Bihter iyi ki öldü, ya bir de ölmeseydi!..

Bir de Başbakan medyaya diyor ki; "şehit cenazelerini göstermeyin halkın morali bozuluyor"...

ADNAN BERK OKAN

Aşk-ı Memnu'nun son bölümü reytingleri yıkmış geçmiş...
Patlama, çatlama, katlama aklınıza ne kadar "lama" varsa kırmış dökmüş...
Deniz Arman'a göre (yahu Deniz, şu dişlerini halen yaptırmadın ve kaç defa yazdığım halde şu iki dudağını birbirine değdirmeden konuşmaya çalışıyorsun ve elbette konuşamıyorsun), Türkiye'de televizyon izleyen her dört kişiden biri Aşk-ı Memnu'yu izlemiş...
Vay anasını sayın izleyiciler..

Bir de Başbakan medyaya diyor ki; "şehit cenazelerini göstermeyin halkın morali bozuluyor"...
Başbakan belli ki şehit cenazeleri ekrana geldiğinde reytinglerin düştüğünü bilmiyor...
Neden?..
Çünkü necip halkımız şehit cenazesi görünce hemen başka bir kanala geçiyor; aradığı "çal, çengi oynasın" ekranını buluncaya kadar o atlama sürüyor...

İyice anlaşıldı ki; halkın dörtte biri intihar eden Bihter isimli kocasını boynuzlamış kadının ölümüne ağlıyor...
Yozgatlı, Muğlalı, Edirneli fukara köy çocuğu şehit olmuş kimin umurunda?..
Nasıl olsa onlar şehit...
Eh...
Allah da "arkalarından ağlamayın" buyurmuş...
O zaman halk ne yapsın?..
Ağlayacak birilerini bulmalı...
Orada da imdada televizyonlar yetişiyor...
Bihter  senaryo gereği öldürülüyor...
Ve rikkat-i kalp halkımız şehitlerini unutmuş, sanal bir ahlak fukarası karakterin ölümüne ağlıyor...
Yahu bırakın bu millet daha çok sürünsün...
Bunları kurtarmak isteyen bunlar gibi olsun...
Şehidine ağlamayıp, ahlaksız bir sanal dünya kadınının ölümüne ağlayan halkla hangi demokrasi Allah aşkınıza ya?..


Millet üç çocuk yapacak ama...

Başbakan, kendi halkını tanımıyor olsa gerek ki "en az üç çocuk yapın" diyor...
İyi ama nasıl olacak o iş?..
Ailelerin çocuk yapacak yaş ve konumda olanları dizi tiryakisi...
Dizi izlemeyen erkek kısmı ise günü gelen çekleri, senetleri düşünmekten aklına o işi getiremiyor?..
Keyfi gıcırında olan erkekler o işi çocuk olsun olmasın yapacak ama karıyı bir türlü yanında göremiyor...
Tam niyetleniyor o gece işi bitirecek fakat karısının bahanesi hazır:
"Ay valla bu gece olmaz. Aşk-ı Memnu var"...


Haklı kadıncağız...
Bir bölümü kaçırsa, arkasından gelenlerden bir şey anlayamayacak...
Adam dizinin bitmesini beklerken (varsa) ikinci televizyonda Türkiye'yi kurtarmaya çalışanlara takılıyor biraz...
İkinci TV yoksa mecburen dizi tiryakiliğine aday...
Tam dizi biteceğine yakın adam peşrev yapmaya başlıyor...
"Hanimiş benim karımın dizisi?" falan...
"Dizi" derken bir eliyle karısının tombul dizini okşama girişiminde bulunuyor ama sadece "girişim"...
"Aha benim dizim" cevabını aldığında karısının aynı anda elindeki uzaktan kumanda aletiyle, başka kanaldaki bir başka diziye geçtiğini anlıyor...
Diz ve diziler karışıyor yani...

Peki, adam ne yapacak?..
Ya ikinci diziyi de izleyecek, ya gidip yatacak...
Oysa kafasına yazmış, o gece işi bitirecek...
İkinci dizi bittiğinde gözleri parlıyor...
Ama gelin görün ki bu defa bir başka kanalda üçüncü dizi başlıyor...
Ve el mecbur adam gidip yatıyor...
Ertesi gün erkenden kalkıp işe gidecek...
Hâsılı bu dizi filmler doğal doğum kontrolü yerine geçiyor...


Engin kardeş, seninkiler çok mu matah?.

Engin Ardıç da Aşk-ı Memnu ile kafa buluyor...
Ama onun kafa buluşu rekabetten kaynaklanıyor...
Aşk-ı Memnu Çalık Gurubu televizyonda değil çünkü...
Aydın Doğan'ın kanallarından birinde...
Ardıç, Doğan Gurubu'nun şimdi de Karamazof Kardeşler'i çekeceğini hatırlatıyor önce...
Sonra da entelektüelliğini kanıtlamak için Karamazof Kardeşler'in, google'daki özetini kopyalayıp yazısına yapıştırıyor...
Ve...
Bu arada Karamazof Kardeşler'den çalıntı, pardon esinlenme yeni diziye bir kadro kuruyor...
Ama...

Çalıştığı gazetenin televizyonu olan atv'de temcit pilavı gibi tekrarlanan Rumeli Yakası'ının, Sholom Aleichem tarafından yazılmış olan "Tevye ve Kızları" isimli romanın uyarlaması olan ve ülkemizde "Damdaki Kemancı" adıyla gösterime giren filmden çalıntı olduğunu görmezden geliyor...
Norman Jevison'un yönettiği filmde Sütçü Teyve'yi ünlü sanatçı Topol, karısı Golde'yi ise Norma Crane oynamışlardı...
Hem de ne oynamak...
Ya da bir ara ortalığı kasıp kavuran Bir İstanbul Masalı adlı dizi...
Onun da orijinali Sabrina, 1950'li yıllarda çekilmiş; başrollerini Humphrey Bogart, Audrey Hepburn ve William Holden oynamışlardı...
Aynı konu doksanlı yıllarda bir kez daha çekildi...
Filmi Sidney Pollack yönetti.
Başrollerini ise Harrison Ford, Julia Ormond (Bizim Nazlı Ilıcak'ın gençlik hali) ve Greg Kinnear oynadılar (bilgiler tabii google'dan... Bu yaştan ve yüksek şekerden sonra nerede o hafıza?).
Engin Ardıç bu iki çalıntı senaryodan söz etmiyor, rakip medya patronuna (Aydın Doğan) bok atıyor...

adnanberkokan@gmail.com