'Birlikte olduğumuz erkekler uzaylı'
Elif Şafak ve Sertap Erener'in dostluğu ve yaşamlarında bilinmeyenleri anlattıkları röportajda çok ilginç itiraflar da peşisıra geldi.
Duyguların derin sularına dalan iki kadın... Biri şarkılarıyla sızıyor ruhumuza, diğeri romanlarıyla... İkisinin de yarattığı etki, kitleler üzerinde çok güçlü Ama duyguların çok derin sularına dalmak, bir vurgun yeme riskini de bulundurmaz mı? Aşkla ilgili Elif Şafak'ın gülümseyerek söylediği cümleye çok güldü Sertab Erener ve onayladı. "Sertab'la ikimizin en şanslı olduğumuz konulardan biri, birlikte olduğumuz erkekler," dedi Şafak, "İkimiz de uzaylı tabir ettiğimiz erkeklerle birlikteyiz..."
İşte o röportaj...
ELİF ŞAFAK
Kimsenin kimseye alınmadığı, herkesin rahat, mütevazı, kendisi
olabildiği bir ortamı yaşıyoruz birlikte. Sertab'la ikimizin ortak
noktası mistisizm. Bir de enerjini, vaktini kendini geliştirmeye
yöneltmek. Hani oturup insanlarla dedikodu yapmaya, negatif enerji
üretmeye değil... Affedememek inanılmaz bir yük. Yani öfke de bir
yük, kızgınlık da bir yük. Hayata devamlı kızgın olmak nasıl bir
yük insanın üstünde... Onları attıkça işte insan özgürleşiyor,
gençleşiyor. Gelinlik giymedim. Ben 'Asla evlenmem,' diyen biri
olarak evlendim, onun için aslalarla konuşmayı öğrendim.
SERTAB ERENER
Orta yaşta, çok sıkı sıkıya dostluklar kurabilmek zordur. Ama biz
Elif'le öyle bir yakınlık bulduk birbirimizde. Elif kendi hayatını
ve kendi kalbini açıp, o kitaplarda bize kendi
dünyasını anlatıyor. Egomuz var tabii, ama onunla nasıl başa
çıktığın, nasıl yönlendirdiğin, nasıl idare ettiğin önemli. İşte o
noktada biz ikimiz de ünle pek ilgilenen insanlar değiliz. Bir demo
yaptığımda hemen Elif'e dinletiyorum. Fikrini alıyorum, Elif'e
diyorum ki, 'Hadi birlikte bir şeyler yazalım.' Yapacağız inşallah.
Krishnamurti'nin İlişki Üzerine diye bir kitabı vardı. Onu
hatmettim ve hayatla olan ilişkimi kurarken, hayatla her gün
yeniden tanışıyormuş gibi, kafamdaki kayıt mekanizmasını unutup
sıfırdan başladım.
- Ne zaman başladı bu dostluk?
- E.Ş: Bizim aslında biraz daha geniş bir dost grubumuz var. Özel
görüşmenin dışında bir grubun parçası olarak çok bir araya
geliyoruz.
- S.E: Dost meclisimiz var Elif'in dediği gibi, ama ben Elif'i,
yazdığı kitaplardan da onun bütün dünyasını okuyan ve bilen biri
olduğum için ilk tanıştığımız andan itibaren böyle yaşlılık
demeyeyim de süregelmiş bir dostluk hissettim. Elif kendi hayatını,
bütün kalbini ve gönlünü açıp, o kitaplarda bize kendi dünyasını
anlatıyor. Onun bütün kalbini, gönlünü biliyorum kitaplarından.
Kendimi çok yakın hissediyorum ona. Duruluğu, dil yeteneği müthiş.
Elif'i ilk gördüğüm andan itibaren sanki onu yıllardır tanıyormuşum
gibi geldi.
- Aynısı mı oldu size de?
- E.Ş: Sanki zaten önceden beri tanışıyorduk, bugün de devam
ediyoruz arkadaşlığımıza. Onun için siz 'Dostluğunuz ne zaman
başladı?' diye sorduğunuzda ben kalakaldım. Kafamda bir başlangıç
duygusu yok, öyle bir milat yok.
- İki ünlü yaratıcı kadının iyi arkadaş olması, pek
rastlanılan bir durum değil bizim ülkemizde...
- S.E:
Ego çok önemli bir şey, ego olmasa dünyada yaşadığımız hiçbir şeyi
yapamazdık. Var oluşumuzun nedeni o; onu sevip, koruyup, okşamalı
ama 'ünlü' kelimesi bizim peşinde olduğumuz bir şey değil. Bizim
dost meclisimizde de çok değerli insanlar var. Hepimiz aynı ortak
yerde buluştuk. Bazen esprilerimizin dozu diğer insanlara göre pek
ağır kaçabiliyor, ama bizim mecliste kimsenin pek umurunda
olmaz.
- E.Ş: Kimsenin kimseye alınmadığı, herkesin rahat, mütevazı,
kendisi olabildiği bir ortamı yaşıyoruz birlikte. Kimse aşırı
alınganlıklar göstermiyor. Hakikaten kalpler üzerine kurulu bir
topluluk olduğu için.
KENDİNİ İÇERİDEN İYİLEŞTİRMEN GEREK
- Kimler var bu dost meclisinde?
- S.E: Bunu fazlaca konuşmayı sevmiyoruz ama abim (Serdar Erener)
var, Nil (Karaibrahimgil) var, Sinan Çetin var. Birçok insan
var...
- Birbirinize tavsiyelerde bulunuyor musunuz, roman ve
şarkıların yazılma aşamasında?
- S.E: Tabii ki, çok hem de. Bir demo yaptığımda, Elif'e
dinletiyorum. Fikrini alıyorum, Elif'e diyorum ki, 'Hadi birlikte
bir şeyler yazalım,' Yapacağız inşallah.
- Var mı birlikte projeniz?
- E.Ş: Var. Türkiye'de birbirimizi fazla yıpratıyoruz. Çok
didikliyoruz. Oysa biz iki kadın, birbirimizden güç alıyoruz. Bu,
çok önemli bir şey. Beraber yaratabileceğin şeylerin güzellliğini
görüyorsun, ayrı ayrı yarattığın şeylerin güzelliğini görüyorsun.
Öbür taraftaki o hırçınlıktan mümkün olduğunca uzak duruyorum.
- İkiniz de 40'a yaklaşıyorsunuz değil mi?
- E.Ş: Evet.
- S.E: Ben geçtim ayol, 44 yaşındayım! Hatta 45... İnsanı
yaşlandıran şey, korkular. Bence iyileşme içeriden geliyor.
İçeriden kendini iyileştirmen lazım; kafaca, kalpçe... Ben de
sanırım biraz da onun dışarıya yansıması var.
- Hangi korkular bitti sizde?
- S.E: Hastalık ve ölüm korkusuyla boğuştum. Çünkü 11 yaşında
gerçekten ciddi hasta olunca, sağlıklı bir kız çocuğu gibi
yaşayamıyorsun. Hep olmazlar, korkular, yasaklar. Yemek konusunda
bile... Şimdi teşekkür ediyorum ülseratif kolite... İyi ki de
olmuş. Kendimi onun sayesinde büyütebilmişim.
- Elif Şafak'ı ne büyüttü hayatta?
- E.Ş: Aşk'ı yazarken de kafamı kurcalayan bir şeydi. Hayatımızdaki
bu eksiklikler, bu boşluklar, aslında hiçbir zaman sıfır olarak
girmiyor o sürece. Hep bir artı olarak giriyor. Çocukluğuma dönüp
baktığımda çok içe dönük, çok yalnız bir çocukluk görüyorum: 'Şu
anda buradayım, yarın buradan gideceğim. Yarın bavulumu alacağım
başka bir yere gideceğim...' Bunun verdiği müthiş bir cesaret ve
açıklık da oldu ama belli bir yıpranma da oldu. Babamı ve
kardeşlerimi görmeden büyüdüm. Bu bende bir boşluk hissi yarattı.
Ama uzun vadede onlar da bana birer artı olarak dönmüş. Tabii ki
alıp götürdüğü şeyler de çok.
AFFETMEYİ ÖĞRENDİKÇE GENÇLEŞİYORUZ
Kızdığınız insanları zamanla affedebildiniz mi ikiniz
de?
- E.Ş: Bence herkes affetmiyor ama insanın
aşamaları var, geçmişle ilişkilerimiz zamanla değişiyor. Yani
geçmişle ilişkilerimiz yeniden yazılıyor aslında. Tek seferde
yazdığınız bir şey değil geçmiş.
- S.E: Aslında yeniden yazsak iyi olur, hani geçmiş dediğin şey
senin kaybettiklerin ya bir şekilde... Onlar bir basma kalıp haline
geldiğinde, değişmezler haline geldiğinde yaşlanıyorsun bence. Asıl
yaşlılığın tarifi benim için o. Değişmeyen, esnemeyen bir
kalıp.
- E.S: Affedememek inanılmaz bir yük. Yani öfke de bir yük,
kızgınlık da... Devamlı kızgın olmak hayata, nasıl büyük bir yük
insanın üstünde. Affetmeyi öğrendikçe gençleşiyoruz.
- Birbirinizden ne öğrendiniz? Birbirinize yönelik
eleştiriler yapıyor musunuz?
- E.S: Sınır yok, her şeyi konuşuyoruz biz.
- S.E: O kadar zamansız bir yerde duruyoruz ki, dünyevi şeylerle
çok fazla ilgilenmedik. Bu alışverişler bizim konumuz olmadı hiçbir
zaman.