Bir tek o kaldı dik durabilen...

Başbakan’a yönelik hafif bir eleştiri yapan yazar ya kovuluyor ya süresiz izin veriliyor…

ADNAN BERK OKAN

 

Dünyada ileri demokrasiyi ve hukukun üstünlüğü ilkelerinin nimetlerini doyasıya yaşayan gelişmiş ülkelerde siyasal iktidara boyun eğmeyen, mesleğin gereklerini yerine getiren medya patronları mutlaka vardır…

Ama şu son alkollü içecekler yasasından sonra gördük ki Türkiye’de yazılı ve göresel medyada bunu yapabilecek tek patron kaldı: Aydın Doğan...

İnternet medyası patronları ve Aydın Bey'den başka diğer bütün medya patronları siyasal iktidardan korkuyor, yazarlarını da “Amman ha!” diye gözdağı vererek korkutuyorlar…

Sadece internet medyasıyla Aydın Doğan’ın gazete ve televizyonlarında kaldı editoryal bağımsızlık…

Neden?..

İnternet Medyasının devletle işi yok...
Haliyle beklentisi de yok...
Aydın Doğan ise yazılı ve görsel medyada kalmış tek "gerçek medya patronu"...
İktidarlar ne kadar güçlü olursa olsun Aydın Doğan direnme gücünü yitirmiyor...

Tehditlere pabuç bırakmama cesaretini gösterebiliyor…

Pes etmeme özgüveni, adamlarına sahip çıkma vicdanı var...

Üç gazetesinin (Hürriyet, Posta, Radikal) üçünde de “çok seslilik” hâkim…

İki televizyonun ikisinde de (Kanal D, CNNTURK) haberler ve haber programlarında iktidara ne kadar yer veriliyorsa, muhalefete de aynı oranda imkân sağlanıyor…

Barış Süreci için Aydın Doğan bizzat duyuru yapıyor…

Mealen, “herkes dilediğini yazmakta özgür ancak sürece zarar verecek şekilde haber ve yorumdan kaçınılmasını tavsiye ederim” diyor…

Ve bu şartlar çerçevesinde Hükümet’e destek veren de var, eleştiren de…

Tek şart: hakaret olmayacak…

Bir de diğer gazetelere ve haber kanallarına bakıyorum…

“Tek dil, tek tavır, tek yorum”…

Ya (ki genelde) Hükümete tam destek…

Tartışma programlarında aynı şeyleri düşünenler (yani hükümet ne yaparsa destek verenlerin), birbirlerinin söylediklerini tasdik eden kişiler…

Başbakan’a yönelik hafif bir eleştiri yapan yazar ya kovuluyor ya süresiz izin veriliyor…

Ya da tam tersi…

Konukların tümü Hükümet’i ve Başbakan’ı ağızlarıyla kuş tutsa karalayan, aşağılayanlar…

  

Hatırlıyor musunuz?..

Candaş Tolga Işık bir makale yazmıştı Posta’da…

Hükümete yağcılığıyla ünlü bir TV yöneticisi ve yazar; Candaş'ın iki patronu Aydın Doğan ve Mehmet Nazif Günal'a aynı yöntemi uygulamıştı:

"Elimde seni yakacak belge var, Candaş’ı kovmazsan yayımlarım"...

Kanal 8'in sahibi Mehmet Nazif Günal korkmuş Candaş'ı kovmuştu...

Demek ki gerçekten de şantajcının elinde M. Nazif Günal'ı yakacak belgeler vardı...

Demek ki bıldır yediği hurmaların o bilinen noktayı tırmalama ihtimali yüksekti...

Çiğ yemiş ki karnı ağrımıştı o "tehdit" üzerine...

Aydın Doğan ise aynı şantajcının tehditlerine hiç kulak asmadı…

Şantajcıyı "muhatap" bile almamıştı...

Yazarına da "işine bak aslanım" deyip moral vermişti...

Candaş Tolga Işık halen Aydın Doğan’ın Posta Gazetesi’nde yazıyor…

Ama o günden sonra ne Mehmet Altan kalabildi Star’da…

Ne de Milliyet’in yeni patronları Demirören’ler Hasan Cemal gibi bir Usta’yı sahiplenebildiler…

Aynı Demirörenler’in Vatan gazetesi Can Ataklı’ya halen yazdırmıyor…

Köşesine girip baktığınızda “Yıllık izinde” notunu görüyorsunuz…

Ne bitmez izinse bu böyle?..

                        

Maaşına zam yaptı.

Rahmetli Yavuz Gökmen'den dinlemiştim...

Yavuz merhum; Aydın Doğan'ın da hiç sevmediği DYP Genel Başkanı Tansu Çiller'e destek veren az sayıda ( o az sayının içinde bu fukara da vardı) yazardan biriydi...

Dönemin Başbakanı, Aydın Doğan'ın yakın dostu Mesut Yılmaz, Yavuz'un Çiller'e verdiği destekten rahatsızdı...

Aydın Bey'den Yavuz için önlem(!) almasını istedi...

Yani, kovmasını…

Aydın Doğan ne yaptı biliyor musunuz?..

Önlem olarak Yavuz'un maaşına zam yaptı...

Ve...

"Kimseye hakaret etmemek şartıyla istediğini yaz" dedi...

Oysa aynı süreçte Dinç Bilgin Mehmet Barlas'ı, Başbakan Mesut Yılmaz’ı eleştirdiği için SABAH'tan kovmuştu...

Hem de Mesut Yılmaz'ın "önlem al" ricasını ikiletmeden...

Peki…

SABAH'tan bizzat Başbakan tarafından kovdurulan Mehmet Barlas nereye gitti hatırlıyor musunuz?..

Aydın Bey'in POSTA gazetesine...

Ve hem de...

SABAH'ta yazdığından çok daha özgür eleştiriler yaptı Mesut Yılmaz ve hükümetine...

 Ama gördünüz işte…

Dinç Bilgin yok, Aydın Doğan ise kendisine yaşatılan vergi felâketine rağmen ayakta…

Siyasal iktidarın istediği her şeyi yapan Mehmet Emin Karamehmet’in başına gelenleri görüyorsunuz…

Bu iş böyledir…

Güçlü göründüğünüz sürece Gyges Yüzüğü de olsa elinde iktidarın bir şey yapamaz…

Pardon…

Canınızı yakar ama sadece bir süre…

 

 Gyges Yüzüğü

Diyeceksiniz ki "bu yazı nereden icap etti?.."

Söyleyeyim ama önce Sokrat'ın "Gyges Yüzüğü" isimli öyküsünü kısaca hatırlatayım...

Hani, J R.R. Talkien'e ilham veren, "Yüzüklerin Efendisi" isimli o muhteşem eseri yazmasına sebep olan ünlü yüzük...

Gyges, Lidya Kralının hizmetinde çalışan bir çobandır...

Bir gün; hayvanları otlatırken aşırı yağan yağmur, ayaklarının altındaki toprağın kaymasına sebep olur...

Ayaklarının dibinde büyük ve derince bir yarık açılır...

Gyges, yarıktan içeri girer...

Gördüklerinin arasında sekiz pencereli tunçtan bir at öncelikle dikkatini çeker...

Atı incelerken içinde bir insan boyundan daha büyük bir ölü görür...

Ölünün parmağında, değerli bir taşla işlenmiş altın bir yüzük gözüne çarpar...

Yaşadığı ülkenin kurallarına göre, bir şey bulan veya farklı bir olay yaşayan kişi; bulduğu veya yaşadığını krala bildirmek zorundadır...

Gyges de bulduğu yüzükle birlikte saraya gider...

Kral'la görüşmeyi beklerken, avucunun içindeki yüzükle oynayarak vakit geçirmeye çalışır...

Yüzük taşı avucunun içinde dönünce, yanındakiler hayretle etraflarına bakışırlar...

Nereye kaybolduğunu birbirlerine sorarlar...

Gyges şaşırır çünkü "görünmez" olduğunun farkında değildir...

Yüzükle oynamaya devam eder...

Taşı yine çevirince, yanındakilerin hayretli bakışlarıyla ve nereye kaybolduğuna ilişkin sorularıyla karşılaşır...

Bu durum birkaç kez tekrarlanır...

O ana kadar yüzükle oynadığının farkında olmayan Gyges, durumu anlar...

Bu büyüyü kendi lehine kullanmaya karar verir...

Yüzüğün gücünden emin olmak için birkaç deneme daha yapar...

Her seferinde kaybolduğunu ancak yüzüğün taşını yeniden çevirdikten sonra yeniden görünür olduğundan emin olur...

Bir gün yüzüğü avucuna alır, saraya gizlice sızar...

Genç ve güzel Kraliçe'nin yatak odasına girip saklanır...

Kraliçe gelince, yüzüğün taşı ile oynayarak ona görünür...

Yakışıklılığı ve cazibesi ile Kraliçe'yi kandırır...

Genç kadının da yardımıyla Kral'ı öldürür...

Kraliçe ile birlikte tahta geçer...

Sonra?..

Sokrat sonrasını anlatmıyor ama diyor ki:

"Bu yüzükten iki tane olsa ve birini, iyilikten başka bir şey düşünmeyen, diğerini ise kötülükten başka bir şey düşünmeyen adam ele geçirse ne olur?.. Acaba, normal zamanda sadece iyilik düşünen adam da yüzüğün gücünden yararlanmaya, onu kötü emelleri için kullanmaya başlar mı?"

                             

Sarı öküzü verirseniz...

Eski, yeni bütün medya patronlarına sesleniyorum...


Sarı Öküz...


Aslan Kral, öküzlerin reisine haber gönderip kendisine kafa tutan sarı öküzü teslim etmesini istedi.
Reis yaşlı ve bilge öküzlere danıştı.
"Verme" dedi bilge öküzler.
"Sarı öküzü kolayca verirsen arkasından başka kardeşlerimizi de ister"...

Reis öküz korktu.
Verdi sarı öküzü...
Ve çok geçmeden Aslan kral her gün bir başka öküz istedi...
Ta ki sonunda reis öküz tek kalana kadar...
 

Bu ülkede gelmiş geçmiş bütün siyasal iktidarlar kendilerini Gyges Yüzüğü’nün sahibi sandılar…

Ve en çok da medyayı kontrolleri altına almaya çalıştılar…

Son otuz yılda Gyges Yüzüğü’nün gücünden sadece Aydın Doğan korkmadı, diğer bütün medya patronları ise boyun eğdiler…

Boyun eğenlerin hiçbiri ayakta kalamadı…

Aydın Doğan ise diklenmeden dik durduğu için zaman zaman yara alsa da yıkılmadı, hep ayakta kaldı…

Sizler de ya onun gibi dik duracaksınız…

Ya da siyasal iktidarın “kov şunu!” dediği her yazarınızı kovacaksınız…

Dik durursanız hem demokrasiyi, hem kendi ahlâkınızı ve hem de mesleğimizin ahlâkını kurtarırsınız…

Yok eğer boyun eğerseniz zannetmeyin ki sonuna kadar ayakta kalacaksınız…

En yakın zamanda önce sizin medyanızın ve diğer şirketlerinizin de el değiştireceğinden emin olabilirsiniz…

İçinizde defosu olanlar, daha ilk talepte fıkradaki “sarı öküzü” verdi…

Ve tabii ki, ters yapan diğer (sözüm meclisten dışarı) öküzleri de istedi aslan kral

Bir süre sonra elinizde verecek "öküz" kalmayacak...

Ve sonunda korkarım en kutsal değeriniz istenecek sizden...

İşte o zaman belki:

"Yeter!.." diyeceksiniz...

Ama o gün de artık çok geç kalmış olacaksınız…

Değerli medya patronları!..

Lütfen unutmayın...

İnsanoğlu zavallılara değil, güçlülere inanmaya hazırdır...