Bırakın Mursi'nin özgürlüğünü de Berkin'e bakın yahu!..

Taksim'de, evden bakkala ekmek almaya giderken polisin attığı bibergazı kapsülü başına isabet edince komaya giren on altı yaşında bir "çocuk"...

ADNAN BERK OKAN

 

Bütün bir yazı ve hatta gelecek kışı da İstanbul’da geçirmek, seçim döneminde gazeteciliği iliklerime kadar yaşamak amacıyla ayrılmıştık köyümüzden…

Karım da “bir süre deneyelim bakalım” diyerek ısrarlarımı kırmamıştı…

Ama…

Sadece 28 gün dayanabildik…

Ve aniden karar verip, kaçarcasına köyümüze döndük…

İyi ki de döndük…

Neden mi?..

Çünkü…

Günümüz İstanbul’u, dört yıl önce terk ettiğimiz İstanbul’dan daha çürük…

Hem kent olarak çürük hem insan malzemesi olarak çürük…

İlle de medyası öylesine kokuşmuş ki…

Ermeni asıllı İstanbul hanımefendisinin tabladaki balığı alıp kuyruğundan koklaması gibi…

Hatırlayacaksınız…

O İstanbul Hanımefendisi de; “Hanım anne; balık baştan koklanır” diyen çağanoz kılıklı balıkçıya, “biloorum zooo da bakooorum ki koku kuyruğa gelmiştir?...” deyişi gibi…

 

Ey güzel insanlar!..

 

Tevfik Fikret’in ey bin kocadan arta kalan bive i bakir!” diye hitap ettiği İstanbul’da “berbat”  bir “dedikodu” dili üremiş…

Midesi kaldıran için “trend”, benim gibi eskide kalmışlar için ise “iğrenç”...

Benden yaşça daha büyük kimi bilge dostlarım, “gençleri görüp dinledikçe yaşlılığımı daha çok seviyorum” derlerdi de inanmazdım…

Yok yok; benim sözünü ettiğim gençler Taksim Gezi Park’ı protestolarını başlatanlar değil…

Onlara gıpta ediyorum…

Onlar benim için “sevda”

Benim sözünü ettiğim gençler; “iktidar yalakalığı” yapmayı “gazetecilik, ilericilik, demokratlık” zannedenler…

Dedikodunun en sunturlusu da onlar arasında yapılıyor…

Bunlardan ikisiyle aynı anda bir arada olduktan sonra kendi başınıza kaldığınızda telefonunuz arka arkaya iki kere çalıyor…

Önce biri arayıp, diğerinin sizin hakkınızda ne kadar ağır şeyler söylediğini anlatıyor…

Telefonunuzu kapatıp cebinize koymadan diğeri arıyor bu defa:

“Baba ya…” diye başlıyor; “bu falanca da az hıyar değilmiş yani… Sen kalktıktan sonra senin için söylediklerini duysaydın bi daha selâm vermezdin…”

İkisine de gülüp geçiyorum…

Telefonu kapadıktan sonra bir kahkaha atarak, kolesterol yoğunluğu yaşamadan pirzola yemiş gibi oluyorum…

 

Ey güzel dostlar!..

“Nerede kalmıştık?” diye sormanın bir âlemi yok…

Dinlendiğim o süreçte (fizik tedavim sürüyor) Mısır’da bir şeyler oldu…

“Bir şeyler” diyorum zira “darbe” desem de öfkelenen dostlarım olacak, “darbe değil” desem de…

En iyisi “bir şeyler oldu” demek…

Nasıl olsa dostlarım arasında “hiçbir şey olmadı” diyecek çıkmaz…

Mısır’da olan o bir şeyler her zaman olduğu gibi ülkemizde bir tarafı mutlu ederken diğer tarafı ise kızdırdı, ağır sözlerle bezenmiş makaleler yazılmasına sebep oldu…

Meselâ, “darbeciler aşağılıktır” dedi iktidar sevdalılarından biri…

Haksız mı?..

Yooo…

Haksız olur mu?..

Tepeden tırnağa haklı…

Ama…

Bunu söyleyen kişi, “bu ülke için kurşun sıkan da kurşun yiyen de şereflidir” gibi, pek de demokrat olmayan o ünlü vecizenin mucidi olunca söylediği söz birden anlamsızlaşıveriyor…

 

Demek istemem o ki…

İkiyüzlülük, riya, sahtekârlık, bencil hesapçılık, yalakalık ve bittabi yalamalık almış başını gitmiş/gidiyor…
Bu arada bir ufak hatırlatma yapayım…

Bendeniz yıllarca, kadınlarımıza “başını aç” diye zulmedenlerle mücadele ettim…

Amman ha!..

Bugün sakın ola benden “başını ört, içki içme, sokakta el ele gezme, parkta öpüşme” diyenlere “demokrat” dememi beklemeyin…

Neden mi?..

Despotizmin, diktatörlüğün, dayatmacılığın, ahlâk polisliği yapmanın alçak olmayanı olmaz da ondan…

 

Ne demek mi istiyorum?..

 

Söyleyeyim:

Dünyada, bireyin temel hak ve özgürlüklerinden daha kutsal tek bir şey var:
İnsan hayatı

Özgürlük de esaret de; mutluluk da cefa da her şey sadece yaşayan insan için bir anlam ifade eder...

Şimdi kalkmış birileri Mısırlıların demokratik hak ve özgürlükleri üzerine edebiyat yapıyolar...

Ben de onlara diyorum ki:
Efendiler!..
"Berkin Elvan" diye bir isim duydunuz mu siz?..

Duymadıysanız duyun:

Taksim'de, evden bakkala ekmek almaya giderken polisin attığı bibergazı kapsülü başına isabet edince komaya giren on altı yaşında bir "çocuk"...

Hastanede yaşam mücadelesi veriyor...

Çok meraklısı olduğunuz Mursi yeniden cumhurbaşkanı olursa  Berkin Elvan komadan çıkacak mı?..

Çıkacaksa ben de gidip Mursi için dövüşeyim...

Ama ya çıkmazsa?..

Ya Berkin ölürse...

Yahu Allah aşkınıza bırakın şu Mursi'nin özgürlüğünü de; polis mezalimi altında inleyen benim halkımın hayat hakkını savunun be!..

adnanberkokan@gmail.com