Biz Mevlâna'dan irşad almadan yola çıkmayız...

“A kardeş” der Mevlâna ve devam eder; “gördüm ki keskin kılıcın üzerine atılmadasın, tövbe ve kulluk kalkanını almadan gitme”.

ADNAN BERK OKAN

Başbakan Erdoğan muhteşem bir barış süreci başlattı...
Ancak…
Bu süreçten rahatsızlık duyan kimi işadamları (ki bunlar kendilerini hemen her yerde ve her zaman Hizmet Hareketi’ne yakın olarak tanıtmışlardır) olduğunu biliyorum…


Dilimin döndüğünce 

“A kardeş”
 der Mevlâna ve devam eder; 
“gördüm ki keskin kılıcın üzerine atılmadasın, tövbe ve kulluk kalkanını almadan gitme”.
Ey güzel dostlar!..
"Hesap uzmanları Cemaat'e dalar mı?" başlığı altında yayımlanan analizimi yaparken, yayımlandığında başıma bir şeyler geleceğini tahmin etmiştim...
Çünkü...
Bir bakıma ben de keskin kılıcın üzerine atlamadaydım…
Tabii ki giyeceğim “kulluk zırhı” sadeceAllah’ın bana verdiği bir korumaydı ve yanlış yaparsam tövbe edeceğimi de zaten beni tanıyan herkes biliyordu…
Ve bendeniz aynı zamanda,
sadece Türkiye’de değil bütün dünya demokrasilerinde her görüşün bir de karşıtlarının olması ve o karşıt görüşlerin de özgürce ifade edilmesi gerektiğine iman edenlerdendim…
Yani; 
sadece keskin kılıçlar tarafından doğranma tehlikesi değil; 
zarif, öldürmeyen ama haklı olarak acıtan okların geleceğini de biliyordum…
Aynen de öyle oldu…
Samimi dostlar ki hepsi de Hizmet Hareketi’nin yıllardır içinde olanlardı;
öldürmeyen ama haklı olarak acıtan zarif eleştiri oklarını telefon aracılığıyla ilettiler…
Hiç kırılmadım onlara…
Dilimin döndüğünce asıl niyetimi anlattım…
 



Ve bendeniz deneyim sahibi bir iktisatçıyım…
Altın fiyatlarındaki düşüşün dünya ekonomi çevrelerince “uzun vadede dünyada savaş yok” algılamasından kaynaklandığını bilecek kadar iktisadi deneyim sahibiyim hem de…

İşte o nedenle altın fiyatlarındaki düşüşten rahatsız olan kimi çevreler; dünyada beklenen kalıcı barışın Türkiye’de de tesis edilmesi durumunda milyar dolar kazançtan olacakları için hem bölgesel ve hem de yerel (iç savaş) silâhlı çatışmaları tahrik edeceklerdi…
İşte bu çevreler; Erdoğan’ın askeri darbeye teşebbüs suçlamasıyla tutuklu yargılanıp 16 yıl hapse mahkûm olan emekli Org. Ergin Saygun’u hastanede ziyaret etmesini hazmedemediler…
Çünkü anladılar ki Başbakan “kalıcı barış” isteğinde samimiydi…
Kimisi TV ekranlarına çıkıp; kimileri sahip oldukları köşelerde Başbakan’ın bu ziyaretini eleştirmeye başladılar…
O zaman dA söyledim ki bu meslektaşlarımız Hizmet Hareketi’ne yakın göründükleri halde Hizmet’in samimi ilkelerinden değil;
patronlarının ekonomik çıkarlarından yanaydılar…
Efendim tabii ki bunlar hükümetten nemalanmıyorlardı...
Ama buna ihtiyaçları da yoktu ki…
Çünkü...
Patronlarından aldıkları maaşlar, 28 Şubat sürecinde darbeci paşalara ve finans patronlarına destek veren kalemşorların aldıkları maaştan daha az değildi…
Kalıcı barış
işte o tatlı gelirlerin sona ermesi demekti…
Ve…
Hizmet Hareketi’ne yakın oldukları havasını basan bazı meslektaşlarımız o nedenle ekrana çıkıp ya da patronları tarafından bahşedilen köşelerinde Başbakan Erdoğan’ın öncelikle insani daha sonra elbette siyasi amaç taşıyan sıcak tavrına tahammül edemediler…

Ben işte buradan hareketle ve barış sürecine zarar verilmesini önlemek için yazdım o yazıyı…
Temiz yürekli dostlarım Fethullah Gülen’i de incitmiş olabileceğimden haklı olarak korktular çünkü Hocaefendi’nin kirliliğin hiçbir türüne izin ve onay vermeyeceğine 


Ey güzel dostlar!..

Bizim Patron Hadi Özışık
 yazmasaydı emin olun haberim olmayacaktı çünkü odatv linkini tıklamamak gibi bir huy edinmişimdir…
Yani Patron’un köşesini okuyunca haberim oldu…
Yazıda benim de adım geçtiğine göre açıklama yapmam şart…


Ey güzel dostlar!..
Gazeteciler.com, bugün Türkiye’de yazılı, görsel, sözel veya digital medyada en özgür olan kurumdur…
Bizim yazdıklarımız Patronaj tarafından önceden bilinmez, görülmez ve haliyle müdahale imkânı olmaz…
Gazeteciler.com kurumsal olarak ne iktidara yakındır, ne muhalefete…
Ama iktidar ve muhalefete olan uzaklığı da aynı mesafededir…
Gazeteciler.com’da yer alan bütün haberler ve yorumlar/analizler sadece akıl + vicdan ortaklığında yazılır, yapılır…
Ancak…

Bu; halkımızın ve ülkemizin genel menfaatlerinin gözetilmediği anlamına gelmez…
Bendenize gelince…
Bugün eleştirdiğim birisini yarın çok rahat ve hiçbir komplekse kapılmadan alkışlayabilirim…
Nitekim Soner Yalçın da bazen eleştirdiğim, kimi zaman da alkışladığım meslektaşlarımdan biridir…
Ama…
Siyasi konularda yazmamakla birlikte itiraf ederim ki Başbakan Erdoğan ve hükümetinin başarılı olması için ömrümün kalan bölümünü feda edebilirim…
Çünkü bendeniz zürriyetsiz değilim…
İki evlâdım var ve yakında inşallah torunlarım da olacak…
Kendim için değilse de evlâtlarım ve torunlarım için Erdoğan ve arkadaşlarının elbirliği ile yaratmaya çalıştıkları geleceğin muhteşem Türkiye’sini görmeyi çok istiyorum…
Bunun için çalbaladıklarını, samimi olduklarını görüyorum da…

İşte bu nedenle; 
Zaman zaman eleştirsem de (ki kendi penceremden “yanlış” olarak gördüklerimi eleştirmeye devam edeceğim) Başbakan Erdoğan ve arkadaşlarının yürüdükleri bu mübarek yolda ayaklarına çelme takmaya kalkışan herkes (itiraf ediyorum ki) bu milletin de düşmanıdır…

inanıyorlardı…
Ben de onlarla aynı fikirdeydim…
Hocaefendi
asla ve kat’a kirliliğin hiçbir türüne izin ve onay vermezdi…
Ama…

Dr. Frankheinstein da yarattığı yeni insan bedeni üzerinden insanlığa, tıp bilimine hizmet amacı taşıyordu…
İyi niyetle yarattığı yeni insanın “bir canavar” olduğunu gördüğündeyse Dr. çok geç kalmıştı…
Hizmet Hareketi içinde tertemiz, yüreği de beyni de Allah sevgisi ile dolup taşan; inançlı, dünyanın dört bir yanında eğitim yuvaları kurmuş gerçek işadamlarının sayısı; hergelelerden çok daha fazlaydı ve bunu ben de biliyordum…
Hattâ;

Türk Müslüman işadamlarının Arap Müslüman sermayesine ihtiyaç duymadan kendi sermaye birikimlerini gerçekleştirmeleri ve gerçekten bağımsız bir sermaye hareketiyle iç üretimi ve istihdamı arttırma girişimlerini destekliyordum da…
Yani…
Hizmet Hareketi’ne zımnen üye olmuş temiz ahlâklı işadamlarımızın girişimlerini çok kutsuyordum…
Çünkü bu samimi işadamlarımız aynı anda yer altı kaynakları zengin ama halkı eğitimsiz, korumasız ve sömürgeye açık Müslüman ülkelerdeki eğitim yatırımlarıyla da kültür etkilemesi yapıyor;
o ülkeleri, gelecekte yönetecek nesilleri Türkiye Cumhuriyeti Müslüman kültürü ile tanıştırıyorlardı…
Erdoğan Hükümeti
ve Başbakan Erdoğan da Cemaat’in bu halisane girişimini elinden geldiğince desteklerken tabii ki ve haklı olarak siyasal desteklerini de istiyordu…
Dünya nimetlerinde asla gözü olmayan; hırs ve ihtiras hırkasını üzerinden yıllarca önce atmış Fethullah Gülen; ekonomik boyutu giderek büyüyen ve kuruluş amacının dışına taşan kimi sözde işadamı sözde cemaatçilerin farkında olmayabilirdi…
Mevlâna’nın dediği gibi:

“Acı su da, tatlı su da berraktır. Sakın aldanma görünüşe... Görünüşte de herkes insandır ama gerçek insan hal ehli olandır”…
Gülen
; Cemaat’e sızan ve giderek güçlenen; yargı yoluyla devleti ele geçirmeye çalışan kimi hal ehli olmayanların varlığından (normal olarak) habersiz de olabilirdi…
7 Şubat 2012’de (sözde) MİT üzerinden savcılık tarafından yürütülen operasyon sırasında şöyle yazmıştım:

Bu operasyon asla Hakan Fidan’ı tutuklama operasyonu değildir…
Bu operasyon Başbakan Erdoğan’a verilmiş bir gözdağıdır…
Bu operasyon;
yargının Başbakan’a hitaben yazdığı; ‘bu barış görüşmelerinde daha ileri gidersen kanunların bize verdiği yetkiyle bir sabah ezanında gelip seni de evinden alırız’ mektubuydu… 


Göz yumamaz

Bu arada aldığım kesin bir bilgiye göre kendisini “Gülen Cemaati’ne yakın” olarak tanıtan ve fakat aklı sadece kolay para kazanmakta olan, lüks yaşantısıyla tanınan bir işadamının; eski cumhurbaşkanlarından birinin İsviçre’de yaşayan ve dedesiyle aynı adı taşıyan torunu ile Devlet’i soyup soğana çevirdikleri nihayet(!) anlaşılmıştı…
Devlet bu soyguna daha fazla göz yumamazdı…
Yummayacaktı da…

Başbakan ve Ak Parti meclis gurubu acilen bunun tedbirini almalı, yapılacak bir yasa değişikliğiyle savcıların başbakanı bile gözaltına alabilecek güçteki yetkileri sınırlandırılmalı…


Evet efendim aynen böyle yazmıştım…
Hükümet hazırladığı yasal düzenlemeyle başbakanların da bir sabah evlerinden “mevcutlu” olarak alınıp götürülme tehlikesini ortadan kaldırdığında Başbakan’a destek verdiğim de tabii ki “sır” değil…
Hâsılı;

En başından beri Kuvvetler Ayrılığı İlkesine saygı duyduğumu ama bu ilkenin kurumlar arası uyumu sağlamak için değil, diktatörlüğü önlemek için getirildiğine dikkat çektim…
Ancaaaak…
Kuvvetler Ayrılığı İlkesi, Yürütme ve Yasama organlarına meydan okuma anarşizmine dönüştüğü gün de yargıyı haklı olarak eleştiren Başbakan Erdoğan’ın yanında saf tuttum…
Yani; Kuvvetler Ayrılığı İlkesine evet…
Ama…
Yargının Yürütme ve Yasama organlarına meydan okuma anarşizmine hayır!..

adnanberkokan@gmail.com