Bozacının şahidi: Çölaşan…
Türkiye’nin sayılı nakit ve gayrimenkul zenginlerinden biri olduğu halde şimdiye kadar adına vergi rekortmenleri listelerinde hiç rastlamadım…
ADNAN BERK OKAN
Türkiye
bu iki kankanın gerçek birer “gazeteci” olduğunu
zannederek büyüdü…
Oysa onları yakından bir
tanısalar…
Bir tanıyabilseler…
Ama benden başka bu ikiliyi
anlatacak hiç kimse çıkamaz...
Hatta Vakit bile…
Size tamamen birebir dinlediğim
bir olayı anlatayım…
Ertuğrul
Özkök, 2001 krizi sırasında, Oya Berberoğlu
(Enis Berberoğlu’nun eşi) ve Pınar Türenç (Tufan Türenç’in eşi)
gibi iki değerli yazarını işten çıkarırken gerekçesi
şuydu:
“Eşlerinizin maaşı ile idare edin.
Ben sizin maaşlarınızı çok daha düşük maaş alan ve onlarla ev
geçindirmek zorunda olan muhabirlerimize paylaştırıp onları işsiz
bırakmayacağım”…
Oya Hanım
da Pınar Hanım da sitem etmeden olgunlukla
karşıladılar bu gerekçeyi.
Bu arada Dolar üzerinden maaş alan
yazarların maaşları da 1. Dolar= 567.000,– lira karşılığı TL.
olarak dondurulmuştu…
Başta Tufan Türenç olmak üzere
yüksek maaş alan çok sayıda yazar da gerekirse maaşlarından kesinti
de yapılmasını ama muhabirlerin işten çıkarılmamalarını
istediler…
Bunları Ertuğrul Özkök’ten
dinlediğimde çok duygulanmıştım…
“Ama”
demişti Özkök… “Bir
tek Emin Çölaşan, maaşının Dolar olarak ödenmemesi halinde
ayrılacağını söylemişti. ‘Yahu Emin senden artacak kısımla en
azından iki-üç muhabiri daha çalıştırmaya devam ederiz’ dedim ana
dinlemedi. Ayrılmasını istemediğimiz için mecbur kaldık maaşını
dolarla ödemeye. Herkesin maaşı yarı yarıya düşerken Emin’in maaşı
o krizde iki katına çıkmıştı”…
Çölaşan’ın
kankası Uğur Dündar’ın para kazanma
konusundaki maharetini ise anlatmaya bilmem gerek var
mı?..
Türkiye’nin sayılı nakit ve
gayrimenkul zenginlerinden biri olduğu halde şimdiye kadar adına
vergi rekortmenleri listelerinde hiç rastlamadım…
Şimdi işte bu Emin Çölaşan
kalkmış, (birçok konuda farklı düşündüğüm) Mehmet Ali Birand gibi
bir kral gazeteciye çamur atıyor…
Peki…
Birand’la ilgili yazdıkları yalan
mı?..
Doğru ama eksik…
O tarihlerde TRT Kanunu bugünkü
gibi değildi.
Dışarıdan program yapanlara
ödediği parayı net olarak gösteremeyince, genel müdür mecburen
“Fatura toplayın getirin ben ödetirim” diyordu…
32. Gün
ucuz bir program
değil…
O dönemde Birand sürekli yabancı
Devlet başkanlarıyla görüşüyordu…
Oysa TRT’den ayrılan bütçe ile
Paris’te bir akşam yemeği yiyemezdiniz…
Ve haliyle açıktan toplanan
faturalar ödenerek programın maliyeti karşılanıyordu…
Peki mahkeme bunu bilmiyor
muydu?..
Bilse ne olacaktı?..
Bu sefer de bir şikâyet anında
yargıçlar cezalandırılacaklardı çünkü Çölaşan bu gerçeği bildiği
halde yargıçlara sürekli baskıyı yapıyordu…
Sonuç: mahkumiyet…
Ama bu arada vicdan sahibi
hâkimlerin de haklarını yemeyeyim…
Mehmet Ali Birand’a ufak bir
kıyakçılık yaptılar…
Nasıl mı?..
Onu Ağır Ceza Mahkemesi yerine,
Asliye Ceza Mahkemesinde yargıladılar ve ceza kesip
ertelediler…
Aksi halde Ağır Ceza mahkemesinin
cezayı erteleme imkânı yoktu…
Hâsılı…
Hayatları boyunca ona buna çamur
atan ama şimdiye kadar dişe dokunur tek bir büyük yolsuzluğu bile
ortaya çıkardıkları görülmemiş bu ikili,
Türkiye’nin en başarılı ilk üç gazeteci sıralamasına kafadan
girecek Mehmet Ali Birand’ı karalamaktan utanmıyorlar…
Aman ha!...
Zannetmeyin ki Çölaşan M. Ali
Birand’ı tek başına karalıyor…
O, desteksiz hiçbir şey
yapamaz…
Not: SÖZCÜ İnsan kaynakları
departmanı, Emin Çölaşan'ın maaş bordrosunu açıklasa da asgari
ücret mi yoksa daha yüksek mi maaş alıyor bir
öğrensek...