Böyle olur ''duayen'' yönlendirmesi

Oktay Ekşi -kendisi farkında mı billemeyiz ama- son yazısıyla Ergenekon davasını -ve elbette ki medyayı- TSK’nın üstüne gitmeye yönlendiriyor.

Gazeteciler.com / Dilek Yaraş

Lafı hiç dolandırmadan söyleyelim. Türk basınının yeni ayrışmasının adı Ergenekon. Bu dava ile beraber ikiye ayrıldı necip basınımız: Ergenekoncu olanlar ve  olmayanlar.

Ergenekoncu olmayanlar bunu başından beri iftiharla ilan ettiler zaten. (Gerçi onlar da kendi içlerinde ayrışıyorlar ama o ayrı bir yazı konusu.)

Ergenekoncular ise ilk başlarda biraz utanarak, biraz üstü kapalı imalarla belli ediyorlardı hangi safta olduklarını ama, ne olur ne olmaz diye de oldukça tedbirli davranıyorlardı. Çünkü, hiç kimsenin gözüne yaşına bakılmıyordu. Pirleri Deniz Baykal’ın ‘’Ben Ergenekon’un avukatıyım,’’ demesi bile yetmiyordu tedbiri elden bırakmalarına.

Taa ki Türkan Saylan olayına kadar...

Saylan’ın evinin aranması olayını büyük ve medyatik bir şova dönüştürmeyi başardıkları gün, onların da kendilerini açık açık ifade etmelerinin zamanı geldi.

Dalan’ın arazisindeki kazıdan çıkan cephanelik tam da bu noktada çok önemli bir  katalizör işlevi gördü.

Bu gazeteler çok yakında ‘’Biz de Ergenekoncuyuz,’’ manşetleri ile çıkarlarsa hiç şaşırmayalım.

Doğaldır ki ‘’duayen’’ Oktay Ekşi bu konuda başı çekiyor...

E, duayen olmak da belli bir sorumluluk gerektiriyor tabii ki... Bu ünvanı sadece deneyimle, yaşla vermezler adama. Gerektiğinde, bir emirle meslektaşlarını ‘’vatan haini’’ ilan etme cesaretine ve işin aslı anlaşıldığında -kerhen de olsa- özür dileyip geçiştirip hiçbir şey olmamış gibi işine devam etme yüzsüzlüğüne sahip olacak tıynette olmalı insan…

İşte bu cephanelik olayında da -Ergenekoncu olmayan basına- kerameti kendinden menkul bir ders vermiş duayenimiz.

Önce cephaneliğin ‘’şimdilik’’ (çünkü kazı devam ediyor) ne olduğuna bir bakalım:
 
10 adet lav silahı (9 dolu + 1 boş)
10 el bombası
250 gram C4 patlayıcı
20 ses bombası
10 sis bombası
800 adet G-3 piyade tüfeği mermisi

Nerede bulunmuş bunlar? Tapusu Dalan’a ait olan bir arazide.

Duayenimiz de ‘’bazı’’ gazetelerin bu cephanenin Bedrettin Dalan'ın arazisinde bulunduğunu yazmasına çok kızmış. Kirli gazetecilik olarak değerlendirmiş bu durumu.

O gazeteleri eleştiriyor kıyasıya. Abartılı manşet attıkları, Dalan'ı suçlu gösterdikleri için yargısız infaz yapmakla suçluyor. (Hani, baş yazarı olduğu Hürriyet gazetesi hep abartısız başlıklar atar, hiç yargısız infaz yapmaz, hak ve hukuka her zaman saygı gösterir ya ondan herhalde.)

Eleştirdiği manşetler de şunlar:

Sabah Gazetesi: "Dalan’ın müthiş cephaneliği."

Star Gazetesi: "Saygın şahsın, saygın vakfında saygın silahlar."

Yeni Şafak Gazetesi: "İstek’e bağlı cephanelik."

Taraf Gazetesi: "Askeri Bölgede Dalan Cephaneliği."

Takvim Gazetesi: "Dalan’ın cephaneliği bulundu."

Bugün Gazetesi: "Dalan’ın vakfında cephanelik çıktı."

Bu gazetelerin verdiği ortak mesaj ise şu imiş: "Ergenekon soruşturması kapsamında aranan, ancak sağlık sorunları gerekçesiyle Amerika Birleşik Devletleri’nde kalan Bedrettin Dalan’ın cephaneliği de ortaya çıkartıldı. Meğer Dalan, Ergenekon örgütünün cephanelerini başında bulunduğu vakfın arazisinde saklıyormuş."

Peki bu mesajın neresi yanlış?

Ekranlarda gözlerimizle görmedik mi cephaneleğin çıkarılışını?... Gördük.

O arazi Dalan’a ait miymiş?... Evet, öyleymiş.

Peki nereden biliyoruz bunu?... Pardon yani, Dalan kendi söylüyor da oradan:

 "Orayı 19 sene önce satın aldık. Tapuda hálá bizim İstek Eğitim Vakfı adına tescilli görünüyor, ama 15 yıldır orayı Deniz Kuvvetleri’ne bağlı komando birliği askeri eğitim için kullanıyor. Oraya ne biz ne de bir sivil şahıs yetkili komutandan izin almadan giremez" diyor Dalan.

Duayen yazarımız şöyle de şık  bir akıl veriyor: ''Görüldüğü gibi o araziye silah, mühimmat gömen varsa da o ne Bedrettin Dalan olabilir ne de onun başında bulunduğu vakıf bununla bağlantılı sayılabilir.''

E, kim kalıyor geriye?...

Benim tapulu evimde (hani olsaydı diyorum) cephanelik çıksa o cephanelik kime ait olur? Ya bana ya da o evde kim oturuyorsa ona, değil mi?....

Acaba şunu mu demek istiyor duayen yazarımız: ‘’Arkadaşlar, Dalan’ın günahını almayın. O cephanelik ona ait değil, Deniz Kuvvetleri’ne ait…’’

İyi de ne Genel Kurmay’dan ne de Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’ndan -şu satırların yazıldığı ana kadar-  cephaneliğin onlara ait olduğuna dair bir açıklama yapılmadı.

O zaman niye suçu Dalan’dan alıp da Deniz Kuvvetleri’ne atıyor duayen yazarımız? Bir bildiği mi var? Varsa niye daha açık yazmıyor. Yazsın ki Deniz Kuvvetleri Komutanlığı da öğrenip en azından bir basın duyurusu falan hazırlasın da ona göre yorum yapalım.

Tabi öyle bir durumda da yorum yapmadan önce şu soruların cevabını almamız gerekir:

Dalan, doğrudan o araziyi onlar kullanıyor demediğine göre: Deniz Kuvvetleri’nin Dalan’ın arazisini izinsiz kullanma hakkı var mıdır?

Diyelim var böyle bir hakkı: Askeriyenin cephane depoları tükenmiştir de sıra Dalan’ın arazisine mi gelmiştir?

Peki TSK cephane fazlalığını hep toprağa mı gömer?...

Orası 19 yıldır askeri bölge ilan edilmişse madem, tapusu niye hala Dalan’ın, mülkiyeti İstek vakfının üzerinedir?

Ya da diyelim ki TSK'ımız o kadar aciz ve tedbirsiz ki o arazide -ve diğer başka arazilerde-, apansız bir ‘’düşman’’ saldırısına karşı yedekleme yapılıyor ve gerektiğinde alıp kullanacağız; milli müdafamızı yapacağız; kendimizi koruyacağız.

İyi de durum bu kadar vahim mi?....

Nerede o düşman?...

Kime karşı koruyacağız kendimizi?

Hem, bu mantıkla bakarsak olaya, hepimize lazım değil midir o silahlar?...
 
Mesela, bizim mahallede de şöyle dişe dokunur bir cephanelik çıkmazsa kendimizi dışlanmış, korunmaya değmez vatandaşlar safında zannetmemiz doğal değil midir?

Son bir soru: 

Eğer bu iş kanunlara, kurallara uygun olsaydı cephanelikle bağlantılı olduklarından şüphe duyulan 4’ü "muvazzaf subay", 2’si de "emekli subay"  gözaltına alınabilir miydi?...

Sorular çok aslında, bunlar benim şu kadın başımla ilk anda aklıma gelenler. İşin uzmanları ve savaşgan erkeklerimiz daha çok ve yerinde sorular çıkarırlar elbette.


Sonuç olarak; Oktay Ekşi farkında mı bilmem ama bu yazısıyla davayı -ve elbette ki medyayı- TSK’nın üstüne gitmeye  yönlendiriyor.

Bunu da neye dayanarak yapıyor anlayamıyorum açıkçası...

Sadece tahminlerim var:

Belki, Ergenekon operasyonlarından o kadar rahatsız ki nasılsa askerle uğraşamazlar, eğer biraz daha üzerine giderlerse TSK onların canına okur mantığıyla hareket ediyor.

Belki de sadece dikkatlerin Dalan’ın üzerine çekilmesinden rahatsız olduğu için hedef şaşırtıyor.

Ya da gerçekten çok iyi niyetli ve -çoğumuz gibi- gerçeklerin ortaya çıkmasını, bu ülkenin altına dinamit yerleştirenlerin cezalandırılmasını istediği için TSK’nın gerçek düşmanlarının, ordu içindeki -illegal ve ne olduğu belirsiz- ordunun ortaya çıkarılmasını istiyor. Ama bunu açık açık söylemeye cesaret edemediği için böylesi yönlendirici bir yazı yazıyor.

(Günahı boynuna artık.)

Haa, bu arada yiğidi öldürelim ama hakkını yemeyelim. Ergenekon karşıtı gazeteler de işi abartmışlar hakikatten. Ben bile o kadarcık silahla ordunun donatılamayacağını bilebilirim.

Dolayısıyla duayenimizin söz konusu yazısındaki tek mantıklı görüş: ‘’Eğer bir sivilin evinde yahut bahçesinde lav silahı, el bombası, C4 patlayıcı gibi silah ve mühimmat bulunursa kimse "Bu önemli değil" diyemez. Ondan söz ederken "Bir ordu donatmak" türü saçmalıklar yapılmaz.’’ cümlelerinden ibarettir, diyebilirim. 

Saçmalamışlar gerçekten de…

Ama duayen yazarımızın da şunu bilmesi gerekir: Bazen bir tek mermi bir savaş başlatabilir ve başlatmıştır da netekim. Bilmem anlatabildim mi?...

***

Yazı uzadı, içiniz daralmıştır. Biraz hafifleyin diye aşağıya Dördüncü Kuvvet Medya’dan aldığım Ergenekon duvar yazılarını ekliyorum. (Böylece Ergenekoncu basına da bir güzellik yapmış oluyorum. Manşet sıkıntısı çektiklerinde aşağıdakilerden beğendiklerini kullanabilirler.)

Ergenekoncusun dediler, iktidarı vermediler.
Rampaların ustasıyım, 1 Numara'nın hastasıyım.
Ergenekon dediğin nedir ki gülüm, ben senin için Gladyo'yu bile göze almışım.
Nalet olsun içimdeki çete sevgisine.
Hatalıysam Silivri'de görüşelim.
Yakamoz, Sarıkız, Ayışığı, darbeden mi geliyon tugayın yakışığı.
Kazancımız bilek zoru, Allahım sen bizi 13. dalgadan koru!
Dalga dalga geldiler, bizlen dalga geçtiler.
Sen kaçıncı dalgadansın arkadaş?
Yiğit kavgasız, Ergenekon dalgasız olmaz.
Nazar etme ne olur, çalış senin de iddianamen olur.
Elimdeki keleş, belimdeki mermiler kadar yakınsın bana Jitemlim.
Yollar gidişime, kızlar bomba atışıma hasta.
Kamyoncu lokantası değil cezaevi yemekhanesi.
Eylemde seçiciysem günahım ne?
Perinçek de sollardı.
Silivri yollarında değil, senin kollarında öleyim.
O şimdi hapiste…
Tehlikeli araç.
1 Numara sağolsun
Vur kalbime hançeri, yüreğim parçalansın; fazla derine inme, çünkü orda sen varsın.
Darbelerin ustasıyım, GATA'nın hastasıyım.
Gatakulli yapma bana, yamyam bakteri yollarım sana.
Bir sana, bir de GATA'nın sabah uykusuna hastayım.
Gönlünde yer yoksa bana güzelim, fark etmez ben GATA'ya da giderim.
Tek rakibim Gladyo
Herkes sanıyor ki hastayım, oysa Silivri'de mapustayım.
Yolların kralı man, şovların kralı Tuncay Özkan.
Korkmadı cüzamdan bile Türkan, korktuğu kadar türbandan…
Çağdaş yaşamcıyız dediler, bursları (/)'ya verdiler.
Haberal'dan haber geldi, Güniz Sokak kederlendi.
Demirel'in hastasıyım, provokasyonun ustasıyım.
Gaz, fren, şanzıman; cephanesiz halim duman.
En hakiki mürşit, turşucu Hurşit.
Aramasın gözler onu, o şimdi tutuklu.
Özkan, Haberal, Perinçek; yine efkarlandın bi fırt çek.
Sen sus, eylemin konuşsun.
Ömür biter, saklanan cephaneler bitmez..
Haki renklim, kızıl bayraklım.
Bombayı atarım, gerekirse yatarım.
Darbemi yaparım, Paşa Paşa yatarım.
Bir kavanoz reçel, gülüm mapusluk da geçer.
Torpidonda silah yoksa güzelim, fark etmez bombayla da işi hallederim.
İktidar dediğin taktın mı kola, çaktın mı duvara yapışmalı!
Dünya dikenli bir hayat, hep Ergenekoncularda mı kabahat?
Duanla mı yaşadım ki, iddianla öleceğim?
Şoför molasız, darbe medyasız olmaz.
Adrese gerek yok, Türkiye bizi tanır.
Yoksa sende bi numara yok mu be 1 Numara?
Varsa yalanım, asit kuyularında yanayım.
Miras değil örgüt parası.
Dalgalandım da duruldum, 12. dalgada vuruldum!
İstedim vermediler, sen Ergenekoncusun dediler.
Tek rakibim RTE!
10 tekersin, çok şekersin; Ergenekoncu olma çok.
Ergenekon dalga dalga, benim radyom kısa dalga.
Ergenekon dalgalandı, bilmem nasıl algılandı.
Her kızda resmim, her savcıda ismim vardır.
Ergenekon ETÖ ETÖ, konuşuyor öte öte!
Gayduru Gubbak Cemile, bunları okumadan geçme; sonra demedi deme.
Silivride yer yoksa güzelim, Ben İmralıya giderim.
Ergenekon gidişime, Hurşit duruşuma hasta
Burs istedim vermediler, sen irticacısın dediler.
Ömür biter dalga bitmez.
Önünü görmeden sollama, Hurşite acı haber yollama. 

Oktay Ekşi'nin yazısı: Kirli Gazetecilik