Bırak bu işleri gel rakı içelim paşa!
Engin Ardıç, İlker Bağbuğ'a hayli ilginç bir mektup yazmış. Ardıç, Başbuğ'a 'bu kadar zorlanıyorsan bırak istifa et, gel rakı içelim boğazda' diyor...
GAZETECİLER.COM
Sabah yazarı Engin Ardıç Genelkurmay Başkanı İlker Bağbuğ'a öyle bir mektup yazmış ki es geçemezdik. Mevzu Balyoz yine. Ardıç, Başbuğ'a 'bu kadar zorlanıyorsan bırak istifa et, gel rakı içelim boğazda' diyor...
İLKER PAŞA'YA
MEKTUP
Paşam, belli ki gün sayıyorsunuz... Ağustos ayını bekliyorsunuz,
emekli olup Hilmi Paşa gibi derin bir oh çekeceksiniz... "Çok şükür
mide ağrılarım geçti" demişti, Türkiye'yi korkunç ve çok tehlikeli
bir serüvenden koruyup kurtardıktan sonra... Darbe isteyenler de
onunla basında "Hilmi Bey" diye dalga geçmişlerdi hani...
Hissettirmiyorsunuz ama "bitse de gitsem" havasına girdiğiniz
muhakkak bu "şafak saymada"...
Oysa askerde, yeni gelene verilen ilk öğütlerden biri "devre, şafak
sayma, yoksa bitmek bilmez senin askerlik" öğüdüdür.
PAŞAM HERŞEY KABAK
GİBİ MEYDANDA, BU BİR DARBE
PLANI!
Paşam, zor
durumdasınız.
Sekiz yıl önce neler planlandığını ya çok iyi biliyorsunuz ya da
bizimle birlikte öğrenip şaşıyorsunuz.
Farketmez, faturayı sizin ödemeniz de gerekmez.
Bir yandan ciddi ve samimi bir araştırma ve kovuşturma isteği, öbür
yandan ordunun itibarına sahip çıkma sorumluluğu...
Aşağı tükürseniz sakal, yukarı tükürseniz bıyık. Pardon, sakal
ancak İran ordusunda olur, bir de seferden dönen
denizaltıcılarda...
Paşam, bir zamanlar yapılmış olan ahmakça yanlışlara sahip çıkmaya
çalışmayın.
Paşam, herşey kabak gibi meydanda.
Bunun bir darbe planı olduğu besbelli.
Aradan sekiz sene geçmiş olması konuyu hafifletmez.
"Tatbikat senaryosu" demek, "harp oyunu" demek hepimizi eşek yerine
koymaktır. Size yaranmaya çalışan basın utanmazları öyle
yazıyorlar, alay ediyorlar, işi sululuğa döküyorlar ve sabrımızın
da bir sınırı olduğunu unutuyorlar.
HÜRRİYET YAZSA İYİ
TARAF YAZINCA MI KÖTÜ?
Paşam, bu haberi şu ya da bu gazetenin ortaya çıkarmış olması da,
olayın "vahametini" hafifletmez.
Ne yani, Hürriyet ya da Milliyet bulup çıkarmış olsaydı hoşgörüyle
mi karşılayacaktınız da, Taraf yazınca tartışmalı oldu?
Paşam, her zaman söylerim, Atatürk'e ve Atatürkçülük'e en fazla
zarar verenler, şeriatçılar değil, onu karanlık emellerine alet
etmeye çalışanlardır.
Atatürk, orduya "darbe planları hazırlayınız" dememiştir.
Ordu, "sahte Atatürkçü'lerden" arındırılmak zorundadır.
Bu temizliği ya siz yaparsınız ya da bu iş "sivillere" kalır,
hangisi ordunun itibarı açısından daha sağlıklıdır?
Paşam, "kol kırılır yen içinde kalır" mantığı kolu da kaynatmıyor,
yenin de ütüsünü bozuyor.
Paşam, yanlış yapıyorsunuz.
Fakat çok zor durumdaysanız, ağustos ayını beklemeye de mecbur
değilsiniz.
Necip Paşa gibi emekliliğinizi kendiniz isteyebilirsiniz, şimdi,
yedi ay daha beklemek zorunda kalmadan...
HİLMİ PAŞA GİBİ
DURAMADIN! GEL RAKI İÇELİM BOĞAZDA!
Emekli olunca belki daha rahat da konuşabilirsiniz.
Çünkü, kaderin getirip sizi koyduğu bu çok ilginç dönemeçte,
örneğin bir Hilmi Paşa'nın "duruşunu" sergilemediniz.
O çok kararlı davranmıştı, hem de bunu sağda solda hiç konuşmadan
yaptı, siz bocaladınız.
Paşam, bu bocalamanın hem orduya zararı dokunuyor, hem ülkeye, hem
de size....
Zor geliyorsa daha fazla zorlamayın, bırakın paşam.
Verin dilekçeyi, gelin Boğaz'da rakı içelim.
Siz de rahatlayın, biz de.