsiniz...
Ve fakat...
Kader isimli koza, arkadaşınızı daha da derinlere, en derinlere çekip götürmüş...
Kusurunuzun olmadığından da eminsiniz...
Ama...
Bir gazete çıkıyor ve yargı kararıyla da kusursuz olduğunuzun anlaşıldığı gün; sizi bütün bir kamuoyu önünde "haksız yere aklanmış" duruma düşüren bir haber dili kullanıyor...
Ne yaparsınız?..
Şunu demek istiyorum...
Defne'nin öldüğü gece aynı mekânda Kerem ve Defne'den başka iki kişinin daha olduğunun ima edilmesi; "ikimizden başka kimse yoktu" diyen Kerem'in yalan söylediği anlamına gelir...
Ki...
O zaman da "takipsizlik" kararı elbette "şüphe" uyandırır...
Oysa Adli Tıp "o gece" demeden sadece iki DNA'dan söz ediyor...
O iki DNA o geceden çok önce mekânda bulunmuş kişilere ait olabileceği gibi görevlilerin olay yerine gelmesinden hemen önce, "yardım" için gelmiş kişilern de olabilir...
Kaldı ki; Adli Tıp bu konuda emin olsaydı "O Gece" diye bir not zaten eklerdi...
Raporda öyle bir "Not" yok...
Rapor dosyada, meraklısı gidip görebilir...
Okuyunca "O Gece" eklemesi olmadığını öğrenebilir...
Hâsılı...
Gazete HT'nin haber dilinde "kasıt" olduğunu aklıma getirmek bile istemem...
Tek amacım var...
Şu köşenin misyonu gereği; gazeteci kardeşlerimi "yanlış Haber Dili" kullanmak gibi bir hastalığa yakalanmadan uyarmak...
Zira bu kötü huy, hastalık haline gelirse kurtulması kanser tedavisinden daha zordur...
adnanberkokan@gmail.com
Hiç kimseye "gazetecilik" dersi verecek değilim..
Hele Fatih Altaylı gibi başarılı bir gazete yöneticisine ders vermek aklımın ucundan bile geçmez...
Ama...
En iyi gazeteci de "Hata" yapabilir...
"Hata" diyorum çünkü...
"Hata", "Suç"un içinde kasıt olmayan halidir...
Durduk yerde Fatih'i suçlamak istemem...
Gelin görün ki Gazete HT'nin dünkü (07.07.2011) nüshasının birinci sayfasından verilen bir haberin başlığı (eğer kasıt yoksa) hatalıydı...
Zira okurun kafasını karıştırmaya, sonuçtan kuşku duyması için beynini yönlendirmeye matuftu...
Ve şöyleydi:
"Bir garip takipsizlik"...
Sevgili Kerem; Hayat işte böyle bir şey... "Ömür" denilen vagonda giderken bazen yanlış makas değiştirilebiliyor... Ve... O makas haksız suçlamalara maruz bırakıyor insanı... Takma kafanı... Henüz vagondan inmiş değilsin... Uzun ve meşakkatli yolculuğun süresince daha çok yanlış makas değiştireceksin... Ama önemli olan bıkmadan usanmadan vagonda ayakta bile olsa durmak, kalabilmektir... Çok gençsin... Vagondaki en kral yerlerden biri senin olabilir... Devam evlât!.. |
Gazete HT'den okuyalım:
"Savcılık, Defne Joy Foster'in ölümünde Kerem Altan'ın kusuru bulunmadığı kanaatiyle takipsizlik kararı verdi".
Bu haberi böyle yazan kardeşime öncelikle şunu hatırlatmalıyım...
Yargı kararlarında "kanaat" tabii ki önemlidir...
Ama...
Ortada somut bir "delil" yoksa...
Oysa kanunlar Adli Tıp raporlarını "Somut Delil" olarak tanımlıyor...
Yani ortada bir "Kanaat" değil, Kerem Altan'ın "kusurlu" olmadığına yönelik "somut" bir delil var...
Ve savcı, Kerem Altan'a yönelik soruşturmadan sonra işte o somut kanıta dayanarak "takipsizlik" kararı veriyor...
Kovuşturma açılmasına gerek olmadığı hükmüne varıyor...
Haliyle ".... kusuru bulunmadığı kanaatiyle takipsizlik kararı verdi" ifadesi yanlıştır...
Doğrusu, ".... kusuru bulunmadığı gerekçesiyle takipsizlik kararı verdi" şeklinde olmalıydı...
Fatih "gözümden kaçmış" diyebilir belki...
Peki...
Adına gazeteyi gözden geçiren kişi ve kişilerin de mi gözlerinden kaçmış?..
Yoksa o ifade, Kerem Altan ve ailesini üzmek; okurun kafasını karıştırmak için bilhassa mı konulmuş oraya?..
Bundan sonrası çok daha önemli...
Zira...
Aynı haberin içinde öyle bir "cümle" var ki sadece Gazete HT yazı işlerinin değil, Adli Tıp'ın da "kasıtlı yanlışlık" yaptığını düşündürüyor...
Nasıl mı?..
Şöyle...
Adli Tıp, incelediği objelerden Kerem Altan'ın evinde Defne ve Kerem'den başka iki kişinin daha DNA'larının bulunduğuna dikkat çekiyor...
Ama...
Adli Tıp'ın raporunda "O gece" diye bir "ifade" yok...
Yani bulunan DNA'ların Defne'nin vefat ettiği gece evde bulunan iki kişiye ait olduğuna yönelik ne bir "durum tespiti" var ne de "iddia"...
"O gece" ifadesi habere Gazete HT yazı işlerinde eklenmiş belli ki...
Çok mu önemli?..
Çok önemli ya...
Kendinizi bir an için genç Kerem Altan'ın yerine koyun...
Zaten hiç farkında olmadan, tamamen iradeniz dışında ve olayların öyle gelişmesi sonucu "kader" denilen koza tarafından sarmalanmışsınız...
Ve ilk kez tanıdığınız, fiziksel eksiklikleri olabileceğine ihtimal bile vermediğiniz genç, cıvıl cıvıl, kıpır kıpır bir kadınla tanışmış; onu evinize davet etmişsiniz...
Ve fakat...
Kader isimli koza, arkadaşınızı daha da derinlere, en derinlere çekip götürmüş...
Kusurunuzun olmadığından da eminsiniz...
Ama...
Bir gazete çıkıyor ve yargı kararıyla da kusursuz olduğunuzun anlaşıldığı gün; sizi bütün bir kamuoyu önünde "haksız yere aklanmış" duruma düşüren bir haber dili kullanıyor...
Ne yaparsınız?..
Şunu demek istiyorum...
Defne'nin öldüğü gece aynı mekânda Kerem ve Defne'den başka iki kişinin daha olduğunun ima edilmesi; "ikimizden başka kimse yoktu" diyen Kerem'in yalan söylediği anlamına gelir...
Ki...
O zaman da "takipsizlik" kararı elbette "şüphe" uyandırır...
Oysa Adli Tıp "o gece" demeden sadece iki DNA'dan söz ediyor...
O iki DNA o geceden çok önce mekânda bulunmuş kişilere ait olabileceği gibi görevlilerin olay yerine gelmesinden hemen önce, "yardım" için gelmiş kişilern de olabilir...
Kaldı ki; Adli Tıp bu konuda emin olsaydı "O Gece" diye bir not zaten eklerdi...
Raporda öyle bir "Not" yok...
Rapor dosyada, meraklısı gidip görebilir...
Okuyunca "O Gece" eklemesi olmadığını öğrenebilir...
Hâsılı...
Gazete HT'nin haber dilinde "kasıt" olduğunu aklıma getirmek bile istemem...
Tek amacım var...
Şu köşenin misyonu gereği; gazeteci kardeşlerimi "yanlış Haber Dili" kullanmak gibi bir hastalığa yakalanmadan uyarmak...
Zira bu kötü huy, hastalık haline gelirse kurtulması kanser tedavisinden daha zordur...
adnanberkokan@gmail.com