Biz seni mümine bir bacı sandık da aldık!
"Evet itiraf ediyorum..." Zaman'dan Habertürk'e geçen Nihal Bengisu Karaca, Fatih Altaylı'nın kendiisyle nasıl gırgır geçtiğini anlattı!
Zaman gazetesinden Habertürk'e taransferi ile adından sıkça söz ettiren Nihal Bengisu Karaca Habertürk'ten Elif Key'e konuştu... Bu geçişin ardından kendisiyle görüşmeyi kesenlerin bile olduğunu söyleyen Karaca'dan ilginç açıklamalar...
Okurlar sizi Zaman'dan tanıyordu. Fikren yakın olduğunuz
bi camiadan Habertürk gibi merkezde bir gazeteye geçtiniz. Bu
Kararı vermek zor olmadı mı? Başka bir mahalleye taşınmış gibi
hissetmediniz mi?
Ben bir ayağı kendi mahallesinde diğer ayağı başka
başka yerlerde biri olduğum için bu mahalle değişikliği meselesini
çok önemsemedim. Çünkü Zaman gazetesinde iken de, gazeteye 'diğer
mahallelerden' insanlar transfer olur, sözleşme yapar, çalışırlardı
ve onlarla aramızda hiçbir sorun olmazdı. Kaynaşır giderdik.
Habertürk'te de öyle olur diye düşündüm, hâlâ da öyle düşünüyorum.
Bu mahalleler böyle, nereye kadar birbirinden uzak kalacak?
insanlar birbirlerinin gıcık hallerine olduğu kadar iyi ve tanıdık
gelen yanlarına da tanıklık ede ede ısınacak birbirine, başka yolu
yok.
Yeni gazetenizde ne umdunuz, ne buldunuz?
Umduğumdan daha güzel şeylerle de karşılaştım, daha kötü şeylerle
de. Yani eskiden bir kesimin sırf kapris yapmak adına ileri
sürdüğünü düşündüğüm şeylerin aslında insanların çok derin
hassasiyetlerine tekabül ettiğini anlıyorum mailleri sayesinde.
Cumhuriyet mitinglerine katılmış kişileri ajite eden şeyler
hakkında bilgi alıyorum, hiç aklıma gelmeyen katılım sebepleri
dinliyorum, 'Hmmm' oluyorum. Küfür kıyamet var tabii, ama o zaten
alışık olduğum bir şey. Zaman'da da beni bulur, döşenirlerdi.
Bir üçüncü sayfa haberine yaptığınız yorum, biraz da yanlış
anlaşılarak Habertürk'ün polemik sayfasına taşındı. Orada da
kalmadı, Habertürk'ün bazı yazarlarıyla tartışmak zorunda kaldınız.
Gerçi aynı gazete içinde çok daha sert polemikler olduğu Babıâli'de
görülmedik bir şey değil ama siz polemiklerin yazarı olarak
bilinmediğiniz için bu sizi nasıl etkiledi? "İstenmediğim bir yerde
yazıyorum" duygusu yarattı mı?
Düşündüm. Ama dışarıdan ve içeriden bir hayli destek de geldi. Bazı
arkadaşlar, daha önce tanışmadığım kadın çalışanlar 'Biz sizi doğru
anladık, hiç endişeniz olmasın' dedi. Kimi okurlar 'Yazınızı
tartışıyorlar, ama siz bunu kastetmediniz ki' dedi. Güven kaybına
neden olmakla beraber başka tazelenmeler getirdi bu olay. Olayın
gösterdiği asıl şey, tepki verenlerin beni daha önce hiç
okumadıklarının ortaya çıkmasıydı. Kendi mahallemde sık sık
feminist olmakla itham edilirken ki 'feminist' bizim oralarda biraz
küfür gibi kullanılabilir, burada 'kadın düşmanı' muamelesi gördüm.
Mahalle değiştirmenin en riskli yanı bu. Bilindiğinizi
varsayıyorsunuz, bir devamlılık var sanrısına kapılıyorsunuz, oysa
kimliğinizi teyit etmeniz gerekiyor.
Yazılarınızı okurken sanki eliniz çok da rahat değilmiş
gibi bir duyguya kapılıyorum. Yazmak isteyip de yazamadığınız
konular varmış gibi duruyor. Bu bir his tabii. Acaba mahallede yeni
olmanın getirdiği bir durum mu yoksa benimkisi bir yanılgı mı?
Mesela Aktüel'de yazarken sanki daha rahattınız.
Aktüel dergisi ideolojik kamplaşmaya prim vermeyen bir okura sahip
ama, ben orada hiç "Aktüel"e yakışmıyorsunuz' diye toptan dışlayıcı
ve değilleyici bir okur maili almadım mesela, ama Zaman'da da,
Habertürk'te de aldım. îki ayrı kampın aynı kalıbı kullanması da
hiç şaşırtıcı değil, ideolojik tutum takınmanın her iki tarafta da
yaratıcılığı öldürüp ezberleri çoğalttığı bir vakıa. Fakat okur
tarafından belirlenmeye rıza gösteren bir yazar olmadığım için ben
yine de rahat olduğumu düşünüyorum.
SINIF ATLAMAYA ÜŞENİYORUM
Gazetecilerde bir sınıf atlama telaşı olduğunu görüyoruz.
Sizin de aklınızda bir gün Nişantaşı'na ya da Etiler'e taşınma
fikri var mı?
Sınıf atlamaya üşeniyorum. Ben ne sınıf atlayacakmışım ayol, sınıf
bana gelsin türü bir yaklaşım içindeyim. Ama Allah var, şehir
merkezine yakın oturmak isterdim.
Yakından tanıdığınız İslami kesimin de özellikle AKP
iktidarı döneminde bir sınıf atlama telaşı var. Sizin de
eleştirdiğiniz 4x4 araçlar, Mercedesler, evleri dekore etmeler. Bu
sınıf atlama telaşı bir yaşam tarzı değişikliğini de beraberinde
getirir mi?
Sınıf atlama telaşı var mı bilmiyorum, ama kendi çıkarım, ümmetin
çıkarından üstün görme haline doğru bir gidiş var tabii. Bu da
İslami hayat tarzından ve İslami toplum tasavvurundan bir kopuşu
getiriyor. Ama bundan şikayet etmesi gerekenler zaten kapitalist
olanlar değil, İslamcılıktan ümitli sosyalistler ve yine İslamcılar
olabilir.
Zaman'ı bırakıp Habertürk'e geçtiğiniz zaman yakın çevreniz
tepki gösterdi mi?
Evet "O artık merkez medyada" diye benimle görüşmeyi kesenler bile
var. Bir kısım okurun da geçiş aşamasında kırılıp koptuğunu,
peyderpey gelmelerinden ve siz Zaman'ı bırakınca ben de sizi
bırakmıştım ama siz olmadan da olmuyor demelerinden anlıyorum. Bu
arada yeni okurlar da söz konusu. Türkiye'deki katı devletçi
yaklaşımdan ve kendi cemaatinin taassubundan kaçmış. İngiltere'de
yaşayan bir eski İstanbul Yahudisi ile yazılarım üzerine
konuşabilmek gibi hoş şeyler de oluyor.
Habertürk yazarları arasında Habertürk TV'de en çok
görünenlerdensiniz. Sanki gazetede size özel bir ihtimam var gibi.
Size tersine ayrımcılık yapıldığını düşündünüz mü hiç?
Habertürk TV'nin yayınlarında, gazetenin bir yazarı olarak katkıda
bulunuyor olmam sözleşmemin bir parçası, çağrıldığım zaman görev
addediyorum, çağrılmadığım zaman da okulu kırmış gibi oluyorum.
Bunun dışında bazı kişiler dostluklarını ve ilgilerini hiç
esirgemediler, zaten o yüzden çabuk alıştım ve yaşanan bazı
sorunlara rağmen yaptığım bu tercihten hiç pişman olmadım. Evet
itiraf ediyorum odama Fatih Altaylı'nın 'Biz seni mümine bir bacı
sandık da aldık, senin ilk icraatın odana mini bar koymak oldu'
diyerek epey gırgır geçtiği minik bir buzdolabı koymak gibi
aşırılıklarım olmuştur. Yaz geliyor ve benim tek ilacım tuzlu
ayran, buzlu vişne soda. Cezam neyse çekmeye razıyım.
Evde patron kim? Uzaktan bakınca çok dominant bir tavrınız
var.
Bizim evde kimse kimseyi yönetmeyi başaramadı, kimse kendi hayat
tasavvurunu başkasına kabul ettiremedi ve bir gevşek federasyon
oluştu. Dış ilişkilerde üniter yapı korunurken iç işlerinde özerk
iki alan söz konusu. Bölünme parçalanma yok ama hepten yekvücut bir
hayat da yok. Dominant taraf yok, güç gösterisi yok. Adeta bir
pilot bölge.
ORİJİNALİ VARKEN, KİM BİR KOPYA AHMET HAKAN İSTER
Size yönelik beklenti neydi? Türbanlı ya da başörtülü bir
Ahmet Hakan olmanız mı umuluyordu?
Öyle bir beklenti vardı sanırım, ama orijinali gayet iş görürken,
kim bir kopya Ahmet Hakan ister, onu anlamış değilim.
Sağda solda türbanlı Ahmet Hakan ya da türbanlı Ayşe Arman
yakıştırmaları yapanlar oldu. Karşılaştırıldığınız bu iki isimden
daha fazla bir entelektüel birikimi temsil ediyorsunuz. Habertürk
okuru bu yönünüzü tam olarak algılayabildi mi?
Ahmet Hakan'ın entelektüel merakı ve ilgisi sağlam bir adamdır
aslında. Ayşe Arman ile ise, aynı fotoğraf karesinde ilginç bir
fotoğrafa dönüşebüiyor olmaktan başka bir ortak noktamız yok. Hatta
o fotoğraf da birbirimizin zıttı olduğun için hoş durmuştur. O,
eylem ve hareket ağırlıklı işler yapar. Ben hayatı takibe alırım,
gördüğüm şeyleri yaşayarak değil okuyarak, üzerinde derinleşmeye
çalışarak çözümlerim. Bu benzetmeleri okur değil, medya insanı
yapıyor. İnsanlar bu benzetmeleri, var olan şeyi
tanımlayamadıklannda yaparlar. Habertürk semalarında tanımlanamayan
bir cisim göründü, acilen envantere geçilmesi gerekiyor, tam
manasıyla bir "Unidentified Flying Object" sendromu. O yüzden
oluyor bunlar.