Bu bir Ayşe Özyılmazel portresidir!
Radikal, bugün bir Ayşe Özyılmazel portresi yayınladı. Özyılmazel, tatlı bir genç kızdan hepimize nanik yaptığı albüm fotoğrafına nasıl sıçradı?
Gazetedeki haberin spotu şöyleydi: "Gazetede tutturduğu
'avam fatal' dile uyup küçük kız halini üstünden attıkça özgüveni
de patlama yaptı. Hayatımıza gireli topu topu altı yıl olmasına
rağmen etrafında biriken hikâyeler, ilerisi için de umut vaat
ediyor. Peki Ayşe Özyılmazel, tatlı bir genç kızdan hepimize nanik
yaptığı albüm fotoğrafına nasıl sıçradı?"
Radikal Cumartesi bugün bir Ayşe Özyılmazel portresi yayınladı. İşte o yazı:
Bir şey eksik, o da eksiklik!
Ayşe’yi bir
süre sonra “siyaset felsefesi” yaparken görürseniz
şaşırmayın..
Ve belki de yaşı
biraz daha ilerleyince, Ruhat ablası gibi bir TV kanalında
“moderatör” (!) olarak…
Burası
Türkiye…
Bu ülkede “olmaz,
olmaz”…
Bir dönemlerin en
etkin siyaset yazarı Güneri Cıvaoğlu “magazin” programı sunarken,
bir dönemlerin ünlü magazincisi Ruhat Mengi "Siyayet" ve hatta
"Din" uzmanı(!) kesilmişse başımıza...
Magazin Gazetecileri
Derneği üyesi Ertuğrul Özkök 20 sene medyanın siyasi amiral gemisini yönetip,
siyasetçilere ahkâm kesmişse; Ayşe neden “siyasi figür”
olamasın?..
A.B.O.
|
“Hayatı listedeki şeylerin karşısına çentik atarak yaşıyor” dedi
bir arkadaşım bir diğeri hakkında, “Biri bitince diğerine geçiyor,
bir telaş, bir koşturmaca...” Bize bulunduğumuz noktadan bakınca
biraz ürkütücü geldi ama moda bu artık galiba. Çentikli hayat. Çoğu
bunu fark etmeden yapıyor, kendiliğinden gelişiyormuş gibi, onun
bunda payı azmış, kader çizgisi buymuş gibi. Oysa o ittiriyor, ona
bunu yaptıran kendisi.
Ayşe Özyılmazel iyi bir örnek buna. Altı yıl öncesine kadar stabil
ünlü babasının tatlı küçük kızıyken, üç günlük tek albümünün
sıradan çıkış şarkısıyla memleketin var olan topu topu iki devinin
karşısına dikilecek kadar cüretkâr olabilmesi bundan. Hakkını
teslim edelim, kendisi ‘Savulsunlar ben geliyorum!’ demiyorsa da,
nasıl oluyorsa bunu diyenlere usulca teşekkürü, bu bir tür
‘mauvaise foi’ bundan.
Peki Ayşe Özyılmazel, o albüm kapağındaki pozu gibi herkese nanik
yaptığı bu noktaya nasıl geldi? 24 Ekim 1979 doğumlu. Babası Neco
(Tahir Nejat Özyılmazel) Türkiye’nin 60’larda hayli popüler olan
orkestra müziği geleneğinden geliyor. Ailede müzik hep var. Amca
Mithat Özyılmazel’i TRT’den hatırlamak mümkün, klasik Türk müziği
kanadından akademisyen olarak ilerliyor yıllardır, üniversitede
hoca.
Leopar
valide
Anne Oya Germen çok önemli bir figür. Belgeyle sabit, kendini “Beni
kaybedenler düşünsün. Ben sahip olduğum donanımla bir erkeğin yaşam
kalitesini yükselten bir kadınım, özel bir kadınım” diye anlatacak
kaç kadın tanıyorsunuz? ‘Kırık Kalplerin Oya Ablası’ olup akıl
dağıtmışlığı da, geçen yaz leopar desenli mayokinisiyle kankası
Semiramis’in teknesinde, kızının tabiriyle ‘taş gibi’ vücudunu
sergilemişliği de var. Ayşe Özyılmazel’in, seyrini aşağıda
izleyeceğiniz kat kat özgüven inşasının temelinin ne kadar kavi
olduğunu buradan anlamak mümkün.
Aslında hayatımıza ana-kız baskın bir şekilde girişleri de
neredeyse aynı tarihlere denk düşüyor. Nisan 2004’te basılan
kitabın kapağında kendi resmi var Oya Germen Özyılmazel’in, cilt
bakımından selülite uzanıyor, makyajdan giyime sırlar veriyor,
hepimize dudaklarını büzerek bakıp ‘Ben Güzelim Ya Sen?’ diye
soruyor. Ayşe Özyılmazel, annenin zuhurundan çok kısa süre önce, 24
Ocak 2004’te yazıyor ilk yazısını, ‘Hıncalım’ın köşesinde. Hıncal
Uluç, köşesinin içinde yer verdiği ‘Sevgi’nin Günlüğü’nü “O çok
ünlü bir babanın, bir zamanlar baba kadar ünlü bir annenin dünyalar
şekeri kızı. Asıl adı Sevgi değil. Adının ve ailesinin şimdilik
gizli kalması, yazılarının daha özgür olmasını sağlayacak” diyerek
ve her cumartesi sözü vererek ateşliyor fitili.
Köşe içinde köşe hapsi uzun sürmüyor, Ayşe Özyılmazel’in
Günaydın’da kimliğini açık ederek yazmaya başlaması Ağustos 2004.
Peki ne yazıyor? İşte o, ‘yeri geldi mi şaşkın, yeri geldi mi
bıçkınım, hata yapmak da ne komik şeydir, nedir bu çektiğimiz aşk
acıları, seksi olmak istersem onu da olurum ha, geceleri geziyoruz,
kız kıza da çok gülüyoruz’ toplamını içine alan ‘avam fatal’
yazılar... Tabii ki nefret edeni de, seveni de bol.
Enginar yiyen
sevgili
Ama bize Ayşe Özyılmazel’i mevzu etmemize giden yolları açan ilk
gelişme Ekim 2006’da patlıyor. Özyılmazel’in Yeni Aktüel dergisine
kapak kızı da olarak verdiği söyleşide anlattıkları, Hasan Pulur
için bulunmaz nimet! ‘Köşe yazarı nasıl olunur?’ yazısında ‘Küçük
hanım’ dediği Özyılmazel’e ağır giriyor. Onun, Hıncal Uluç
aracılığıyla iş görüşmesine gittiği Haşmet Babaoğlu ile sevgili
oluş hikâyesi, Pulur’un bin yıl arasa bulamayacağı dolgunluk ve
lezzette tabii.
Şöhret yeni, Özyılmazel henüz acemi, şimdiki yaşıtı sevgilisi için
kurduğu türden “Gözlerinde iyi niyeti gördüm” tipi cümleler
kuramıyor. Liseli kızların olgun erkek fantezisini kaşıyacak, yeni
hayranlar sağlayacak şirinlikte, haşarılıkta dökülüyor, ‘O bana
asılmadı, ben ona asıldım, hem de tam dört ay’ minvalinde. Çılgın
ya... Hikâye güzel, kaç film, kitap çıktı şimdiye kadar, kaç tane
daha da çıkar; arada var 24 yaş, kız bıcır bıcır, adam görmüş
geçirmiş, yarı filozof, vakti o afacan sevgiliyi zaptetmeye
çalışmakla geçiyor! Pulur da meşhur ‘yönetmenin yatağı’ klişesini
güzelce teyelliyor bu söyleşinin üstüne.
Sonrası kıyamet... Google’a anahtar kelimeleri veren istemediği
kadar çok şey bulur, geçelim. Mühim kısmı şu; bu olay, önemli dönüm
noktalarından biri. İsyanını köşesinden okuyoruz: “Bütün bunlar
ayıp, yazık, ziyan değil mi? Gençsek, kadınsak çalışmayalım; bir
yerlere gelmeyelim yani, öyle mi?”
Ortalık durulacak gibi değil, sadece bir ay sonra kızı kendinden 24
yaş büyük biriyle beraberken, baba Neco’nun da kendisinden 25 yaş
küçük İdil Erge’yle birlikte Bodrum’da yaşamak için evi terk ettiği
haberleriyle çalkalanıyor ortalık. Ahmet Hakan, “Haşmet’in
kayınpederi Neco evi terk etmiş” yazdığında, Haşmet Babaoğlu
Nişantaşı’nda kafeleri gezip bulduğu Ahmet Hakan’la yumruklu
mücadeleye girişirken bugünleri öngöremedi belli ki. Bugünler: Ayşe
Özyılmazel ve Ahmet Hakan’la avanesinin Twitter’daki dostluk,
arkadaşlık, yemek, davet, ahahahahaha mesajları...
Kasım 2007’de çifte viraj alınıyor. Ayşe Arman’a söyleşi verilerek
ve bu söyleşide Haşmet Babaoğlu’yla ilişkinin bittiği ifşa
edilerek: “Kızlar, babalarını arar derler ya, doğru. Ben akıllı bir
adam arıyorum. Bilen adam arıyorum. Usul bilen, yol yordam bilen.
Bir şey sorduğumda akıl verebilecek. Yemek yemeyi bilecek.
Hamburger yiyen adamla işim olamaz, enginar yiyen bir adamla olur
ama... Enginar yiyen adam isterim. Balık yiyen adam isterim.
İçtiğini bilen adam isterim. Zevkleri olan bir adam... Hayran
olmadığım bir adamla olamam. Az gelir bana. Yetmez. İstemem”
diyor.
Okan Bayülgen’in enginar sevdiğini buradan anlıyoruz. Bir ay sonra
çift ilk kez görüntüleniyor, iki ay sonra Bayülgen’in Oya Germen’e
‘anne’ dediğini, baba Neco’yla tanışmak için Bodrum’a gittiğini
öğreniyoruz. Anne de mutlu, “Okan damadım olsun isterim” diyor.
Okan Bayülgen, Özyılmazel ve temsil ettiği kesim için dev
sayılabilecek bir başarı, stratejik bir zafer. Olaylar hızlı
gelişiyor, kendine güven gittikçe artıyor.
‘Hop, bir dakika
duralım’
Mart 2008’de internet klasikleri arasına giren ilk yazı geliyor:
Bayülgen’le ayrıldığını anladığımız ‘Günaydın gittim ben’ yazısı,
“Hazır yeri gelmişken de merak edenlere söyleyeyim: Ben de bir
karar aldım! Bu kararımı çok sevdim. Bu sabah aynaya baktığımda
gördüğüm kadını daha çok sevdim. Yani gittim ben...” diye bitiyor.
Özgüvene bir katı da akabinde verdiği söyleşide çıkıyor: “Hop, bir
dakika duralım. Ben Okan’ın kadınlarından biri değilim, hiçbir
zaman olmadım. Okan benim hayatıma girmiş bir erkek.”
‘Şarkı Söylemek Lazım’ yarışmasının jürisindeyken müzik eğitimi
aldığını, orkestra solistliği yaptığını, profesyonel şarkıcı olma
yolundayken vazgeçtiğini defalarca söyleyerek bugünlere sinyal
çakıyor belli ki. 2008’in temmuz ayı, hem o tuhaf yarışmada hem de
annesi ve Saba Tümer’le yaptıkları ‘Yok Daha Neler’ adlı programda
arz-ı endam ettiği en bereketli dönem. Yaş 29 olmuş ama “Ben daha
gencim, küçüğüm, yolun başındayım, ama biraz da olsa dört yıldır
kendimi ispat ettiğimi düşünüyorum. Ben sadece Ayşe’yim. Abartmaya
da, büyütmeye de gerek yok. Sonradan anladım ki, benimle ilgili
konuşuluyorsa, ben kayda değer bir şey yapıyorum” diyerek popüler
magazin figürü olduğunu ispat ediyor artık. “Plan yapmayacaksın,
çünkü hayat seninle dalga geçer” diyerek de bilgeleştiğini...
İçime girdi de
giremedi!
Geçen arada, magazinde yerini sağlamlaştırıyor Ayşe Özyılmazel.
Yeni internet klasikleri de yazıyor; arkasından ağlamadığını
söyleyen Okan Bayülgen’e hitaben ‘Ziyan erkek kimdir?’, “İçime
giren adamlar gerçekten içime giremediler bir an bile” satırlarıyla
unutulmaz olan ‘Bu yazı benden, bu yazı kalbimden’, Ayşe Arman’ın
‘Okan ondan ayrılıp, başkasıyla evlenip bir de çocuk yapınca
Ayşe’ye çok koydu’ minvalli yazısına cevaben de ‘Bana çakmak
isteyenlere dokuz maddelik rehber!’...
Şimdi yeni bombalar zamanı. Bir yıldır çalışılan ilk albüm ‘Ayşe
Özyılmazel’ geçen ay çıktı, taze ilişki haberiyle beraber. Yeni
nesil popçulardan olan sevgili Murat Dalkılıç, ‘Kasaba’ adlı
şarkısıyla hayatımıza gireli çok olmadı. Önceki sevgili
tercihlerinden farklı olarak hamburger yermiş gibi görünüyor ama
hamburger de artık McDonald’s’dan öte bir şey zaten, gurme
hamburger lokantaları her yanda... Bir aylık ilişkisi için Ayşe
Özyılmazel gerçek bir popçu gibi, klişe üstü klişe konuşuyor: “1.5
yıldır yalnızdım, hayatıma kimseyi almıyordum. Murat’ın iyi niyeti,
dürüstlüğü, arkadaşlığı, dostluğu beni kendine çekti. Gözlerinde
onun iyi niyetini gördüm. Yaşadıklarımdan dolayı kimseye
güvenmiyordum ama Murat’a çok güveniyorum. Doğru zamanı, doğru
insanı bekledim ve sonunda geldi.”
Hayatında ilk kez yaşıtı bir erkekle birlikteymiş. Günahlar,
ayıplar yaşlılara mahsusmuş, ondan öğreniyoruz: “Lunaparka gitmek
istediğim zaman beni lunaparka götürüyor. İkimiz de genciz ve
günahımız, ayıbımız yok. Ego yarışı yok! Bana ‘Sus! Sen anlamazsın
küçük kadın’ bakışları atılmıyor. Eğleniyorsun, yaşın gibi
olabiliyorsun, heyecanlarına-şımarıklıklarına-coşkularına filtre
takman gerekmiyor. Bomba bir şey” diyor.
Ama asıl bomba sırada... Vitrine çıkmak için ‘Enerji’ adlı parçayı
seçti Ayşe Özyılmazel. Beğenenler arasında şarkının ‘Bir şey eksik
o da enerji / Yok ki aramızda sinerji / Tutmayınca tutmuyor işte /
Seninki yaptı bana alerji’ nakaratlı sözlerine bakıp ‘Yeni Nil
Karaibrahimgil’ diyenler oldu. Oysa aralarında mühim bir samimiyet
farkı var sanki. ‘Çirkinim bir şeye benzemem / Balık etliyim
süzülemem / Biraz da sıyrık diyorlar / Niye kapımda ağlıyorlar’
diye başlayan şarkıda bahsettiğimiz o hatalarıyla da barışık, tam
da bu yüzden vazgeçilemeyen kadın modeli var, biraz Bridget Jones,
biraz Carrie Bradshaw. Evet, hâlâ!
‘Pozitif düşün rahatlarsın / Gider yapma aptal mısın / Bir nefes
al, ona kadar say / Dalay Lama sana anlatsın’ kısmıysa tam da o
hayta dili de kullanan, Dalay Lama’yı da tanıyan serseri/bilge
kadın. Tam Ayşe Özyılmazel...
Kendisini sevmeyenler arasında Ajdar’a benzediğini söyleyenler var
internet sitelerinde. Haşa! Böyle bir şey elbette denemez! Ama bu
denemez diye, Ayşe Özyılmazel’i Ajda’yla karşılaştırmak için de bir
harften bin kat fazlası var arada sanki.
Süper lige transfer
mi?
Annenin kitabına kapak arkası yazmışlığı da olan, Özyılmazel’le
albüm hatırına ilk hasbıhali yapan kişi Ajda Pekkan. Belli ki
ailevi yakınlık, dostluk söz konusu. Hepimizde olan ebeveyn
arkadaşı, Ajda teyze. Ayşe Özyılmazel’i ta babasının yanında
İstanbul Gelişim’de solistlik yaparken izleyip beğenmiş. El
vermekte sakınca görmüyor, “Harika sözler yazıyorsun, besteler
yapıyorsun, yeteneklisin, gençsin, güzelsin, dikkat çekiyorsun”
diyerek övgüde de sınır tanımıyor. Ortada destekten de fazlası var.
Ayşe Arman soruyor Ayşe Özyılmazel’e: “Tamam sesin güzel ama ilk
CD’de de Ajda ile aynı ligde anılmak... Sana haksızlık değil
mi?”
Şahsi bir örnek vereyim ayıp olmazsa, ben tüm iyi niyetimle, tashih
var sanarak, dönüp iki-üç kere daha okudum bu cümleyi. Kime
haksızlık değil mi? Bu iki isim arasında hangi açıdan nasıl denklik
kurulabiliyor, denklikten öte Ayşe nasıl Ajda’yı geçiyor, anlamak
mümkün değil.
Bu noktada fon müziği Orhan Gencebay’dan geliyor: ‘Beterin beteri
var / Haline şükret dostum’... Zira aynı günlerde Hıncal Uluç da
yazmış, “Bir Sezen daha mı geliyor yoksa dedim içimden” diyor.
Üstelik karşılaştırdığı Sezen albümü, ilk 45’liği ‘Haydi Şansım’
falan değil. Bir zirve albümden söz ediyor ‘Hıncalım’, Sezen
Aksu’nun tüm kültürlere selam çaktığı, her dizesinden mesaj
fışkıran, olgunluk dönemi şaheseri ‘Işık Doğudan Yükselir’de aynı
‘Enerji’yi bulduğunu söylüyor! Normal bir insan da bildiği birkaç
üç harfli kelimeyle haykırmak istiyor! Ayşe Arman da soruyor:
“Hıncal’ın seni Sezen’le kıyaslamasına ne diyorsun?” Cevap: “Jest
oldu valla. Hıncalımın takdiri, bir işi sevdi mi tam sever, çok
teşekkür ederim.”
Ne denir ki; takdir etmelerin, jest yapmaların böyle namütenahi bir
hali olabiliyorsa bizim takdirimizden de sual olunmaz
herhalde...
Ç. BEGÜM SOYDEMİR (Arşivi) / RADİKAL CUMARTESİ