Bir memleket meselesi: Metin Göktepe

Gazeteci Metin Göktepe'yi ölümünün 20. yılında anıyoruz.

Bundan 20 yıl önce..

8 Ocak 1996..

Evrensel gazetesi muhabiri Metin Göktepe, "Mutlaka ben izlemeliyim" diyerek, Ümraniye Cezaevi'nde öldürülen tutuklular için Alibeyköy'de düzenlenecek cenaze törenine gitti.

Fakat önce "Sarı Basın Kartı" olmadığı gerekçesiyle ilçeye sokulmadı. Gazeteci, durur mu? Metin Göktepe de durmadı, haberi için ısrarcı davrandı. Ardından gözaltına alındı.

Buraya kadar her şey çok da tanıdık, "olağan"dı...

Gazetecilerin bu ülkede gözaltına alınması "sıradan"dı.

Metin Göktepe, yüzlerce insanla birlikte Eyüp Kapalı Spor Salonu'na götürüldü. Burada polislerin şiddetli cop darbeleriyle dövülerek öldürüldü.

Uluorta, herkesin gözü önünde...

Polisler vururken defalarca "Ben gazeteciyim" diye bağırdı.

DUVARDAN DÜŞTÜ DEDİLER

Bu cinayet yetkililer tarafından önce gizlenmeye çalışıldı. Açıklamalar çelişkiliydi...

Dönemin Başbakanı Tansu Çiller ve İstanbul Emniyet Müdürü Orhan Taşanlar, Metin'in gözaltına alınmadığını; Eyüp Cumhuriyet Savcısı Erol Canözkan gözaltına alındığını ancak sonra çay bahçesinde otururken fenalaşarak sandalyeden düştüğünü; İçişleri Bakanı Teoman Ünüsan ise spor salonunun duvarından düşerek öldüğünü iddia etti. 

Metin Göktepe ile birlikte gözaltına alınıp serbest bırakılanlar ise, ısrarla gözaltında polis tarafından öldürüldüğünü ve cesedinin gözaltında tutulan diğer kişilerin yanından alınarak götürüldüğünü söylediler.

Metin'in ağabeyi İbrahim Göktepe, Eyüp Cumhuriyet Savcısı Erol Canözkan'a ifade verdi ve şikayetçi olduğunu söyledi.

Hukuki süreç başladı.

İlk defa gazeteciler beraberce içlerinden birinin böyle aleni şekilde linç edilmesine tepki gösterdi. 



Meslektaşları, Metin'in annesi Fadime Göktepe'nin arkasında "İnadına hepimiz birer Metin'iz" sloganıyla bu davanın takipçisi oldu.

Her duruşmaya Türkiye'nin hemen her yerinden yüzlerce otobüs kaldırıldı. Ve dava 28 Eylül 2000'de beş polis memuruna "kastı aşan insan öldürmek" ve "faili belli olmayacak şekilde insan öldürmek" suçlarından verilen yedişer yıl altışar ay hapis cezasının onanmasıyla bitti. Bir polis memuru ise Yargıtay'ın kararı bozmasından sonra 20 ay hapis ve beş ay kamu hizmetlerden uzaklaştırma cezası aldı.

 
(Metin Göktepe'nin annesi) 

Mahkum polislerin cezalarının tamamlamalarına 19 Aralık 2000'de yürürlüğe giren Şartlı Tahliye ve Ceza Erteleme Yasası engel oldu.

Kamuoyunda Rahşan affı diye bilinen afla şartlı tahliyeden yararlanan polisler toplam 1 yıl 8 ay yattılar.

Metin Göktepe,
gözaltında öldürülmüş gazeteciler içinde katilleri yargılanmış ilk gazeteci oldu. 

Metin Göktepe, haberin peşinden koşan muhabirler için, gerçeğin peşinden giden gazeteciler için bir simge oldu.

Metin Göktepe, bir gazetecinin kimi zaman habere değil de ölüme gittiğinin resmi oldu.

Metin Göktepe, bu ülkede sadece gazeteciler için değil herkes için bir "memleket meselesi"nin fotoğrafı oldu.  

Bu memleket meselesini galiba en güzel Can Yücel anlatmış,  Metin Göktepe için yazdığı şiirinde:

Metin'in kafasında bir darp var
Polis karakolundan morga kadar 
Mosmor 
Bir darbe var yüreğimizde, beynimizde 
Soruyor bir işaret fişeği 
Biz ölerek mi yaşamayı 
öğreneceğiz hâlâ...  

O işaret fişeği bugün hala kafalarımızda, sormadan edemiyoruz:

"Biz ölerek mi yaşamayı öğreneceğiz hala..." 

Yarın Metin Göktepe'nin ölüm yıldönümü...

Gazeteciler.com olarak Metin Göktepe'yi saygıyla anıyoruz...