Bu Ertuğrul Özkök adam olmaz arkadaş...

Akıllı(!) olan meslektaşların kendilerine bir "hedef kitle" seçmişler, o kitlenin statik inançlarını daha da pekiştirmek için yazıyorlar...

ADNAN BERK OKAN

Bu Ertuğrul Özkök adam olmaz arkadaş...
Yahu ne güzel eleştiriyordum seni...
Güçlüydün...
Medyanın amiral gemisini yönetiyordun yıllardır...
Sistemin egemenleri için edeceğin bir telefonun bin sayfaya bedeldi...
Ne olduysa senin o güç merkezini terk edişinden sonra oldu?..
Güçlü olduğun günlerde sana pek de fazla çakamayanlar çakmaya; ben ise sana yapılanlara karşı durmaya başladım...
Hay huyum kurusun...
Bir dakika...
Sadece benim değil Ertuğrul; senin de huyun kurusun...
Çünkü senin bu yaptığın delilik...
Çünkü...
Akıllı(!) olan meslektaşların kendilerine bir "hedef kitle" seçmişler, o kitlenin statik inançlarını daha da pekiştirmek için yazıyorlar...
Çok kolaydır o kitlelere yazmak...
Zaten statik bir inancı vardır o hedef kitlenin, o akıllı(!) yazarlar işte o statik inancın üzerine bir de şerbet döküp dururlar senelerdir...
Oysa senin hedef kitlen yok arkadaş...
Sadece "bir şeyleri değiştirebilemek", bir yerlerde kurgulanmış oyunları "açıkta oynayın da millet de görsün" demek için yazıyorsun...
Mevcut, kökleşmiş, yerleşik, kemikleşmiş bir inanç/düşünce sistemini zorluyorsun...
Seni okuyanlara, "aşın kendinizi ve inançlarınızı sırgulayın, zihinlerinizi özgürleştirin" diyorsun...
Öyle yapınca da akıllı(!) yazarların hücumuna uğruyorsun tabii...

Meselâ Hürriyet'in genel yayın yönetmeniyken attığın manşetler halen sorgulanıyor ama bugün atılan manşetlere kimsenin ses ettiği yok...
O gün katıldığın bir brifingde, generalin birinin "gerekirse silah kullanırız" deyişini haberin başlığına çıkardığın için yıllardır lânetleniyorsun....
Ama...
O manşet nedeniyle seni lânetleyenler; İmralı Tutanaklarını yayımlayan Milliyet'in gazeteciliğine "Sabotaj bu!" başlığını attıkları için kınanmıyor bile...
Halbuki senin manşetinde ne "yorum" vardı ne "andıçlama"...
Bir haber yapmış, haberin içinde geçen ve sana ait olmayan gerçekten "vurucu" bir cümleyi de haberine başlık yapmıştın:
"Gerekirse silah kullanırız..."
Halbuki bu memlekette haberin içinden cımbızla alacak; işine geldiği gibi çevirip yazacaksın...
Meselâ sen de o gün şöyle bir başlık kullanmalıydın:
"Komutan 'Hocayla Bacıyı çok seviyoruz' dedi..."

Yani Ertuğrul;
seni haber yaptığın için yerden yere vuranlar bugün buram buram(!) yorum kokan bir andıça alkış tutuyorlar!..
Zaten baskı görmeden, tamamen işletme tercihi sonucu işten çıkarılanların bile "Başbakan baskısı ile" çıkarıldığının düşünüldüğü bir ülkede bir haber için "sabotaj bu!" diye başlık atmak;
diken üstünde oturan Başbakan'a o gazete yönetmini ispiyonlamak değil de nedir?..
Ama be Ertuğrul;
mağdurdan olma mağrurluk işte böyle bir şey...
Sen, herkesin içinde söylenen bir cümleyi alıp zekice haberin başına koydun mu ayıp olur...
Ama mağdurdan olma mağrur alenen andıçlamacı bir başlık attığında o manşeti atan medya yöneticisine yönelik bir küçük "sitem" bile olmaz...
 
işte bunun için "zor, çok zor" diyorum ya işin...
Hatta imkânsız...
Bugün ne yapmışsın öyle Allah aşkına!..
Delilik bu!..
Neden mi delilik?..
Çünkü...
Statik ve fakat siyasal iktidara göbeğinden bağlı çevrelerle, siyasal iktidarı göbeğinden bağlamak isteyen çevrelere:
"Haydi aranızdaki kayıkçı kavgasına bir süreliğine ara verin de şimdi eller klavyeye hep birlikte çakın bana!" diye davetiye çıkarmışsın...
Çünkü yine yıkmış geçmişsin statükoyu...
Yine kırmışsın eklemenmiş gazeteciliğin kalemlerini...
 
Ne mi demişsin?..
"Bunun sonu iki başkanlı sistem" diye atmışsın yazının başlığını; daha ne diyeceksin...
Hepimizin aklına gelen ama yazıp söyleyemediğimizi yapmışsın yani...
Kimimizin korkudan; kimimizin Başkan'ı kızdırmamak için söyleyemediğimizi...
Tutmuş;
biri özgür ve her güce sahip demokrat(!),
diğeri tutuklu ama her güce kadir demokrat(!) iki kişiyi aynı kefeye koymuş; gelecekle ilgili öngörüde bulunmuşsun...
Önümüzdeki günlerde biri Türklerin, diğeri Kürtlerin iki başkanlı sisteme hazır olmamızı tavsiye etmişsin...
Ve ikisinin de demokrat(!) olduklarını görmezden gelip "otoriter" kişiliklere sahip olduklarını ima etmişsin...
İkisi de "dediğim dedik, çaldığım düdük"çü iki önder sana göre...

Yani Ertuğrul...
Ben sana ne diyeyim be arkadaş?..
Şurada mis gibi kurulmuş ve kurgulanmış bir düzen var geçinip gidiyoruz; sana mı kaldı bu düzeni bozmak; oynanacak oyunda ellerin ne zaman havaya kalkacağını ne zaman göbek üzerinde bağlanacağını hatırlatmak...
Neymiş?..
Devlet gibi devlet, lider gibi lidersek, "ayrılma fikri" dahil her şeyi açıkça konuşalımmış...
Yahu Ertuğrul; hangi açıkça?..
Görmüyor musun?..
Müzakereler bile 1946 seçimlerine döndü...
Herkes oyunu açıkça kullanmış ama sayım "gizli" olmuştu ya hani o seçimlerde...
Bu süreçte de giden açıkta, kalan açıkta, görünen açıkta, görüşen açıkta ama...
Konuşulanlar "gizli"...
Sen bir de kalkmış neler söylüyorsun...
Beri bak Ertuğrul!..
Yazarım attığın manşetleri haaa!...

adnanberkokan@gmail.com