BirGün yazarından çarpıcı yorum: AKP gazeteciliği bitirdi mi?
BirGün yazarı Ümit Alan'a göre "AKP'nin medyayı bitirmesi bir neden değil, onlarca yıllık kirliliğin bir sonucu."
Alan, "AKP'nin medyayı bitirmesi bir neden değil, onlarca yıllık kirliliğin bir sonucu. AKP iktidarının yaptığı önüne yuvarlanmış gazeteciliğe, pek çok alanda olduğu gibi eski iktidarlardan çok daha hoyratça bir tekme atmak." dedi ve içinde bulunduğumuz durumdan tek çıkış noktasının gazetecilik yapmak olduğunu anımsattı.
Medyadan uzaklaştırılan isimli, isimsiz yüzlerce gazeteci, içeride kalanların bunun karşılığında verdiği tavizler de ayrı bir durum. Bir de muhaliflik kartı ve anaakımdan kovulanları bünyesinde toplamasıyla basılı medyada anaakıma yükselmiş Sözcü gibi gerçekler var. Bunların hepsi verili durum. Bunlardan yola çıkılarak elbette "AKP gazetecilik yapılmasını istemiyor" önermesine ulaşabiliriz. Peki bu önerme, Türkiye'deki gazeteciliğin mevcut durumunu tek başına açıklar mı?
İşte bu haftaki Köşe Vuruşu'nun sorusu bu? "AKP
gazeteciliği bitirdi" mağduriyetinin ardına neler
gizleniyor? Bir bakalım:
"TWITTER'DA BÖYLE YAZDILAR"
HABERCİLİĞİ
Cem Garipoğlu'nun cezaevindeki intiharının ardından, birçok haber
kanalı ve gazete, bir iddiayı dillendirdiler. Ölen bir başka
mahkûmdu ve Garipoğlu yurtdışına kaçırılmıştı. Nihayetinde
gazetecilik kuşku mesleğidir. Kuşku büyükse üzerine de gidilir, ama
iddialarının tümünün kaynağı, Twitter'da kim olduğu dahi tam
bilinmeyen, sosyal medya tabiriyle troll kişilerce atılan birkaç
tweetti. İstisnalar haricinde tüm anaakım medya, bu
tvveetleri haberin büyük bir parçası, hatta yer yer başlığı
yaparak, ilginç bir tablo çizdi. Korkunç bir şekilde öldürülen
Münevver Karabulut'un ailesinin "para aldığı için
sustuğunun" bile iddia edilmesine kadar gitti işler. Oysa
adli tıbbın otopsi dahil, her aşamada görüntü aldığı bilgisi
ortadaydı. Üstelik bu, baskı şemsiyesine sığınılacak siyasi haber
bile değildi. Reyting oyununun kaç yıllık ezberiydi.
'BEN GİDERSEM AKİF BEKİ
GELİR' SAVUNMASI
Mirgün Cabas'ın Medyatava.com'dan Neslihan Akdaş'a
verdiği röportajda kullandığı bir ifade, üzerinde durulmaya değer.
Cabas, röportajda; "Bugün bir sürü insan Akif Beki
sayesinde bazı pozisyonlarda oturuyor. 'Ben gidersem yerime Akif
gelecek" diyerek hem kendilerini rahatlatıyorlar hem de eğilip
bükülmeleri meşrulaştırıyorlar' diyordu. Bugün, havuza dahil
olmayan medya kuruluşlarındaki işleyişi anlatmak için çok iyi bir
örnek. Örneğin; Fatih Altaylı'nın da "Alo Fatih" tapelerinin
ardından çok benzer bir savunması vardı. Eğilip bükülmeyi böyle
savunanlar, bence o pozisyonlara Bekigillerin gelmesinden daha
büyük bir kötülük yapıyorlar bu mesleğe."
ÖĞRENİLMİŞ
ÇARESİZLİKLER
Yine gazeteci
milletinin kendine de bir dönüp bakma gerekliliğini,
"Gazeteciler olarak gazeteciliğimize sahip çıkmadık.
Örgütlü olmayı, sendikalı olmayı başaramadık. Şimdi anlıyoruz
önemini. Yurtdışından gazetecileri koruyan örgütler geliyor, onlar
bizim adımıza girişimlerde bulunuyorlar" sözleriyle
özetliyordu.
Peki zaman zaman karşılaşılan bu özeleştirilere rağmen, medyanın
içinde örgütlenmeye ilişkin bir hareket var mı? Bu sorunun yanıtı
genelde "Hayatta izin vermezler abi, işimizden
oluruz" şeklinde. Yani öğrenilmiş
çaresizlik.
Kimse suyu bulandırmak istemiyor. Oysa sermaye örgütlü.
Türkiye'de anaakımda sendika bitirilirken ne AKP vardı, ne
de böyle bir havuz medyası. Başardılar. Şimdi muhalif
bilinen kimi duayenlerin değerli katkılarıyla üstelik.
AKP NEDEN DEĞİL,
SONUÇ
Biliyorum, "AKP gazeteciliği bitirdi" önermesi hiç
romantik değil. Ancak kendilerini bu önermenin arkasına iyi
gizlemeye başlayan bazı ağlaklar, onu romantik hale getirmeyi çok
iyi başarıyor.
AKP'nin medyayı bitirmesi bir neden değil, onlarca yıllık
kirliliğin bir sonucu. AKP iktidarının yaptığı önüne
yuvarlanmış gazeteciliğe, pek çok alanda olduğu gibi eski
iktidarlardan çok daha hoyratça bir tekme atmak. Kendi düşen
ağlamaz denilip geçilecek bir şey de değil bu. Özetle;
anaakımda gazetecilik neredeyse bitti evet, ama bu
gazetecilik yapmamak için bir sebep değil.